28 Ağustos 2015 Cuma

Fenerbahçe’nin kadrosu ve Diego çıkmaz!*

Türk futbol tarihinin en büyük transfer hareketini yaptı Fenerbahçe bu sezon başında. Hiçbir zaman bu kariyerde ve maliyette bir transfer paketi görülmemişti. Kalite ve kadro mühendisliği olarak da gelenlere (en azından kağıt üzerinde) itiraz etmek zor. Böyle olunca beklentiler de doğal olarak her zamankinden çok daha yükseğe çıktı. Ancak futbol bilgisayar oyunlarındaki gibi transferleri yapıp, isimleri yan yana dizmekten ibaret değil. Shakhtar maçları ve ligdeki takım görüntüsüyle ortaya çıkan yetersiz futbol tam buna denk düşüyor. İlk Atromitos maçını da katarsak şu rahatlıkla söylenebilir ki; Fenerbahçe’nin temel problemi zaman ve uyumdan öte sorunları, daha da doğrusu çıkmazları var.

Bu arada sorunların sedece Pereira’nın oyun anlayışı ve denediği dizilişlerden kaynaklanmadığını söylemek lazım. Kadro mühendisliği ile birlikte kimi oyuncuların kalite/seviye sorunu aslolandır. En başta santrfor pozisyonda ciddi bir mühendislik sorunu var, daha da artacak. Fernandao ve fizik olarak toparlansa da Robin van Persie bir arada oynaması zor. Bu, “Sergen-Şifo, Sergen-Tümer bir arada oynamaz” gibi değil, onlar oynardı, oynadı da zaten. Buradaki formasyon sorunu iki ismin de saha içinde aynı alanlarda oynamalar, aynı yere koşu yapmaları, aynı pozisyonda top almaları, ceza sahası içindeki yer alışları bile neredeyse aynı olması. Dolaysıyla Fernandao ve Robin van Persie santrforda fazlasıyla “pişti” olma durumları var. İlla çift santrfor olacaksa da Sow, format itibarıyla van Persie’ye daha iyi bir partner olabilir. 

Merkez orta sahaya baktığımızda ise ideal ikilinin henüz oluşmadığını görmek mümkün. Josef de Souza’nın yanındakine bir türlü karar veremedi Pereira. Ama Ozan’ın gelişiyle artık belli olacak gibi. Ozan tartışma konusu olmaz herhalde, olmamalı en azından, hatta ve hatta hangi sistem ile diziliş olursa olsun bir zorunluluktur. Transferde adı geçenleri katmadan değerlendirmek gerekirse, Nani, Volkan ve Alper (Diego asla) iki kanadı götürebilir. Defans dörtlüsü kötü görüntü verse de özellikle merkezde Simon Kjaer’in zaman içerisinde liderliği ele almasıyla toparlanacaktır. Ancak şunu söylemek lazım ki yanındaki iki isim de, hem Bruno Alves hem de Abdoulaye Ba kalite olarak Kjaer ile aynı seviyede değiller, bu da iyi gidiş olsa bile her zaman sorun olacaktır.

Gelelim Fenerbahçe’nin en temel çıkmazına: Diego. 
Hem oyun formatı itibarıyla hem de kalite olarak bu kadroda en sırıtan oyuncu. Werder Bremen’deki Diego çıkıp gelse bile arkasındaki Ozan-Josef, yanlarında Volkan-Nani, önünde van Persie (Fernandao) ile format olarak olmuyor. Ne top alış-verişi, ne pas trafiğindeki birinci tercih olma hali, ne şut bulma yüzdesi, ne de ceza sahasına girme koridorları istediği gibi olabilir. Ki aradaki bir sezonluk Wolfsburg dönemi hariç, 7 yıldır o Diego yok, sanırım bundan sonra da olmaz. Ayrıca Werder Bremen’deki Diego her zaman abartılmıştır, zira parladığı 2 sezonda takımı 8 ile 10’uncu bitirdi Bundesliga’yı. Bu format ile ilgili kısımdı, ama ondan önemlisi de Diego’nun kalite sorunu. Ta ilk Werder Bremen’den Juventus’a transfer olurken Avrupa’nın en iyi 10 numaralarından biri olduğunu ispatlamaya gidiyordu İtalya’ya. Ama tam anlamıyla bir hayal kırıklığı oldu. Atletico Madrid süreci de öyleydi. 

Ne temposu ne de kalitesi oralara için yeterli değildi, bu Fenerbahçe’nin 10 numarası için de değil. 17’lik heyecanlı genç gibi her aldığı topta “ben 11’in oyuncusuyum” dercesine kendini ispatlamaya çalışsa da her hali sırıtıyor sahada. Top alışından, topla dönüşlerine, pas kalitesinden, final paslarına kadar bu kalite sorunu gözle görülüyor. Geriye gelerek aldığı her topu kaybetme tehlikesi yaşıyor. Denediği final pasları ise asla net, pürüzsüz ve tam olması gerektiği gibi değil. Sergen/Alex örneklerini verip çıtayı çok yükseltmeyelim de Tümer Metin’in pas/top kalitesiyle yan yana düşününce fark rahat rahat anlaşılır. Dolayısıyla Fenerbahçe’nin diğer format ve kalite sorunları zamanla giderilmeye doğru gitme ihtimali olsa da Pereira’nın bu kadar çıkmazı olan Diego’dan verimli bir şekilde yararlanması zor gibi görünüyor.
*27 Ağustos 2015'te Akşam Gazetesi'nde Yayımlanmıştır. 

21 Ağustos 2015 Cuma

HAMZAOĞLU’NUN OYUNCU YÖNETİMİNDEKİ SIKINTILARI!*

Daha 1 yılı bile dolmadan 3 kupa kazanan bir teknik adamın kredisi çok büyük olarak görülebilir, hele de genç ve camianın içinden gelen biriyse. Buna kendisinden önceki teknik direktörün oyuncu grubuyla sorunlu süreci, Akhisar’daki olumlu imajı ve Milli Takım yardımcı antrenörü titri gibi artılar da eklenebilir. Bu ilk bakışta harika bir tablo gibi görünüyor, ancak sıkıntılar birikmeye başladığını görmek zor değil. Sıkıntılar çokça dile getirildiği gibi transferlerde, 11 belirlemede, teknik-taktikte, dizilişte vs gibi konularda olmaktan çok özellikle oyuncu yönetiminde çoğalıyor. Ki üst seviye hedef teknik direktörlerdeki en temel kriterlerden biridir oyuncu yönetimi. Mesela en yakın örnek, Sivasspor karşısında Burak Yılmaz’ın yedek kalmasıyla ilgili maçtan önce farklı, maçtan sonra farklı nedenler saydı Hamzaoğlu. Önce hücum anlayışı ve taktiği gereği, sonra da Burak’ı motive etmek için yedek bıraktığını söyledi. 

Açıklamaları ayrı bir yazı konusu olarak kaladursun yukarıda da belirttiğim gibi asıl sorunlar dizisi oyuncu yönetiminde toplanıyor. Yasin Öztekin, Wesley Sneijder, Emre Çolak ve Burak Yılmaz’ın oyundan çıkışlarında gösterdikleri tepkiler atlanacak göstergeler değildir. Ki Hamzaoğlu ile birlikte oynamaya başlayan Yasin ve tekrar şans bulan Emre’den gelmesi çok şaşırtıcı olmuştu. Rizespor maçında Burak’ın sakat olmasına rağmen sırf oyuncunun ısrarıyla oyuna girmesi ve tekrar sakatlanması bu seviyede görev yapan teknik direktör için büyük eksidir. Sneijder ile yaşadığı süreçler de daha bir ilginç. 

2014 Dünya Kupası sırasındaki yorum yaptığı maçta, en hafif tabirle söylemek gerekirse, talihsiz sözleri Galatasaray’ın başına geçmesiyle çabuk toparlandı ancak Sneijder ile olan ilişki biçimi özellikle Hollandalının oyundan çıktığı zamanlarda sorun oldu. Tıptı Yasin, Emre ve Burak gibi Sneijder de rahat rahat tepkisini gösterdi hocasına karşı! Bu tepkiler elle tutulur bir karşılık görmedikçe de normalleşti. Hatta Bursaspor ile oynanan Süper Kupa finalinde Sneijder ile yine krizin eşiğine gelinde sanki. Oyundan alınmasından hiç memnun olmadığı her halinden belli oyuncusuna elini uzatmak için epey bir çaba harcadı Hamzaoğlu, hatta Sneijder hiç oralı olmayınca da 3-5 adım yanına kadar gidip tebrikine isteksiz bir karşılık aldı.

Lig şampiyonu olmuş, Türkiye Kupası ve Süper Kupayı almış bir takımda bunlar şimdilik çok büyük sorun olmadan çözülebilir ancak sonrası için ciddi işaretler olarak da karşımızda duruyor. Nasıl oluyor da Hamzaoğlu, şans verdiği Emre ve Yasin ya da çok özen gösterdiği Burak ve Sneijder gibi oyuncuların benzer tepkisiyle karşılaşıyor? Bunun en temel sebebi bu oyuncularla yaşadığı “yönetim” sorudur. Ki yaklaşan sıkıntılı geçmesi muhtemel Şampiyonlar Ligi süreciyle ya da Süper Lig’de rakiplerinin biraz arkasında kalmaya başlamasıyla bu tür örnekler çoğalacaktır kaçınılmaz olarak. İşte o zaman da Hamza Hamzaoğlu’nun çözmesi gereken, daha doğrusu çok iyi yönetmesi gereken bir oyuncu grubu olacaktır. Aksi halde 3 kupa hızla unutulmaya başlanacak ve doğrudan kendisi hem de yüksek sesle tartışılmaya başlanacaktır.  
*20 Ağustos 2015'te Akşam Gazetesi'nde Yayımlanmıştır.

7 Ağustos 2015 Cuma

MUHAMMET REİS: BİLAL KISA BENZERİ BİR HİKAYE YARATABİLİRİM*

SÜPER LİG’DE REİS ZAMANI** 
Nihayet Süper Lig’desin, ne söyleyeceksin?
Geçen sene belki oynayabilirdim Süper Lig’de Balıkesirspor’la ama oluşmayan şartlar ve bazı sıkıntılardan dolayı yine nasip olmadı. Artık bu sene Osmanlıspor’la Süper Lig’e çıktım. Hedefim tabi ki oynamak. Çünkü 31 yaşında oldum ve orayı yaşayıp, oranın hazzını almak istiyorum.

Son 2 sezona baktığımızda PTT 1. Lig’in en büyük yıldızlarından birisin, artık Süper Lig için hazır hissediyor musun?
Tabi ki eksiklerim var, ama kendimi geliştiriyorum. İnsanlarda az koştuğuma dair bir algı var, hani o damgayı yedikten sonra onu değiştiremiyorsun ya, işte öyle bir şey benimki. Ama baktığımız zaman 10 km’nin üzerinde koşmuşum. Biraz daha bunu yukarı çıkarmak lazım ve tabi ki doğru koşmak gerekiyor. Hani boş koşmaktansa doğru koşmak benim için daha önemli.

Bir 10 numara olarak Süper Lig’deki takımlar içerisinde kendini nereye koyuyorsun?
Sıralama yaparsan belki ilk 5’te olurum. Çok kaliteli yabancılar transfer ediliyor ve bu oyuncular çok büyük kulüplerde kariyer yapmış futbolcular. Ama farklı bir örnek var önümüzde: Bilal Kısa. Nereden nereye geldi ve Galatasaray’a transfer oldu. Biraz şans yakalarsam benzer bir grafik gösterebileceğimi düşünüyorum.

Trabzonspor’un alt yapısından yetiştin, 20’ye yakın milli oldun, hatta Olimpik Milli takımda oynadın, aslında hep de bilinen bir oyuncuydun. Süper Lig için niye 10 senelik bir gecikme yaşadın?
Gençlik hataları diyebiliriz. Paralar ödenmediğinde ya da forma şansı verilmediğinde çalışmıyorduk, çok kolay salıyorduk kendimizi. Böyle böyle baktım 3-4 sene kendime zarar vermişim hep. Konya Şekerspor’da kendimi toparlamaya ve futbolcu gibi hareket etmeye başladım.

Hatta o dönemlerde Olimpik Milli takımda Arda ile birlikte oynadınız...
Evet, o süreçleri daha iyi değerlendirebilirdim ama bazen kırılma anları da farklı gelişebiliyor. Biz o Olimpik Milli takımdan geldikten sonra Arda Manisaspor’a verildi, ben Kocaelispor’a gittim kiralık olarak. Arda giderken Galatasaray sözleşmesine madde koydurdu; bu adamı 15-20 maç oynatılacak diye. Ama ben Kocaeli’ne gittiğim zaman beni ne arayan oldu ne soran.

Benim de katıldığım bir görüş sık sık dile geldi geçen sezon: Muhammet Reis olsaydı Balıkesirspor 10 puan fazla alırdı ve kümede kalırdı. Katılıyor musun buna?
Çok net, kesinlikle ben de öyle düşünüyorum. Mesela bir örnek vereyim; iş adamları 100 bin lira pirim toplamıştı bir maçtan sonra. Normalde kulüp ya da başkan dağıtır ya bu parayı. Yönetim ve başkan ile görüşüp, “Bu parayı ben dağıtacağım” dedim. Tüm kulüp çalışanlarını içine alarak, yani futbolcularla birlikte toplam 45 kişiye eşit olarak dağıttık o primi. Bireysel olarak verebileceğim katkının yanı sıra takım kaptanı olarak Balıkesir’de çok farklı bir yerim ve etkim vardı. Harika bir ortamımız vardı. Bunlar önemlidir bir takım için.

Bir forvet arkası olarak ilk sezon Süper Lig’de hedefin nedir, yani ne kadar oynarsan, kaç gol kaç asist yaparsan başarılı olarak göreceksin kendini?
En kötü 15 maç direkt oynamak hedefim. Skor olarak da 10 gol, 7-8 asist yapabilirim. 15 maç derken de temkinlilik olsun diye diyorum, bir başlayalım sezona da orası hiç belli olmaz. (gülüyor)

Bilal Kısa örneğinden yola çıkarsak tekrar, buna benzer bir hikayeyi mi yoksa PTT 1. Lig’in en büyük yıldızı olarak kalmayı mı tercih edersin?
Ben kendime güveniyorum, “Bilal Kısa” benzeri biri olmaktan yanayım. Diyorum ki, ah keşke şu kafa yapım 25-26 yaşımda olsaydı da öyle çıksaydım Süper Lig’e. Hiç önemli değil, kim olursa olsun, hangi takım olursa olsun. (epey duraksıyor, susuyor)

Artık 31 yaşındasın ve yaklaşık 4-5 sene daha var önünde. Sonrası için kafanda bir şeyler var mı?
Öncelikle gücümün yettiği yere kadar oynayacağım. Fiziğimin gitmediği yerde de bırakırım, ısrar etmeye, rezil olmaya gerek yok. Sonrasında ise hedefim antrenörlük. Hatta esprisini de yapıyorum takımdaki gençlere, “20 metreden uzun ara pası atanları takıma almayacağım” diye. Türkiye’de adından söz ettirecek bir teknik direktör olmayı planlıyorum. Ona göre hazırlanıyorum da. Mesela benim büyük bir defterim var, yaptığımız farklı çalışmaları, antrenman metotlarını oraya not ediyorum.

Çok kafanda var mı bilmiyorum ama yeni bir transfer şekli çıktı Türkiye’de, daha önce yoktu böyle bir şey. Önce Salih Uçan, şimdi de Batuhan Altıntaş, Enes Ünül, Cerem Talha Dinçer, Doğan Erdoğan gibi kendini henüz üst seviyede tam anlamıyla kanıtlayamamış gençler Avrupa’ya transfer oldu. Bunun tersini düşünürsek, sen geç bir yaşta gitmeyi düşünür müsün?
Çocuklar için harika bir şey olduğunu söyleyeyim öncelikle. Bu örneklerin çoğalması gerekiyor. Benim açımdan da bir önceki sene Balıkesir’de böyle bir konu gündeme geldi menajer aracılığıyla. Azerbaycan’dan teklif gelmişti ama ben oraya çok sıcak bakmadım. Bu yaştan sonrada artık zannetmiyorum. Artık, “yaşı küçük olsun, fiziği iyi olsun” diye bakılıyor, yaş geçtikçe artık sıkıntı oluyor. O yüzden sanmıyorum.
Fotoğraf: Simge Koca
*FourFourTwo Dergisi Ağustos 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.
**Muhammet Reis, derginin yayımlanmasının ardından transferin son günlerinden Kardemir Karabükspor'la anlaştı ve Süper Lig fırsatını bir kez daha kaçırdı.

6 Ağustos 2015 Perşembe

O ŞİMDİ NEREDE? RECEP BİLER*

(BOŞTA)

Bazen bir maç, bir gol, bir pozisyon ya da onda olduğu gibi bir frikik futbolcunun kariyeriyle özdeşleşebiliyor, üzerine yapışabiliyor. Onunki de onlardan biri. 2003-2004 sezonunun 13. haftasında Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinde Sergen Yalçın, genç bir kalecinin futbol yaşantısına hiç silinmeyecek bir iz bıraktı. Süper solak, serbest vuruşta 22 yaşındaki Recep’i tam anlamıyla ters köşe yaptı ve hafızalara kazınan o gole imza attı. Sezon sonu Fenerbahçe şampiyon olurken, Volkan Demirel’in yokluğunda ligde 14 maçta kaleyi koruyup başarıda önemli pay sahibi olsa da akıllarda yediği o gol kaldı sonraki yıllarda.

Halbuki 19 yaşında genç bir kaleci olarak Turgutluspor’dan sarı lacivertlilere transfer olurken geleceği parlak biriydi. Sonraki 2 yılda Volkan’ın formu ve sakatlıklarının da etkisiyle fazla yer bulamadı. 24 yaşında lig düştü ve Karşıyaka’ya gitti. Başarılı 2 sezon geçirince tekrar lige döndü. Gençlerbirliği Oftaş ve Hacettepespor’da düzenli oynadı, Gaziantepspor ve Manisaspor’daysa 2. kaleci olarak kaldı. Bu defa 2 lig birden aşağı indi ve Altay’da gitti. 

30 maça yakın oynadıktan ve Balıkerispor’daki yarım sezonun ardından PTT 1. Lig’e, Karşıyaka’ya döndü tekrar. 1 buçuk yıllık İzmir, sonrasındaki yarımşar sezonluk Turgutluspor ve Giresunspor dönemlerinden oynadığı maç sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. Son olarak da bu yaz federasyonunun organize ettiği kulüpsüz oyuncular kampına katıldı. Artık 34 yaşında ve o frikik golünün gölgesinde kariyerinin sonlarını oynayacağı kulüp aramaya devam ediyor. 
*FourFourTwo Dergisi Ağustos 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

EFSANE BAŞKAN GERİ DÖNDÜ*

FERİDUN TANKUT TEKRAR KARDEMİR KARABÜKSPOR BAŞKANI

Sezona UEFA Avrupa Ligi ön elemelerindeki etkileyici performansıyla başlayan takım, sezon sonunda büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak küme düştü ve 5 yıllık Süper Lig macerası sona erdi. Zaten toplamda da sadece 8 sezon bu seviyede mücadele edebildi tarihi boyunca. Ligin bitimiyle birlikte kulüp ile camia harekete geçti ve gözler tek bir isme odaklandı: Feridun Tankut.

Daha önce 11 yıl kulüp başkanlığını yapan, kulübün kurumsallaşmasını sağlayan, 2 lig birden atlatan ve Süper Lig’e çıktığı 2010-2011 sezonunda takım ligi 9’uncu bitirdikten sonra görevden ayrılan Tankut, gelen çağrılara kayıtsız kalmadı. Emeklilik günlerine son verdi ve sil baştan kolları sıvadı tecrübeli başkan. Hedef olarak da asansör Anadolu kulübüne dönüşmenin önüne geçip Süper Lig’de kalıcı olacak bir yapı kurmak. Orduspor, Manisaspor, Bucaspor örneklerinde olduğu gibi Süper Lig’den düştükten sonra mali yapısının dağılmasını önlemek için ilk olarak Süper Lig kadrosundan 20 oyuncuyla yollar ayrıldı. 

Olağanüstü genel kurulda yaptığı konuşmada, “Yiğit düştüğü yerden kalkar” şiarından yola çıktıklarını ifade eden Tankut, zaman kaybetmeden ama ekonomik gerçeklerden de kopmadan şampiyonluğa oynayacak kadro kurduklarını belirtti. Bu sezonu toparlanma ve ayağa kalkma yılı olarak gördüklerini söyleyen Tankut, kulübün geleceğinin istikrara kavuşması için pek çok projeyi hayata geçireceklerini de sözlerine ekledi. 
*FourFourTwo Dergisi Ağustos 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

3 Ağustos 2015 Pazartesi

BU ÇOCUKTA İŞ VAR: ALPAY ALDEMİR*

Mevki: Forvet Yaş: 17 Kulüp: Bucaspor
Keşfedilişi
Hemen hemen tüm erkeklerinin amatör seviyede de olsa futbol oynadığı bir ailenin çocuğu. 9 yaşında Ayvalık’ta yaşadığı mahallenin takımı olan Sakarya Gençlikspor’da futbola başlamış. İlk transferini 4 yıl sonra güçlü bir altyapıya, Dardanelspor’a transfer olur. 3 sezon burada geçirdikten sonra Bucaspor süreci başlar. Ama bu biraz sıkıntılı bir dönem olur onun için. “Çanakkale’ye geçerken sorun yaşamadım ama Bucaspor’a transferim çok problemli oldu. Dardanelspor beni vermek istemedi ve 6 ay futbol oynayamadım, sadece antrenmanlara çıktım.” Nihayet sorunlar çözüldükten sonra bu şubatta Bucaspor’da lisansı çıkar ve futbola döndü. A Takımla antrenmanlara çıkıp, U17 ve 19’da oynadı. Nisan ayında da ilk kez genç milli takımlara çağırıldı. Şimdiden pek çok Süper Lig ve PTT 1. Lig takımının transfer listesinde.

En önemli özellikleri
Küçük yaşına rağmen gelişmiş hatta oturmaya başlamış fiziği hemen kendini gösteriyor. Fuleli koşuları ve hareketli yapısına sahip bir forvet tipi. 1.84 boyu ile hava hakimiyeti olduğu için merkez forvet olarak da oynuyor zaman zaman. Topu alır almaz dikine ve rakibinin üstüne gidiyor. Top teması ve tekniği gelişkin, boyuna rağmen ayaklarının 41 numara olması da bunu gösteriyor. Oyun bilgisi, pas ve top tercihlerini geliştirmesi halinde üst seviye olması için temel özelliklere fazlasıyla sahip.

Ne dedi?
Şimdiden daha 3 kulüp değiştirmiş olmasını, “Hep bir üst seviyeye geçmek hedefindeyim. Durmadan kendimi geliştiriyorum. Bundan sonra da hep daha yukarıya gitmek istiyorum” sözleriyle açıklıyor. Farklı bir forvet olduğu stilini benzettiği Tomas Müller’i idolü olarak görmesinden da belli. 3-4 sene içerisinde Süper Lig’de fark yaratacağı konusunda da özgüveni tam.
 *FourFourTwo Dergisi Ağustos 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.