1 Ekim 2013 Salı

Ankara'nın Demir Çağı!*

Ankara Demirspor Hatırası!

Ankara 19 Mayıs Stadı’nın Gençlik Parkı tarafındaki girişine doğru yaklaşırken Celal abiyle karşılaştık. Fotoğraf çekimi için sözleştiğimiz saate 5 dakika vardı. Ağır ağır ve sık sık molalar vererek protokol girişine doğru yürürken de sordum ilk ne zaman burada sahaya çıktığını. “1947 yılında” cevabını verdi, yani tam 66 sene önce. Konuştuğum kişi Ankara Demirspor’un hayatta olan en eski kuşağının son temsilcilerinden Celal Torkal’dı. Fotoğraf karesinin de en kıdemlisi. Ankara Demirspor’un 4 farklı dönemi, yaklaşık 50 yıllık bir sürecinde futbol oynamış 8 kişilik bir kadro kurduk ve “Demirspor nereden nereye?” dedik. Önce kadroyu verelim, ama dizilişe göre değil de kıdeme ve dönemlere göre.


Ayakta soldan ikinci: kadronun en kıdemlisi, eski sol açık Celal Torkal. Galatasaray ve Gençlerbirliği deneyimlerinden sonra 54 ile 67 arasında 13 yıl aralıksız, “öz kulübüm” dediği Ankara Demirspor’da oynadı. Bıraktıktan sonra Samsunspor, Çorumspor, Altındağ ve Ankara Demirspor’da antrenörlük yaptı. Demirspor’a imza attığında aldığı 2.500 liralık transfer ücreti için, “Ev almaya yetmiyordu ama fena para da değildi o yıllar için” diyor Celal. Gerçi başka da doğru dürüst para almamış: “Futbolda çok para kazanmak diye bir şey yoktu o zamanlarda. En büyük amacımız futbol vesilesiyle işe girmekti ve kulüp de bizi işe soktu. Hem işe aldırdıkları için hem de “sen bizim evladımızsın, sen bizdensin” dedikleri için başka para da kazanamadım zaten”


Mahalli Ligi de Milli Ligi de yaşamış biri olarak aradaki değişimi ve farkları sorduğumuzda, “Futbol olarak, rekabet olarak ciddi fark oldu ama bizim imkanlarımız açısından bir değişim olmadı. Demirspor takımında çok meşakkatliydi her şey. Sahalar kötüydü, balçıkta çamurda oynuyorduk. Biz Mahalli Lig’de olduğu gibi yine posta treniyle gider gelirdik maçlara. 27 saat sürerdi İzmir’e yol, Fuar zamanına denk geldiğimizde de yer bulamaz yataklı vagonlarda kalırdık” yanıtı verdi.

Fotoğraf karesinin en renkli isimlerinden biri, ayakta soldan sağa dördüncü olan, Mehmet Erhallaç, daha doğrusu Pire Mehmet. 57’den 69’a kadar Demirspor’da forma giyen kaleciye, ufak sayılabilecek fiziğine rağmen çevikliği ve hareketli yapısı kazandırmış “Pire” lakabını. 19 Mayıs Stadı’nda oynanan Fenerbahçe maçındaki kurtarışıyla “Lefter’in penaltısını kurtaran kaleci” diye namı yürür gider: “Ben ufaktım ama çabuktum, bir de penaltının nereye atılacağını seziyordum. Bazen maçtan önce, bazen de penaltının atılacağı sırada kale arkasındaki 2 buçukluğa sorardım daha önce hangi köşeye attı diye. Her sezon 3-4 penaltıyı çıkartırdım.” Pire Mehmet’in penaltı tüyoları aldığı ve 2 buçukluklar diye söz ettiği maç başına 2 buçuk lira alan top toplayıcı çocuklar oluyor.


Ayaktakilerin ortada olanı ve en uzun boylusu ise 58-64 yılları arasında oynayan santrafor Abdullah Topluoğlu. Daha çok kalamamasının nedeni öğretmen olarak geçirdiği 3 yıllık yedek subaylığı ve ardından gelen kopuş olmuş. İş sahibi olmanın futbolculuktan daha önemli olduğu, futbolun işe girme aracı olarak görüldüğü yıllar. Tıpkı Abdullah’ın yaptığı gibi en büyük transfer parasıyla ancak orta halli bir ev alınabildiği dönemler: “Aldığım transfer parasını Emlak Bankası’na ev teminatı olarak yatırdım ve şimdi yaşadığım evi aldım.”

Ankara Şampiyonu olarak yeni kurulan Milli Lig’e güçlü kadrosuyla dahil olan Demirspor’un Fikri Elma ile birlikte santraforu ve takımın en golcülerden. Abdullah Topluoğlu Ankara Demirspor’un en başarılı sezonlardan, Milli Lig’in ilk yılı olan 1959 – 1960 sezonunu unutmayanlardan: “Çok iyi bir kadromuz vardı. Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi yenemediğimiz zaman üzüntümüzden sokağa çıkamıyorduk. Türkiye 4’üncüsü olduk o sezon. Gururlu yıllardı bizim için.” Oynanan maçların an be an hafızalara kazındığını, bir gol attığı ve Ankara 19 Mayıs Stadı’nda 2-2 berabere kaldıkları Lefter’li, Can Bartu’lu, Avni’li, Özcan’lı Fenerbahçe 11’ini bir çırpıda saymasından anlıyoruz 70’ini aşmış Abdullah’ın.


Ayakta, en sağdaki isim ise gözünü mavi lacivertli formayla açanlardan: Sedat Boğaz. Babasından gizli 2. Amatör kümedeki Zonguldak Çatalağzı Demirspor’da lisansı çıkıyor. 67’de Ankara Demirspor’da denemeye alınıyor ve Pire Mehmet’in yetiştirdiği, Ankara’nın önemli kalecilerinden Altay’a uzaktan güzel bir gol atınca başlıyor 5 yıllık Başkent hikayesi. 60’ların taktiği WV sisteminin çift yönlü orta sahası, 8 numarası. Uzaktan şutları sayesinde ilk sezonunda 9 gol atıyor. Hatta Demirspor ile çıktığı ilk maçında Fenerbahçe’ye ceza sahası dışından gol atar. Fenerbahçe Can Bartu ile eşitliği sağlar ve 1-1 biter 90 dakika. Maçtan sonra Demiryollarının İstanbul’daki Menekşe tesislerine İslam Çupi gelir ve Sedat ile röportaj yapar. Şutlarına güvenen ve röportajda Beşiktaş’a da gol atacağını söyleyen genç Sedat, bunu başaramasa da, “Necmi’yi de yakabilirim” demecini İslam Çupi manşete taşır.


Bu yıllarla birlikte Ankara Demirspor’un da altın çağı yavaş yavaş sona ermeye başlıyor. Kulübün 13 sezon aralıksız oynadığı 1. Lig’den 71’de düşmesini kurumsal yapıya bağlıyor Sedat: “Sonuçta Demirspor müessese takımı olduğu için artık zorlanmaya başlamıştı. İyi kadromuz vardı ama oyuncuları elde tutmak zorlaşıyordu git gide. Daha sonra Galatasaray’a giden Muzaffer Sipahi ve Şevki Şenlen, Fenerbahçe’ye giden Timuçin Çuğ gibi önemli futbolcular ayrılınca çok tecrübesiz kaldık ve o sezon PTT ile birlikte küme düştük.”
Değişim ve düşüş başlamıştı artık. Ama bu sadece Ankara Demirspor için geçerli değildi. Öyle ki 76-77 sezonuna gelindiğinde bir tane bile Ankara takımı kalmamıştı 1. Lig’de. Halbuki 60’larda Ankara Demirspor, PTT, Ankaragücü, Şekerspor, Hacettepe ve Gençlerbirliği Lig’deydi. 6 kulüpten başta kurum takımları tek tek küme düşerken 70’ler boyunca sadece Ankaragücü, o da düşe kalka tutunabildi. 80’lerin başıyla birlikte Gençlerbirliği 1. Lig’e yükselir ve Ankaragücü ile birlikte istikrarlı şekilde 1. Lig’de yer alır. Ancak 4’ü de kurum kulübü olan diğer başkent takımları yavaş yavaş kademe düşmeye başlar. Bu inişe en güçlü direnen ise yine Demirspor olur.


İşte bu direnişin temel taşlarından biri de ayakta ve en solda kendine yer buluyor fotoğrafta: Haldun Ergin. “Demiryolcu çocuğu” ve doğma büyüme bir Demirsporlu, duraklama ve düşüşün başladığı dönemin, yani 70’lerin ortası ile birlikte 2. Lig kadrosunda yer alır. Baba demiryolları çalışanı olunca mavi lacivertli formayla da 62 yılında Çankırı Demirspor’da tanışır. Babası Ankara’ya tayin olunca bir yandan Ziraat Fakültesi’ne devam ediyor, bir yandan amatör olarak futbol oynuyor ve öte yandan da hayalini kurduğu Ankara Demirspor’un Ankaragücü sahasındaki antrenmanlarını hiç kaçırmadan takip ediyor. Haldun’un düşlerini gerçeğe çeviren ise başka bir Demirspor efsanesi, Kayserispor ve Gençlerbirliği’ni 1. Lig’e çıkartan Erkan Kural oluyor. Ve 27 yaşındaki Haldun artık Ankara Demirspor’dadır. 5 yıl oynadı, 3 yıl kaptanlık yaptı rüyalarının takımında. Aileden demiryolcu olunca kardeşi Saldun ile birlikte de bir dönem Ankara Demirspor’da forma giydi. Sesinde, gözlerinde, kurduğu her cümlede o günlerin heyecanını hiç eksiltmeden taşıyor. Düşüşün nedenlerini ise şöyle özetliyor: “Genel Müdürlüğün spora ve futbola bakışı artık değişmişti, imkanlar azalmıştı. Böyle olunca Demirspor için düşüş kaçınılmaz olmuştu”


Sonraki yıllar için fotoğrafın alt sırasına bakmak lazım. 80’lerin başından 90’ların ortasına kadar olan yılların oyuncuları. Soldan sağa; sol bek Erden Yengeç, stoper Temel Çaylı ve orta saha Mustafa Erol. 83’te 3. Lig’e düşer Ankara Demirspor. 2. Lig kadrosunda da oynayan Mustafa Erol 13, Temel Çaylı ve Erden Yengeç 7’şer sezon giydiler mavi lacivertli formayı. Demiryollarının 90’da son verdiği işe alma uygulamasından yararlanan son kuşağın futbolcuları. Demirspor ile kurulan bağ organik olunca futbolu bıraktıktan sonra da kulüpten kopmadı 3 demiryolcu. Halen Altyapı sorumlusu olan Temel Çaylı yardımcı antrenörlüğünü yaptığı Ankara Demirspor’da 2008’de teknik direktör olarak görev aldı. Mustafa Erol ile Erden Yengeç de altyapıda antrenör olarak devam ediyorlar Demirspor ruhunu ve geleneğini taşımaya.
Aslında her şey Genç Cumhuriyetin “yavuz ve gürbüz nesiller” yetiştirme politikasının Demiryollarına yansımasıyla başlıyor... Spora ve özellikle futbola verilen büyük önem 1930’larla birlikte Demirspor hikayelerinin de peş peşe doğuşunu hazırlıyor. Devletin bu hamlesiyle Demiryolunun geçtiği güzergahlar üzerinde 40’a yakın müessese takımı kurulur. İlki Eskişehir’in Cer Atölyesi’nde faaliyete başlayan Eskişehir Demirspor olurken, 1932’de de Ankara Demirspor ülkenin futbol tarihine adımını atıyor. Futbola hızlı girer Ankara Demirspor. 1938-1939 sezonunda Türkiye’nin ilk deplasmanlı ligi olarak bilinen Milli Küme’de averajla Galatasaray’ın arkasından ikinci olur. Bu başarıyı 1939, 1943, 1947, 1948 ve 1959 Ankara şampiyonlukları takip eder. 39’da averajla ikinci olduğu Milli Küme’de 1947’de şampiyon olur Ankara Demirspor. Milli Lig ve sonraki adıyla 1. Lig’de aralıksız 13 sene yer alır. 71’de 1. Lig’e veda etti, 83’te 3. Lig’e düştü. Semih Tokatlı teknik direktörlüğünde iki defa 2. Lig’e çıksa da Ankara Demirspor, 2006’dan beri 3. Lig’de. Türk futboluna sayısız sporcu ve futbol adamı kazandıran Ankara Demirspor geçen sene kuruluşunun 80. Yılını kutladı. Halen müessese bünyesinde olan ve yöneticileri Demiryolları personelinden oluşan Ankara Demirspor, yaklaşık 40 Demirspor arasından Eskişehir Demirspor ve Adana Demirspor ile birlikte futbolda profesyonel faaliyet gösteren 3 kulüpten biri oldu bugüne kadar. Demiryollarının ilk göz ağrısı ve hala müessese kulübü olan Eskişehir Demirspor şu sıralarda Bölgesel Amatör Küme’de yoluna devam ediyor. 69 yılında Devlet Demiryolları ile bağını ayıran Adana’nın mavi lacivertlileri ise 17 yıl 1. Lig’de yer alarak, en başarılı Demirspor oldu.


KUPAMIZI İSTİYORUZ!
1946-1947 sezonunda Milli Küme’de kazandığı şampiyonluğun, “Türkiye şampiyonluğu” olarak tescil edilmesini talep ediyor Ankara Demirspor Kulübü. Bunun için elinde hem kupası, hem de belgeleri var. Ancak Federasyona yapılan 2 başvuru da, “Arşivlerimizde o yıllara ait kayıtlar yok” gerekçesiyle şimdilik sonuçsuz kaldı.
Kulüp Başkanı Nuğman Yavuz, Milli Küme maçlarının yapıldığı dönemde, bölgesel kümelerin bulunduğunu ve bu kümelerde şampiyon olan takımların Ankara ve İstanbul’da toplanarak, kendi aralarında karşılaştığını, bu maçların sonunda da Türkiye şampiyonunun belirlendiğini söyledi.

1946-1947 sezonunda, kendi bölgesinde birinci olduktan sonra Türkiye Şampiyonası’na gider Baba Gündüz’lü (Kılıç), Tiko Mehmet’li, Arap Kadir’li, Çamur Şevket’li, Sarı Naci’li ve Top Top Hamdi’li kadro. Ankara Demirspor önce Adana Demirspor’u 6-0, sonra da Fenerbahçe’yi 3-0 yenerek şampiyon olur. Kazanılan ve üzerinde, “Türkiye Futbol Federasyonu Türkiye Birinciliği” yazan kupa ise kulüp müzesinde duruyor… Şu günlerde üçüncü kez başvuru yapmaya hazırlanan kulüp, şampiyonluktan vazgeçmeye niyetli değil.

*FourFourTwo Dergisi 2013 Temmuz sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder