16 Kasım 2015 Pazartesi

ELVİR BALİÇ: DOĞRU BİR KULÜPTE BAŞLIYORUM*

2014 Dünya Kupası’na giderek Bosna Hersek ile tarihi bir başarı yaşayan teknik heyetin içinde olmak nasıl bir duyguydu?
Çok güzel bir duyguydu. Çünkü biliyorsunuz bizim ülke 5 sene savaştaydı ve savaştan sonra 96-97 senesinden bu zamana kadar turnuvalara katıldı. Avrupa şampiyonası için dünya kupası için bir iki kere böyle son maça kadar kalmıştık ama gidemedik. Ben futbolcu olduğum dönemde de gidememiştim. Antrenörlük hayatımda ilk defa 18 yıl sonra bir BosnaHersek dünya kupasına gittim. Tabi ki benim için çok önemli bir yeri var, yani orada bunu yaşayan insanlar için bayram gibi bir havaydı, herkes çok mutluydu. Güzel bir tecrübeydi sonuçta dünya kupasına gidip orda ülkemizi temsil etmek gerçekten hem güzel hem heyecan vericiydi.

5 seneye yakın Milli takımın yardımcı antrenörüydün. Değişiklikten sonra senin devam etmeni istedi mi Bosna Hersek Futbol Federasyonu?
Ben devam etmek için görüşmedim, onlar da bana talip olmadı. nlar isteselerdi de ben kalmazdım çünkü ben Safet hoca ile beraber geldim ve Saffet hoca ile beraber gitmeyi düşünüyordum her zaman.

Harika bir futbolculuk kariyerin oldu. Bursa, Fenerbahçe, Real Madrid, Galatasaray ve diğerleri. Teknik adamlığa da milli takım yardımcı antrenörü olarak başladın. Kariyer planlaman içerisinde miydi PTT 1. Lig takımı çalıştırmak? Süper Lig gündeme gelmedi mi hiç?
Gündeme geldi çünkü ben her zaman şöyle düşünüyorum; iyi bir kulüpte güzel bir kulüpte başlamak gerekiyor. Şu anda tabi ki Karabükspor gibi bir camiada başlamak benim için çok hem heyecan verici. Hem güzel bir şey çünkü çok düzgün bir kulüp ve bu ilk fırsatı teknik direktör olarak Türkiye’de iyi değerlendirmem lazım. Benim için doğru bir kulüp olduğunu düşünüyorum, düşündüğüm için de buraya geldim ve Süper Lig’e çıkmak için elimden geleni yapacağız, yani hedefimiz o.

Karabükspor süreci nasıl gelişti?
Aslında Karabükspor süreci çok çabuk gelişti, bir haftanın içinde oldu bitti. Sportif direktör Seyit beni aradı ve benimle çalışmak istediklerini söyledi. Ondan sonra da oturduk, görüştük ve bitirdik yani.

Bu ligde daha önce oynadın. 2008’de ligin kalitesi nasıldı, şimdi nasıl bir PTT 1. Lig buldun?
Aslında çok fazla bir değişiklik olmadı. Çünkü hem Süper Lig’de oynayan oyuncular hem üst düzeyde oynayan oyuncular PTT Lig’de mücadele ediyor. Yani ben şöyle özetliyorum; PTT 1. Lig, Süper Lig’den daha mücadeleci ve zorluğu daha çok olan bir lig.

Sezon başı almadığın, sezon başı kurmadığın bir takımda olmak konusunda ne düşünüyorsun?
Tabi ki sezon başında gelmek bir avantajdır. Sonuçta transfer konusunda ve futbolcular konusunda hem daha çok zamanınız oluyor hem iyi transferler yapmak için zamanınız oluyor. Karabükspor’ün tüm maçlarını izlediğim için ve gerçekten bu oyuncuları gördükten sonra çok kaliteli oyuncular olduğunu düşünüyorum. İyi bir kadro kurulmuş ve bu kadro ile iyi işler yapacağımızı düşündüğüm için buraya geldim. Karabükspor gerçekten kaliteli oyuncuları olan bir takım. Yeter ki bir takım olma adına her şeyi yapalım, takım olursak, bir takım gibi oynarsak biz bu ligden inşallah çıkacağız.

Nasıl bir Karabükspor izleyeceğiz, temel oyun anlayışın nasıl olacak?
Benim vizyonumda benim felsefemde Karabükspor çok agresif ve çok baskı kuran bir takım izleyeceğiz. Kiminle oynuyorsak oynayalım her zaman kazanmak için çıkan bir takım olacak, çünkü hem o potansiyelimiz var hem de bizim felsefemize öyle uyuyor.

Nasıl bir teknik adam profili olacak karşımızda? Anlatabilir misin biraz?
Ben hayatımda da sporda da her zaman her şey yapmak için bir denge olması lazım diye düşünüyorum. Her şeyin fazlası zarar. Ben inandığım şeyleri yapmaya çalışıyorum, mesela antrenmanlara çok önem veren bir insanım, disiplinli bir insanım, kesinlikle disiplinden uzak bir duruma asla tavız vermem. Yani en önemlisi disiplin ama tabi ki yine söylüyorum ne çok fazla sert ne de çok fazla yumuşak.

20 yıl önce Savaştan çıkan ve Türkiye’ye ayak basan 20’sindeki Elvir harika bir başlangıç yapmıştı. Şimdi teknik adam olarak başlangıç yapıyorsun. Neler hissediyorsun bununla ilgili?
Gerçekten şimdi çok farklı ve büyük bir heyecan benim için. Dediğin gibi teknik direktör olarak ilk defa başlıyorum Türkiye’de o yüzden çok konsantreyim ve heyecanlıyım. Gerçekten benim için çok önemli çünkü bu bir başlangıç; hani derler ya nasıl başlarsan öyle gidersin diye. İnşallah benim için de iyi gider, ondan sonra da devamı gelir. Ben çalışacağım, elimden ne geliyorsa yapacağım, ondan sonrasını göreceğiz bakalım ne olacak.

Albüm çıkardın Bosna’da. Şu sıralar müzikle aran nasıl, devamını düşünüyor musun?

Yok, müzik sadece benim hobimdir. Yani Bosna müziğin önemi hayatımda her zaman var, dinlerim kendi kendime, böyle arada bir şarkı söylerim ama sadece amatör olarak, hiç bir zaman profesyonel olarak düşünmedim.
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

ARTIK LİSANS DA FORMA DA GARANTİ!*

LİSANSI ÇIKMAYINCA KULÜP SATIN ALDI VE EŞİNİ KULÜP BAŞKANI YAPTI!


Forma şansı bulamayan, yedek kalan, kulüpten gönderilen ya da kariyerinden memnum olmayan futbolculardan farklı ve sayısız tepkiler gördük bu güne kadar. Ama Antalya’da amatör küme futbolcularından Eyüp Aktaş literatüre girecek bir şey yaptı. Amatör küme futbolcusu derken de sorun asıl orada çıktı. Lisans ücretini verdiği halde Aksu Ferrokrom Spor Kulübü, küçük yaşlardan itibaren amatör kümelerde futbol oynayan 31 yaşındaki Aktaş’ın lisansını çıkarmadı. Buna fazlasıyla içerlenen Eyüp Aktaş, kuyumcu olmasının verdiği avantajla da bu duruma farklı bir şekilde son verdi ve kulüp satın aldı.

Denizgücü’nün satın alan üzgün ve lisanssız futbolcu, önce kulübe oturduğu mahalle olan Cihadiye’nin adını verdi, ardından haberlere konu olan hamleyi gerçekleştirdi ve eşini kulüp başkanı yaptı. “Futbolla hiç ilgilenmezdim ama artık antrenmanlara ve maçlara gitmeye başladım.” diyen çiçeği burnunda başkan Işıl Aktaş televizyondan da maç seyretmeye başladığını söyledi. Buna rağmen Eyüp Aktaş’ın hırsı geçmemiş olacak ki, sezon açılışı için alınan hazırlık maçı lisansını çıkarmayan eski kulübüne karşı oynandı, nasıl bir futbolcu kaçırdıklarını göstermek istercesine. Maç 3-3 bitti ve 10 numara formayı giyen de kulübün yeni sahibiydi. Hem kulübün patronu hem de eş durumundan başkan torpilli futbolcu haline gelen Eyüp Aktaş’ın da böylece lisansının çıkmaması için önünde herhangi bir engel kalmamış oldu. 
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

SEPİL’İN ENERJİSİ ARTIK SADECE GÖZ-GÖZ İÇİN*

2003’ten beri Süper Lig’e uzak kalan Göztepe’de geçen sezondan bu yana hem sportif hem de kurumsal anlamda ciddi bir toparlanma yaşanıyor. Takım tekrar PTT 1. Lig’e yükseldi ve bu sezonun başında Süper Lig yarışı için lig şartlarının çok üstünde ve kalitede bir kadro kuruldu. Süper Lige yükselme mücadelesi veren Göz-Göz’de bu değişimin ve iyi gidişin en temel etkeniyse farklı profiliyle dikkat çenek başkan Mehmet Sepil.

İş dünyasının önemli isimlerinden olan Mehmet Sepil, camiada ve özellikle taraftarlarda harika bir etki yarattı. İzmirli ve Göztepeli olan 62 yaşındaki başkan artık tüm enerjisini Göztepe’ye vermeye karar verdi.

“Bir sürü yatırımlarım var. Göztepe var. Biraz daha hayatımı düzene sokayım. Göztepe’yi Süper Lig’e çıkarayım.” mesajını yayınlayarak Londra Borsası’nda işlem gören ve kurucusu olduğu enerji devi Genel Energy şirketinde aktif görevini noktaladığını açıkladı. Sepil, iki büyük hissedarından biri olduğu ve 2002 – 2011 yılları arasında CEO görevini üstlendiği şirketin İcra Kurulu Başkanlığı’ndan ayrıldı.
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

O ŞİMDİ NEREDE? İLHAN ŞAHİ*

(ÜMRANİYESPOR: 2. LİG BEYAZ GRUP)

17 yıldır liglerde çift yönlü orta saha oynamasına rağmen futbola başladığı Beşiktaş alt yapısı ve Türkiye Şampiyonluğu ile Dünya 6’ncılığı yaşadığı Çavuşoğlu Lisesi’nde libero olarak yetişti. A Takıma çıkış sürecinde mevkisi değişirken siyah beyazlıların şampiyonluktan uzak geçirdiği 99-2002 yılları arasındaki 3 sezonda kadrodaydı. Transfer furyası ve futbolcu sirkülasyonunda yeterince şans bulamadı ve Göztepe’ye kiralandı. Göz-Göz küme düşmesine rağmen 12 maçta oynadı ve kendi adına iyi maçlar çıkarttı. Ama yeterli görülmemiş olacak ki Beşiktaş’tan ayrıldı ve 2003 yılında dönemin 2. Lig A Kategorisi takımlarından Büyükşehir Belediyespor’a transfer oldu.

İstanbul ekibinde iyi bir süreç geçirdi ve 4’üncü sezonunda Abdullah Avcı’nın takımın başına geçmesiyle Süper Lig’e yükseldi. Şampiyonluğa 25 maçta orta saha oyuncusu olarak 6 gollük katkı yaptı. Ertesi yıl Süper Lig’de 15 maçta süre aldı ve tekrar alt ligin yolunu tuttu. Bolu’daki vasat bir buçuk sezonun ardından 2. Lig’de olmasına rağmen büyük yatırımlar yapan Göztepe’ye transfer oldu ve kariyerinin en harika dönemini geçirdi. Sarı kırmızılıların şampiyonluğunda takımın yıldızlarından biri olarak 13 gol attı. Ertesi sezon ligin en golcü orta sahası olarak tabelayı 11 kez değiştirdi takımının lehine. Sonraki sezon bir devreliğine Kartalspor’a gitti ve ardından yine lig düştü. 2 yıl kendi semt takımı olan Pendikspor’a transfer oldu ve 2. Lig’de şampiyonluk yarışı verdi.

Geçen sezon skor katkısını iyice abarttı ve Play-off oynadığı takımıyla 17 kez gol sevinci yaşadı. Ve hala orta saha oyuncusuyken bunları yaptı. Sezon başında 2. Lig’de yine şampiyonluk yarışındaki Ümraniyespor’a transfer oldu. Artık 35’ine geldi ama hala çok fit ve şarap misali yıllandıkça kalitesi artan bir orta saha olarak harika futbol oynamaya devam ediyor. Hem Beşiktaş hem de Türk futbolu için sistem ve düzen eksikliği nedeniyle modern bir box to box orta sahayı hak ettiği seviyede göremedi. İnsan 2002’den sonra Beşiktaş’ta kalıp 2 sezon Mircia Lucescu ile çalışma şansını yakalasaydı diye hayıflanmıyor değil. Kim bilir, belki de o zaman başka bir kariyere şahitlik ederdik.
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

BU ÇOCUKTA İŞ VAR: MUSTAFA TALHA ÖZBAY*

Mevki: Kaleci Yaş: 16 Kulüp: Ankaragücü
Keşfedilişi
Eski amatör bir futbolcunun oğlu olarak futbolla iç içe olmuş daima. Okulla birlikte okul takımında kendini göstermiş. Kütahya’da okullar arasında şampiyonluk yaşadığında henüz 10 yaşında bile değildi. 2 yıl Kütahyaspor’da oynadıktan sonra, 14 yaşında başka bir şehrin, başkentin yolunu tuttu. “Ankaragücü bana harika şartlar sundu, bana aile ortamını yarattı” diyerek anlatıyor sarı lacivertlilere transferini ve kulübe uyumunu. Kamp dönemlerinde ve sezon içerisinde zaman zaman a takımla antrenmanlara çıkıyor. Bu yılın ocak ayında ilk kez milli takıma çağırıldığı U16’ylı Ege Kupası’nı kazandı.

En önemli özellikleri
Kaleci için harika fiziği hemen kendini gösteriyor. Boyu ise şimdiden 1.91. El becerisi, yan top özgüveni ve refleksleri gelişkin. Devamlı konuşan ve ceza sahası hakimiyetinin yanı sıra ayak tekniği de modern bir kalecinin gereği gibi iyi. Kendisinin de farkında olduğu şimdilik görünen en temel eksiği, bir kalecinin olmazsa olmazı olan ve zaman zaman kaybolan konsantrasyonu.  

Ne dedi?

“Seviyeme ve potansiyelime güveniyorum. Daha iyi bir kaleci olmak için çok çalışıyorum ve kendimi geliştiriyorum” diyor. Geleceği ile kariyerine dönük rahatlığı ve özgüveni yüksek. Kendine şiar edindiği söz ise, yine bir kaleci için olmazsa olmazlardan: “En kötü karar kararsızlıktır”
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

12 Kasım 2015 Perşembe

Şenol Güneş’in futbol duruşu!*


Zordur Türkiye futbol ortamında Don Kişot olmak. Rüzgara karşı hiç bıkmadan, usanmadan ve belki de biraz inadına doğru bildiği yolda ilerlemek. Her an, her ortamda, her çalıştığı takımda ve her dönemde aynı yerde durmak... Epey bedel ödersiniz, yıpranırsınız. Yıprandıkça da agresifleşir ve daha da sertleşir diliniz, haliniz, tavrınız. Bir de kabul görmeme halidir Şenol Güneş’inki. Bir türlü 3 büyükler cenahında rağbet görmemiştir. Bu sezon başına kadar 3 büyüklerde futbol oynamamanın büyük ambargosuna takıldı durdu yıllarca. Evet, aynen öyle bir ambargo vardır 3 büyüklerin yazılı olmayan anayasasında. Ersun Yanal nasıl olduysa bir istisnadır. Yani epey uzun yıllar içerisinde 3 büyüklerin teknik adam tercihlerine baktığınızda, eğer Şenol Güneş 2 sezon bile 3 büyüklerden birinde oynamış olsaydı, 1996’nın ardından %100 İstanbul’dakilerden birinin başındaydı. Yani neredeyse 20 yıl öncesinden bahsediyoruz.

2002 Dünya Kupası, 2 başarılı Trabzonspor, Bursaspor ve son olarak şimdiki Beşiktaş dönemlerindeki futbol kalitesi ve seviyesini baz aldığımızda çok rahat bir şekilde şu iddia edilebilir ki, Şenol Güneş’in 3 büyüklerle en az 4-5 tane şampiyonluğu olurdu. Ama ne acıdır ki, anca 63 yaşında bu fırsatı yakalamış oldu. Bir ama daha var burada; ne mutlu ki tırnaklarıyla, futbola dair evrensel doğrularıyla, gıdım gıdım da olsa nihayetinde bu noktada ve Beşiktaş’ın başında. Belki bu yüzdendir her konuşmasında durmadan mesaj ve felsefe dolu sözleri. Yılların birikimi bir yanda asıl olan da tutarlılığı. Bu tutarlılık duruşunda olduğu gibi, futbol tercihlerinde de net olarak vardır.

Yetenekli oyuncu ısrarı bile başlı başına yeter. Türkiye’de hiç önemsenmeyen, aslında bu alanda yeterince donanıma sahip olunmadığı ve başarılı olunamadığı için önemsenmeyen oyuncu yönetimindeki başarısı teknik direktörlük kalitesinin en iyi göstergelerinden. Bunlarla aynı doğrultudaki oyuncular üzerindeki gelişimi onu özel yapan bir diğer temel özelliği. Durmadan transfer bekleyen ve isteyenlere fark attığı bir alandır bu. Sonuç ve rakip kim olursa olsun, güzel ve hücum futbol tercihi ve ısrarıysa büyük saygıyı hak eden bir futbol duruşudur.

Bu arada son günlerde yaşananlarla ilgili bir eleştiri konusu yapılabilir Şenol Güneş açısından. O da şu; girdiği şampiyonluk yarışında bu gerginlikler kendisine ve takıma yol-su-elektrik olarak dönme ihtimalinin göz ardı etmesi. Söylediklerinin tamamında haklı olabilir belki ya da haklı olmasa da ne olacak, bir kez de Şenol hoca haksız olmuş olsun, ama burada asıl mesele Türk futbol ortamında farklı sonuçlar verebilir bu gerginlikler. Nihayetinde, ligin kritik ve final haftalarında baskı ve o baskıyla baş etme becerisi başarıyı getiren önemli etkenlerden. Daha da artacak olan gergin ortamın yanı sıra yıpranarak bu sürece girmek hem kendisine hem de takımına daha fazla zarar verebilir.

Not: Bu yazı 3 Temmuz sürecinin öncesi, sonrası, içi, dışı, etrafıyla yani tüm boyutları dışında tutularak yazılmıştır. 
*12 Kasım 2015'te Akşam Gazetesinde yayımlanmıştır.
**http://www.aksam.com.tr/futbol/don-kisot-senol-gunes/haber-460673


7 Kasım 2015 Cumartesi

Quaresma meselesi!*

Buradaki mesele vakadan ziyade sorun olan bir mesele söz konusu. Ama sadece Beşiktaş için yeni olan bir durum değildir, kariyeri boyunca da Ricardo Quaresma’nın mütemmim cüz’ü halindedir bu. Ancak şunu da iyi ayırmak gerekir ki; Quaresma’nın problem hali saha dışı, disiplin, kişilik özellikleriyle ilgili değildir, baştan sona saha içi ve performans yetersizliğidir. Kasımpaşa maçındaki el-kol hareketleri ve agresif hali çok abartılacak bir sıkıntı değildir. Asıl Quaresma’daki mesele futbol doğrularından uzak performansı ve saha için tercihleri.

Doğal ve ham yetenekleri bu kadar gelişkin ama bunların aksine bir o kadar da az üretken futbolcu tipi her daim dert olur takıma, teknik heyete. Yetenekleri itibarıyla hep bir ümit barındırır, “ha şimdi olur mu, acaba bu defa yapar mı?” diye. Zaman zaman da yapar bunu, Anatlayspor ve Çaykur Rizespor maçlarında olduğu gibi. Ama bu kadar işte, sonrası yok. Bu bir kariyer özetidir. Birkaç maç takımın yetenekli bir parçası olarak etki eder, sonra halı sahada bile sırıtacak işler yapar. Bir türlü sezonlara yayamadı ve bu seviyede yeteneklerinin karşılığına denk düşen kariyeri olmadı. “Jose Mourinho bile ondan yararlanamadı!” klişesi çok da haksız değil. 

Bu sezon tekrar transfer edilmesi kadro yapılanması ve mühendisliği açısından büyük bir hata olmasının yanı sıra, Şenol Güneş gibi oyuncu yönetimi konusunda üst seviye olan bir teknik adamın olması da bu durumun şansı. 11 oynattığında bazen devrede çıkardı, bazen de sonradan yararlanmayı düşündü. Ama net olarak verimiyle doğru orantılı hareket etti Şenol Güneş. Takımın yetenekli ve üretken bir parçası olarak sahadaysa süre aldı, onun dışına çıktığı anda da kenara geldi. Yani sezon başında geldiğindeki, “kurtarıcı, süper yıldız” haline bürünmesiyle doğru orantılı oldu sahadaki dakikaları. O ruh haline büründüğünde sahada basit ve normal, dolayısıyla da tek bir girişimi futbol doğrularıyla uyumlu değildi. Oyun ve futbol zekasına dair tek bir pırıltı görünmez oluyor o anlarda. Yanındakine bile trivela ile pas verir oluyor. 

2 senede bir tane atacak diye de durmadan trivela denemelerinden de gına gelmedi değil yani! 3 yılı aşkın süredir takım hali olgunlaşmakta ve futbolu gelişmekte olan Beşiktaş’ın böyle bir futbolcuya ihtiyacı yok tabi ki. İhtiyaçtan öte takıma zarar verir. Ama artık bu durumu çok zorlamanın alemi de yok tabi ki; çünkü taraftar ve camia üzerinde Quaresma’nın “yıldız algısı” güçlü. Yani bir kenara da atılacak hali yok. Çoktan anlaşılmıştır ki sezon da, Ricardo Quaresma’nın kariyeri de böyle devam edecek. Burada asıl önemli olan bu sorunu takımın üzerine çıkartmadan yönetmek ve eğer mümkün olursa da verim almak. Bunu da en iyi yapabilecekler arasında ilk sıraya yazılacak isim Şenol Güneş elbette ki. Bunun için epey de çaba sarf ettiği ortada. Ama her haliyle zor ve bıçak sırtı bir mesele. 
*05.11.2015'te Akşam Gazetesinde yayımlanmıştır.