11 Aralık 2014 Perşembe

YENİ GÖKHAN GÖNÜL: EMRE UĞUR URUÇ

Futbola nasıl başladın, kim vesile oldu başlamana, ailende futbolla ilişkili kimse var mı?
Babamın sayesinde Şakirpaşaspor’un minik takımında spor yapmak amacı ile futbola başladım. 5 yıl orada oynadıktan sonra Yenibeygücü’ne transfer oldum.

Adanaspor’a transferin nasıl gerçekleşti, A Takıma nasıl ve ne zaman çıktın?
Yenibeygücü’nde oynarken Adanaspor’un beni istediğini duydum. Altyapı için istediklerini ve o zamanki adıyla A2 takımda oynayacağımı söylediler. Yenibeygücü Başkanı Ömer Yıldırım’da önümü açtı ve beni Adanaspor’a verdi. Eyüp Arın ve İsmail Akbaşlı’nın bende emekleri çok büyüktür. Nerede olursam olayım kendilerinin bana yaptığı bu iyilikleri asla unutmayacağım. Burada bende emeği geçen hocalarımdan biride Cem Şu’dur. Kendisi bu günlere gelmemde çok önemli bir faktör olmuştur. Daha sonra Adanaspor’da oynamaya başladıktan sonra sezon başı kampına gittim. Eyüp Arın hocamın büyük gayretleri ile Levent Hocamın da beni A takıma alması ile bugün buralardayım.

Hep sağ bek mi oynadın? Farklı mevkilerde tecrüben var mı?
Savunmanın bütün bölgelerinde görev yaptım ama tabi ki asıl yerim sağ bek.

Geçen sezon birkaç maç oynadın ama bu sezon 11’de başladın lige. Nasıl gidiyor, zorlanıyor musun?
Levent Hocam geçen yıldan bazı maçlarda bana şans vermişti. Her konuşmasında önümüzdeki sezona daha fazla maçta görev yapacağımı söylüyor ve kampı iyi geçirmemi istiyordu. Fahri abinin tecrübesi ve oynadığı takımları düşünürsek ilk şansın ona gelmesi normal. Ama ben de formayı yakaladığımda bırakmayacağımı biliyordum. İlk maçlar biraz heyecan vardı, hatalarda yaptım. Her geçen hafta daha da toparladım.

Kendi potansiyelini nasıl görüyorsun?
Bunun yorumunu spor kamuoyu ve hocalarımın yapması daha doğru olur. Çalışmayı çok seviyorum. Her gün yeni bir şeyler öğreniyor ve öğrenmenin sonu olmadığını düşünüyorum.

Sana “yeni Gökhan Gönül” diyenler var? Bununla ilgili ne söylersin, sen benzetiyor musun kendini Gökhan’a?
Türkiye’nin hatta dünyanın sayılı sağ beklerinden birisi Gökhan Gönül’dür. Kendisini izlemekten çok zevk alıyorum. Aynı şekilde Barcelonalı Dani Alves de mevkisinde idol olmuş bir isim. Onların yeteneğine erişmek ancak çalışarak olur. Beni Gökhan Gönül’e benzetenlere çok teşekkür ediyorum ama önümde uzun yıllar süreceğine inandığım bir futbol yaşantım var.

Sana güvenenlerin başında Levent Eriş geliyor. Sana çok güveniyor ve geleceğin ile ilgili çok iddialı. Sen ne söylersin?
Levent Hocayla çalışmak her genç oyuncu için bir şanstır. Sonuçta hangi maç olursa olsun, rakip kim olursa olsun oyuncusuna inanıyor ve görev veriyor. Maç sonu açıklamalarda benimle ilgili söylediği sözleri duyunca kendime güvenim daha da artıyor. Teknik Direktörün kariyerini görev verdiği oyuncular çizer. Ben de görev aldığım süre içinde takımım için her şeyi yapacağım.

Takımla ilgili ne söylersin, çok iyi başlamadınız sezona?
Genç oyunculardan kurulu ama hedefi olan bir takımız. Uyum sorunu yaşadığımız ve şanssız kaybettiğimiz maçlar oldu. Bu ligde her takım her takımı yenebiliyor. Biz de sonuna kadar savaşacağız ve hedefimiz olan Süper Lig için önümüzde çok maç var.
Adana Derbisiyle ilgili ne söylersin? Sen yoktun ama kazandınız.
Cezalı olduğum için bu heyecanı tribünden yaşadım. Oynamayı çok istedim ama maalesef olmadı. Adanaspor-Adana Demirspor derbisi dünyanın sayılı maçlarından biri. Her futbolcu bunu yaşamak ister ve ileride çocuklarına derbide yaşadığı anıları anlatmayı hayal eder.


Takımda en iyi kiminle anlaşıyorsun?
Biz takımımıza “Adanaspor Ailesi” diyoruz. Bu ailenin reisi Başkanımız Bayram Akgül’dür. Biz şehrin ileri gelenlerinden destek almasak da, kaderimize terk edilsek de bu ailedeki her fert birbirini çok seviyor ve destekliyor. Komşum olduğu için Samican’ın yeri bende biraz daha farklı. Boş zamanlarımızda beraber eğleniyor ve vakit geçiriyoruz.

Senin kişisel hedefin nedir bu sezon için?
Öncelikle Adanaspor’a hizmet etmek ve her maçta oynamak. Tabi ki ay yıldızlı formayı giyerek milli heyecanı yaşamakta istiyorum.

Kariyer planlaman nedir?
Merdivenin basamaklarını birer birer tırmanarak günün birinde ailemin gurur duyacağı bir futbolcu olmak.

Adanaspor’la daha 4 yıllık sözleşmen var. Süper Lig’den gelen teklifler var mı ve kendini oraya hazır hissediyor musun?
Adanaspor’un sözleşmeli futbolcusuyum ve şimdilik burada olmaktan mutluyum. Sadece bireysel olarak değil, biz takım olarak kendimizi Süper Lig’e hazır hissediyoruz. Hayali bile güzel. İnşallah bir gün 3 büyük takıma karşı Adanaspor forması ile oynarım.

Türkiye’de bek sıkıntısı yaşandığını düşünüyor musun? 2-3 isim etrafında dönüyor hep. Sen kendini nerede görüyorsun?
Gökhan Gönül’den sonra Türkiye’de sağ bek sıkıntısının olduğu bir gerçek. Beşiktaş bile o bölgede sıkıntı yaşıyor. Kazakistan ile oynanan maçta Fatih Hoca yeri olmamasına rağmen o bölgede Ozan Tufan’ı oynatması ve başarılı olması herkesi mutlu etmiştir. Bu bile pek çok şeyi gösteriyor.

Motton nedir?
Çalışmak, savaşmak ve başarmak?
*FourFourTwo Dergisi Aralık 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

10 Aralık 2014 Çarşamba

PTT 1. LİG’İN SÜPER LİG ADAYLARI*

EMRE AKBABA – ALBİMO ALANYASPOR
Alanyaspor’un PTT 1. Lig’e çıkışında takımın yıldızı oldu. Orta saha oyuncusu olarak 15 gol attı. Sarı kart cezalısı olduğu bir maç dışında 37 maçın tamamında 11 oynadı. Fransa doğumlu ve Antalyaspor’un oyuncusu. 2 sezondur Alanya’da kiralık. Bu sezon da takımının lige iyi başlamasında büyük pay sahibi. Fiziği ve sol ayağı çok iyi. Harika duran top kullanıyor. Tam bir 8 numara, hatta hücumcusu. En temel eksiği olarak görünen ağırlığını atıyor yavaş yavaş. Sezon sonuna kadar Süper Lig için stajını başarıyla tamamlamış olacak gibi.


EMRE KILINÇ - BOLUSPOR
Erman Kılıç’ın Galatasaray’a transferi sırasında adı geçti. Bu transfer haberleri onu biraz olumsuz etkilese de toparladı kendini. Geçen sezon 31 maç oynadı 11 oynadı. Bu sezon Reha Erginer’in takımının başına gelmesiyle seviye atladı. Temposunu ve etkinliğini arttırdı, ilk 9 haftada 5 gol, 4 asistle oynadı. Forvet arkasında ve yanında oynuyor. Yetenekli sol ayağı ve gelişmiş oyun zekası en önemli artıları. 20 yaşında ve bu ligdeki son sezonunu oynuyor olması muhtemel, Süper Lig’e artık net olarak hazır. Hele de fizik kalitesini daha da arttırırsa Süper Lig’de rahatlıkla fark yaratabilir.


DOĞAN ERDOĞAN – SAMSUNSPOR
Kulüpteki ekonomik sorunların forma için fırsat yarattığı gençlerden. Bu şansı da iyi değerlendiriyor şimdilik. Henüz 18’inde ama bu ligin Veli Kavlak’ı oldu çoktan. Hatta topla olan becerisi Beşiktaşlı mevkidaşı abisinden daha da gelişkin olduğunu söylemek abartı sayılmaz. İki ceza sahası arasındaki temposu harika. Pozisyon bilgisi, sakinliği ve oyun olgunluğu yaşının çok üstünde. Topun ortada olduğu ve kimsenin sahip olamadığı “üçüncü haldeki” becerisi ise kariyerine seviye atlattıracak en temel özelliği. Türk futbolunun en özel orta saha oyuncularından biri olabilecek potansiyele fazlasıyla sahip.
*FourFourTwo Dergisi Aralık 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

9 Aralık 2014 Salı

O ŞİMDİ NEREDE? GİDEON ADİNOY SANİ*

(YENİ AMASYASPOR - BAL)

Henüz 24 yaşında ama şimdiden bir film senaryosuna yetecek hikayesi oldu bile. 2011’in başında Bölgesel Amatör Ligi takımlarından İzmirspor’da sadece 3 maç oynadı ve oradan 3 kademe üstüne, 1. Lig’e Akhisar Belediyespor’a transfer oldu. Şampiyonluk da gelince amatör kümeden 1 buçuk yıl bile geçmeden Süper Lig’de buldu kendini. Saat satarak geçinen ve futbol hayallerinin peşinde konuşan arkadaşlarından çok şanslı olduğunu FourFourTwo’nun Mart 2013 sayısında anlatmıştı. Ama Süper Lig’deki rüya çabuk bitti onun için, en azından şimdilik. Az forma şansı bulunca PTT 1. Lig’e, TKİ Tavşanlı Linyitspor’a kiralandı.

Devre arasında geride geldi ama sadece A2’de oynadı. Orada 10 maçta attığı 4 gol takımda kalması için yeterli olmadı. Ancak bu kadar aşağı gitmesi de şaşırtıcı oldu. 4 kademe alttaki Yeni Amasyaspor’a transfer oldu. BAL’da şampiyonluğun güçlü adaylarından. İlk maçında 2 gol attı ve iyi başladı amatördeki ikinci dönemine. Süper Lig’in eski ve klas golcülerinden 37’lik Burak Akdiş ile iyi ikili oldular. 3 buçuk yıla böyle bir hikaye sığdırdıktan sonra nasıl bir kariyeri olacağını merak etmemek elde değil. Ama şurası kesin ki hiç vazgeçecek biri değil. Çünkü FourFourTwo’ya verdiği röportajda söylediği gibi o, “Ayaklarımın üstünde durduğum sürece oynayacağım” diyen biri. 
*FourFourTwo Dergisi Aralık 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

8 Aralık 2014 Pazartesi

BU ÇOCUKTA İŞ VAR: FIRAT ARAS*

Mevki: Ön kenar Kulüp: Turgutluspor Yaş: 16
Keşfedilişi
Babasının hali saha maçlarına gide gele futbola olan sevgisi pekişmiş. Turgutlu Belediyespor’da lisanssız geçen sezonlardan sonra 12 yaşında Turgutluspor’a girer. Eylül ayındaki Avrupa Şampiyonası Grup Eleme maçları kadrosuna çağırıldı ve ilk kez milli oldu. Genç milli takımlara çağırılınca da kulübü genç yeteneğini elinden kaçırmamak için kasım ayında apar topar profesyonel yaptı. Sezon başı A Takımla antrenmanla çıktı, Bölgesel Gelişim U17 Ligi’de oynuyor.

En temel özellikleri
Tam bir atak ön kenar oyuncusu. İki kenarda da oynayabiliyor. 1.80 boyunda olmasına rağmen “ufak, ele avuca sığmaz açık” hareketliliğinde. Hızlı ve iki yöne doğru da adam eksiltebiliyor. Devamlı dik pası arıyor ve tempo yükseltiyor. Kuvveti ve çift yönlü oynama özelliğini ise geliştirmesi gerekiyor. Defansı fazlaca ihmal ediyor.

Ne dedi?
Özelliklerini idolü ve örnek aldığı Cristiano Ronaldo’ya benzetiyor. Kariyer planlamasında ilk sırada A Takıma tekrar yükselmek ve bu kez forma giymek var. Orta vadedeyse Süper Lig. Hırslı ve mücadeleci biri. Fatih Terim’in bir sözünü de kendine şiar ediniyor. “Yenilmekten korkmuyorum çünkü kazanmak için bazı şeyleri kaybedeceğim. Ama biliyorum ki kaybedince değil, vazgeçince yenilirim”
*FourFourTwo Dergisi Aralık 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

5 Aralık 2014 Cuma

FUTBOLUN EN GERÇEK ARENASI: ŞAMPİYONLAR LİGİ*


Bu ligde tesadüflere yer yok!
60’ıncı sezonunu geçiren Avrupa’nın 1 numaralı kupasının hikayesi 16 Avrupa ülkesinin lig şampiyonlarının katılımıyla 1955-1956’da başladı. Futbol tarihinin en büyük yıldızlarından Di Stefano’nun Real Madrid’i, Paris’te Fransız Reims’i 4-3 yenerken Parc des Princes’de yaklaşık 38 bin şanslı futbolsever tribünlerden izledi bu tarihi maçı. İlk 5 yıl üst üste Real Madrid’in şampiyonluklarıyla geçilirken, Avrupa’nın kulüpler bazındaki en önemli kupasını Barcelona’dan Bayern Münih’e, Juventus’tan Kızıl Yıldız’a, Hamburg’dan Porto’ya, Manchester United’dan Ajax’a, Milan’dan Liverpool’a kadar 10 farklı ülkeden 22 ayrı takım kazandı. Kupayı en çok müzesine götüren ise 10 kez mutlu sona ulaşan ilk ve son şampiyon Real Madrid oldu. UEFA, 1992 yılıyla birlikte Kupa 1’in adını ve statüsünü Şampiyon Kulüpler Kupası’ndan Şampiyonlar Ligi’ne çevirdi. İşte bu değişiklikle birlikte Avrupa’nın “devler arenası” futbolun zirvesi haline geldi. Marka değeri, kalitesi, rekabeti, seyir zevki daha da artan organizasyon, Avrupa Şampiyonaları, Dünya Kupaları dahil futbol seviyesinin en yüksek mertebesi haline geldi.

Futbolun gerçekleri neyse O’dur!
90’ların ikinci yarısıyla birlikte organizasyonun yapısı oturmaya başladı. Kura çekimlerine, eşleşmelere yani şansa ya da tesadüflere yer kalmayan bir lig haline geldi. Şampiyonlar Ligi’nde sadece futbolun gerçekleri, futbolun değerleri kendine yer bulur. Yani Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası’ndan farklıdır. Misal, Güney Kore Dünya Kupası’nda yarı final oynayabilir ancak bu onun dünyanın en iyi 4 takımından biri olduğunu asla göstermez. Ya da Yunanistan 2004 yazında Avrupa Şampiyonu olurken, bu başarı onun Kıta Avrupası’nın en büyüğü olduğu anlamı taşımaz. Bu yöndeki örnekleri Danimarka, Rusya, Türkiye, Hırvatistan, Uruguay gibi ülkelerle çoğaltabiliriz rahatlıkla. Ama Şampiyonlar Ligi’nde bu tür örnekler yaşanması söz konusu değildir, yaşanmamıştır da. Geçmiş 17-18 yılına baktığımızda tek bir örnek, istisna olarak gösterilebilecek tek bir takım ve ya başarı yoktur. Yarı finalistler gerçekten Avrupa’nın en iyileri olmuştur, keza finalistler ve ne kalmış ki şampiyonlar! Yani en uç örneklerden biri olarak gösterilebilecek Dinamo Kiev, 1999’da yarı final oynarken teknik direktörü bir efsane olan Valeriy Lobanovskyi’ydi, sahada ise Sergiy Rebrov ve elbette ki Andriy Shevchenko gibi süper yıldız adayları vardı. Ya da bir yıl önce UEFA Kupası’nı alan Porto, 2004’te Şampiyonlar Ligi’ni kazanırken, takımın başında “özel biri” vardı: Jose Mourinho… Yani dememiz odur ki, gerçek futbol gücünüz neyse, kaliteniz hangi seviyedeyse, yıldızlarınızın kapasitesi hangi boyuttaysa Şampiyonlar Ligi’nde o sıralamada ya da turda kendinize yer bulursunuz. Asla daha fazlasını değil, futbol gerçekleriniz neyse O’dur!

Türk takımlarının 3 çeyrek finali var!

1988-1989 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Galatasaray’ın oynadığı yarı final Türk futbol tarihinin en büyük başarısıydı, ta ki 2000 yılındaki UEFA Kupası zaferine kadar. İki sezon önce Fenerbahçe’nin UEFA Avrupa Ligi’ndeki yarı finali de bu büyük başarılar arasında sayılabilir. Şampiyonlar Ligi’ne baktığımızda ise Türk takımlarını 3 kez çeyrek finalde görüyoruz. İlki UEFA ve Süper Kupa zaferlerin devamı sayılabilecek dönemde, 2000-2001 sezonunda Galatasaray’la geldi. Sonraki çeyrek finalist 2008’de Zico’nun Fenerbahçesi oldu. Türk takımlarının son kez çeyrek finale çıktığı sezon ise 2012-2013’tü. Galatasaray, Jose Mourinho yönetimindeki Cristiano Ronaldolu, Mesut Özilli, Angel di Marialı, Xabi Alonsolu Real Madrid’i İstanbul’daki unutulmaz rövanşta elinden kaçırdı ve yarı finalin kapısından döndü. İçinde bulunduğumuz sezonda ise tek temsilcimizin yer aldığı Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray, Borussia Dortmund, Arsenal ve Anderlecht’in gerisinde kalırken grupların ötesine geçmeyi başaramadı. 
*TRT Spor Digital Dergi Aralık 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

15 Kasım 2014 Cumartesi

50. DERBİNİN KRALI TURUNCULAR*

“Bu şehirde 3 büyükler tutulmaz” denir Adana’da. Şehir ya turuncu ya da mavidir. Sevdanın ligi olmaz diyen taraftarların şehridir aynı zamanda. Lig seviyesi, başarısı, sonuçları kadimliğini değiştirmez. Ama rekabetin büyüklüğü de, “Küme düşeceksek bile onların üstünde düşelim” cümlelerini kurdurtur iki taraf da. 

Türk futbolunun en özel, en ateşli derbilerinden biridir Adanaspor-Adana Demirspor rekabeti. 5 Ocak Stadı PTT 1. Lig’in altıncı haftasında 50’nci kez bu ezeli rekabete ev sahipliği yaptı. Her zaman tıklım tıklım olan stat bu kez Passolig’e takıldı. Özellikle maraton tribünde büyük boşluklar vardı. Ama iki çapraz kale arkası elbette doluydu. Ki o iki tribün, gidenlerin çok iyi bildiği gibi boş olsa bile diğer taraftan kimsenin adımını atmadığı yerlerdir. Maçtan önce iki kulüp anlaşarak taraftarlar yarı yarıya olsun teklifi kabul görmedi İl Güvenlik Kurulu’nca. Ama yine de konuk Demirspor’a %5’ten fazla yer verildi ve 2 bin üç yüz mavi tişörtlü tribünde yerlerini aldı.

The King of Adana”
Tam dolmayan maraton tribünde maç önü harika görüntüler vardı. 2 haftada hazırlanan, sadece el emeği ile oluşturulan, yaklaşık 600 kilo boya kullanılan ve 3 bin metre kare büyüklüğünde pankart maraton tribünde boydan boya süzüldü. “The King of Adana” yazısıyla mesajı çok net ve iddialı olan pankart tamamen el ürünü olması itibarıyla da Türkiye’de bir ilk olma iddiasında. 2-1 ile kazanan da maçta daha etkili taraf olan turunculardı. Galibiyet sayısını da 19’a çıkarmış oldular böylece. Demirspor’un ise kazandığı maç sayısı 12’de kaldı. Futbol anlamında akılda kalan en önemli pozisyon da Adanaspor’un genç kaptanı Cem Özdemir’in direkten dönen röveşatasıydı. Zlatan İbrahimoviç’in milli takımda, Alex de Souza’nın da Samsunspor’a attığı röveşata golünün karışımı gibi bir vuruştu. Top birkaç santim daha aşağı gitseydi Puşkaş ödülünün bu seneki sahibi şimdiden belli olurdu. 
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

13 Kasım 2014 Perşembe

BU ÇOCUKTA İŞ VAR: ENİS DURAK*

Mevki: Ön kenar Kulüp: Altınordu Yaş: 16
Keşfedilişi
Tam bir futbolcu ailenin çocuğu. Dedesi ve babası eski futbolcu. Hatta dedesi Ahmet Durak Amatör Milli takımda forma giymiş. Öyle olunca da çok planlı ve bilinçli bir şekildi yetiştirilmiş. Spora jimnastik ve yüzmeyle başlamış, 8’ine gelince de dedesinin oynadığı Çamdibigücü’ne kaydolur. 2 sene sonra da Bucaspor Futbol Akademisi’ne alınmış. Seyit Mehmet Özkan ile birlikte Altınordu’ya geçen geniş gruptan. Altınordu’nun çok şey beklediği ve “Geleceğin Süper Lig kadrosu” olarak gördüğü U19 Elit liginde oynatılan 97-98 jenerasyonundan. Genç milli takımlara gitmeye başladı ve haziranda Azerbaycan’daki Caspian Cup’ta turnuvanın en iyi oyuncusu seçildi.

En önemli özellikleri
Her şeyden önce çok iyi bir sporcu fiziği var. Jimnastik ve yüzmenin etkisi çok belli. Hızlı ve çok hareketli bir ön kenar oyuncusu. İki kanatta da oynuyor, iki ayağı da iyi olduğu için çift yönlü koşu ve çalım özelliği çok gelişkin. Oyun ve maç devamlılığı çok yüksek. Sporcu kişiliği ve bilinç düzeyi yaşının çok üstünde bir olgunlukta. 80 dakikalık maçta 11 bin metrenin üzerinde koşu mesafesi ve 50 civarında uzun mesafe depar gibi istatistiklerini bir çırpıda sayıyor. Her yaş grubunda en fazla asist yapanlardan aynı zamanda.

Ne dedi?
Futbolcu kişiliğindeki olgunluğunun yanı sıra özgüveni de olağanüstü. Bir yandan “Tutana aşk olsun” diyor ve kendini anlatırken elini hiç korkak alıştırmıyor. “Türk ve Dünya futbolu çok çok farklı birisiyle tanışacak. Eksi yönlerim değil de geliştirdiğim yönlerim var.” Böyle özgüvenli biri hedeflerini küçük tutacak hali de yok tabii ki. “3-4 değil 1-2 yıl içerisinde tekrar görüşelim ve neler yapabildiğimi hep beraber görelim. Türk futbolunun en’leri arasına girmeliyim.”
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

12 Kasım 2014 Çarşamba

O ŞİMDİ NEREDE? SERHAT GÜLPINAR*

ANKARAGÜCÜ: 2. LİG KIRMIZI GRUP

2000’lerin başında Ankaragücü’nün alt yapısından çıktı. Dönemin 2. Lig A Kategorisi’nde Konyaspor ile 35’i 11’de olan 36 maçlık ve 9 gollük performansıyla dikkat çekti. Hemen arkasından Denizlispor’a transfer oldu ve 11 yıl aralıksız süren Süper Lig kariyeri başladı. Bu süreçte sadece iki takımda oynadı. 6’sı Denizlispor, 5’i de şimdinin Başakşehirspor’u olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor’da. 

Son iki yıla kadar 30 maç altına hiç inmedi ve ligin en verimli 8 numaralarından oldu. Tempolu ve tam anlamıyla çift yönlü bir orta saha. 4-5 gol ve asist ortalamalarını da tutturdu genellikle. Önceki sezon 2 lig birden düştü ve ilk profesyonel imzasını attığı kulübü olan Ankaragücü’ne döndü yaklaşık 13 yıl sonra. İyi bir sezon geçirdi, neredeyse full oynadı. Takım Play-Off’ta Bandırmaspor’a elendi ve PTT 1. Lig fırsatını kaçırdı. 36’sında ve şampiyonluk hedefindeki Ankaragücü’yle 2. Lig Kırmızı Grup’ta kariyerinin son demlerini geçiriyor. Ama yine 11’de ve yine orta sahanın bel kemiği.
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

11 Kasım 2014 Salı

EN GENÇ GOLCÜ: UFUKCAN ENGİN*

YENİ REKORTMEN UFUKCAN ENGİN

17 Ocak 2010 tarihinde Türkiye Kupası maçında Tokatspor’a karşı Altay’ın ikinci golünü atan genç bir oyuncu aynı zamanda bir rekora imza attı. O golü atan 16’sında bile olmayan genç Türk futbolunun çok şey beklediği Okay Yokuşlu’ydu. Okay henüz beklentilerin yanına bile yaklaşmış değil ama o golü tarihe geçti. Profesyonel liglerde gol atan en genç oyuncu olan Okay, o maça çıktığında 15 yaş 324 günlüktü. Okay 6 gün sonra bu kez 1. Lig’de Orduspor’a karşı da gol attı ve bu ligdeki halen en genç gol atan oyuncu.

Ama ilk rekoru Ekim ayında tarihe karıştı. Bu kez gol Türk futbolunun önemli alt yapılarından birine sahip olan Dardanelspor’dan geldi. 3. Lig 2. Grup’ta mücadele eden Dardanelspor’un 18 Ekim tarihinde oynadığı Payas Belediye 1975 maçında tek golünü atan Ufukcan Engin, rekorun yeni sahibi oldu. Genç orta saha oyuncusu golü atarken eski rekorun sahibi Okay Yokuşlu’dan 106 gün daha küçüktü. 

8 Mart 1999 doğumlu olan Ufukcan, rekoru 15 yaş 218 günlük olarak kırdı. Bu sezon başında profesyonel olan Ufukcan, U15 Genç Milli takımına da çağırılmaya başlandı. Kendisi gibi Dardanelspor altyapısından yetişen Selçuk İnan’ı örnek aldığını söyleyen genç oyuncu bakalım rekorunu kırdığı Okay’dan farklı olarak beklentileri karşılayabilecek mi?
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

10 Kasım 2014 Pazartesi

TONIA TISDELL: BENİM KARİYERİM BU SEZON BAŞLADI*

17 yaşını doldurmadan Türkiye’ye geldin. Neredeyse 6 yıl olmuş. Halen senin 22 yaşında olduğuna şaşırıyor mu insanlar?
16 yaşında, çok genç bir yaşta milli takıma seçildim. Bu konuda Allah bana yardımcı oldu, beni kutsadı. Genç yaşta profesyonel futbola başladım. Tabii beni geldiğim günkü Tonia gibi görüyorlar. Onlar beni her zaman oğulları gibi, kardeşleri gibi görüyorlar.

Nasıl geçti yıllar senin için, başarılımıydı sana göre?
İnsanoğlu her zaman, her şekilde en iyisini veremiyor. Bazen inişler ve çıkışlar yaşayabiliyor. Bu nedenle ben genç ve yabancı bir futbolcu olarak elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Her gün farklı, iyi ve kötü geçen günler var. Benim için her gün; yeni bir sayfa, yeni bir deneyim. Geçmiş zaman, benim için deneyimdir.

Geldiğinden beri hep aynı çatı altında kaldın. Ankaraspor’un liglerden men edilmesi kariyerini olumsuz etkilediğini düşünüyor musun?
Kaderimi çizen bir olay oldu. Bu süre zarfında sadakati gördüm. Özellikle, beni buraya getiren kişi başkanımızdı. Bana güvendiler, bana her zaman sadık kaldılar. Ben de kulübüme sadık kaldım ve kulübümden başka herhangi bir şey düşünmedim. Bu dönemi farklı takımlarda kiralık olarak oynayarak geçirdim. Hayatta her şey para değildir, hatta hiçbir zaman para değildir. Sadakat ve saygı paradan daha önemlidir.

Ankaraspor süreci böyle gelişmeseydi, "Süper Lig’de oynardım" diyor musun?
Süper Lig, PTT 1. Lig’e göre biraz daha profesyonel bir lig. Süper Lig’de çok daha akılla oynanan, daha değişik tarzda bir oyun yapısı mevcut. Süper Lig’de oynamak benim için daha kolay oldu çünkü boş alanları daha fazla buluyordum. Oynadığım dönemde 22 maçta 11 asist yaptım ve 3 gol attım. Şunu söyleyebilirim; bana eğer Süper Lig’de oynama şansı gelirse, herkes benim ne kadar iyi olduğumu görecek. Ben bana inanan, güvenen insanların inançlarını hiçbir zaman boşa çıkarmam. Yeter ki şans gelsin.


Bu sezona iyi başladınız. Çok güçlü kadrolar var. Ligi nasıl değerlendirirsin?
Belki de bu yıl, lig tarihinin en güçlü takımlarının yer aldığı yıl. Şu anda 7 takımın iyi bir kadro ile şampiyonluğa, Süper Lig’e çıkmaya oynadığını söyleyebilirim. Fakat daha önce de belirttiğim gibi her şeye Allah karar verir. Bizim yapmamız gereken ise çok sıkı çalışmak ve her şeyimizi yaptığımız işe vermektir.

Kendi şansınızı nasıl görüyorsun, geçen sezon yarım kalan işi tamamlayabilecek misiniz?
Tabii ki herkes başarılı olmak ister. Ama ben size burada “Şampiyon olacağız” diyemem. Çünkü her şeyi Allah bilir. Eğer Allah bize böyle bir kader yazdıysa, biz bunu kesinlikle başarırız. Bunu söyleyebilirim.

Şampiyonluk mücadelesinde sizi en çok zorlayacak rakipler kimler?
Bütün takımlar şampiyonluk mücadelesinde rakibimiz diyebilirim. Çünkü biz Osmanlıspor olarak gerçekten çok yukarı gitmek istiyoruz. Büyük bir kulüp olmak istiyoruz. Güzel hedeflerimiz var. Eğer yukarı çıkmak istiyorsan, seni aşağı çekmek isteyenler olacaktır. Her maçımız, oynayacağımız her rakip bizim için çok ciddi. Bu ligde herkes yukarıyı hedeflediği için bütün takımların üst lige çıkabileceğini düşünüyorum.

Osmanlıspor’u bir kenara bırakırsak, sence bu sezon kim Süper Lig’e çıkar?
Bunu sadece Allah bilir, ben bilemem…
Kendi performansından memnun musun?
Benim için şu anda lig başlamamış gibi bir şey. Çünkü ben bu yıl en iyiyi hedefliyorum, en iyisini vermeye çalışıyorum. Her hafta, her şekilde en iyi olmak için kendimi zorlayacağım, hep daha iyisini yapmaya çalışacağım.

Kişisel hedeflerin nelerdir?
Bu sene iyi ve büyük bir transfer yapmak istiyorum.

Kariyer planlaman nasıl?
Kariyer planlarımı ben bu sezonun başında başladım. Bundan sonra her maç en iyisini vereceğim. Allah bana güç verdiği sürece her zaman sahada güçlü olmaya çalışacağım. Benim kariyerim bu sezon başladı. Bundan sonra kariyerimde her zaman üst basamakları hedefliyorum. Bu yıl benim kariyerim için bir milat olacak.

Türkiye’ye epey alıştın artık. Türkiye’de kalıcı gibisin. Başka ülkelere gitmeyi düşünüyor musun?
Kariyerime başladığımdan beri bir rüyam var, o da 24 yaşında Arsenal’de oynamak. En sevdiğim takımlar Arsenal ve Real Madrid. Ancak ben Türkiye’ye çok alıştım. Buradaki seyircilere, taraftarlara, takım arkadaşlarıma, takımlara, yöneticilere çok alıştım. İnsanlarla güzel ilişkiler kurdum. Bu nedenle burada da kalabilirim.

Süper Lig’de kim şampiyon olur sana göre?
Türk futbolu gerçekten çok gelişti. Eskiden sadece 4 takımın etrafında dönen bir lig vardı ancak şu anda Başakşehir olsun, Mersin İdman Yurdu olsun, diğer Anadolu takımları olsun isimlerden korkmadan her türlü mücadeleyi verebiliyorlar. Hepsi artık şampiyonluk için mücadele edebilecek güçte ve yapıdalar. Ama ben Fenerbahçe taraftarıyım ve bu nedenle Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını isterim. (gülüyor)

Peki Türkiye liglerinde en beğendiğin futbolcu kim?
Tonia Tisdell! (gülüyor)
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

12 Ekim 2014 Pazar

Şampiyonlar Ligi 2014-2015 Sezon Rehberi: LUDOGORETS RAZGARD*

Geçen sezon: A PFG Şampiyon En golcü (tüm kulvarlarda) Roman Bezjak (20) Şampiyonlar Ligi Plaş-Off Turu (UEFA Avrupa Ligi Üçüncü Tur)

1945’ten beri Bulgaristan ikinci ligi olan B PFG’nin ötesine geçemeyen Ludogorets’in tarihi 2010’da işadamı Kiril Domusçiev’in kulübü satın almasıyla değişti. CSKA Sofya’da da yöneticilik deneyimi olan Domusçiev, Sportif direktör olarak kardeşi Georgi Domusçiev’i getirdi. Takım hemen A Grubu’na yükseldi ve Bulgar futbol tarihini değiştirmeye başladı. En üst ligdeki daha ilk yılında şampiyon oldu. Levski, CSKA, Slavya gibi Sofya devlerini geride bırakan Ludogorets sonraki 2 sezonda da şampiyon oldu ve müthiş bir hikayeye imza attı. İlk iki yıl Avrupa kupalarında pek bir varlık gösteremeyen Ludogorets, geçen sezon UEFA Avrupa Ligi’nde 3. Tura kadar yükselirken, gruplarda PSV, ikinci turda da Lazio’yu eledi. 30 bin kişilik bir şehrin takımı olan Ludogorets, kelime anlamını da bölgeden alıyor: Deliormanlılar. Maskotu kartal olan yeşiller Deliormanlı Kartallar olarak anılır. 

TAKTİKSEL PLAN
Hücumcu bir takım olduğunu Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk maçında gösterdi. Anfield’da Liverpool karşısına santrfor Roman Bezjak, arkasında Marcelinho, ön kenarlarda da ofansif kanatlar Virgil Misidjan ve Mihail Aleksandrov ile çıktı Dermençiev. Merkezdeki ikili Abel ve Dyakov da topla iyi oyuncular. Topu alır almaz atağı düşünen bir takım. Tartışmalı bir penaltıyla son dakikada kaybettiler Liverpool’a belki ama gruba renk katacağı ortada.   

YILDIZ ADAYI: VİRGİL MİSİDJAN
Lakabı ve formasında yazan Vura. 21 yaşında, geçen sezon geldi ve 40’ın üstünde maç oynadı. Ufak tefek ama başa bela olan kanat forvetlerden. Çabuk ve çok zorlayıcı. Skora katkısı fazla, 12 gol 7 asistle tamamladı geçen yılı. Bulgaristan’da fazla kalıcı değil.   

PATRON: GEORGİ DERMENÇİEV
Ludogorets hikayesinin temel taşlarından. Önce İvaylo Petev, daha sonra da Stoyço Stoev’in yardımcılığını yaptı. Yani takımdaki 4’üncü yılı. Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Partizan karşısında alınan beraberlikten sonra Stoev ile yollar ayrıldı ve takımın başına geldi. Kulübün akili ve futbol aklıydı, şimdi dümenin başında.

KİLİT OYUNCU: MARCELİNHO
Ludogorets’in Alex de Souza’sı desek önemi anlaşılır sanırız. Gelen 3 şampiyonlukta da başrolü oynadı. 3 yılda gelen giden epey transfere rağmen takımın lideri olarak yerinde kaldı. Taraftarın sevgilisi olduğunu söylemeye gerek yok. Genelde forvet arkasında serbest, bazen de ikinci olarak oynuyor. Tam bir Brezilyalı. Yetenekli, çalımcı ve top çok yakışıyor. 10’ün üzerinde gol, bir o kadar da asist ortalaması olur. 30’unda ve kariyerinin zirvesinde.
*FourFourTwo Dergisi Ekim 2014 Sayısı Şampiyonlar Ligi Rehberinde Yayımlanmıştır.

11 Ekim 2014 Cumartesi

Şampiyonlar Ligi 2014-2015 Sezon Rehberi: MARİBOR*

Geçen sezon: 1. Lig’de Şampiyon En golcü (tüm kulvarlarda) Nusmir Fajic (19) Şampiyonlar Ligi Play-Off Turu (UEFA Avrupa Ligi İkinci Tur)

EURO 2000’e katılan Slovenya, futbol tarihinin en önemli başarısına imza attı. Zlatko Zahovic liderliğindeki Slovenya, oynadığı renkli ve güzel futbolla büyük beğeni topladı. Özellikle turnuvanın ilk karşılaşmasında, 9 sene önce bağımsızlığını elde ettiği Yugoslavya’ya karşı alınan 3-3’lük beraberlik turnuvanın en güzel maçlarından oldu. Milli takım 2000 yazında kendi gösterirken kadronun temelini de ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden Maribor oluşturuyordu. Slovenya’nın en önemli futbol markası olan mor sarılar 1992’de kurulan ligde 12 kez mutlu sona ulaştı. Son 4 yılın da şampiyonu. Geçen sezon Play-off’a kadar geldiği devler liginde bu yıl sırasıyla Zrinjski Mostar, Macabi Tel Aviv ve Celtic’i eleyerek gruplara kalmayı başardı.

TAKTİKSEL PLAN
G Grubu ilk maçında evinde Sporting Lisbon ile karşılaştı ve puanla başlamayı bildi. Önce savunmayı düşünüyor ama Sporting maçında olduğu gibi 90’da da olsa çıktığı zaman pozisyon bulabiliyor. 4-4-2 dizilişiyle oynuyor, top rakipteyken 4-6-0’a dönüyor. Ön elemelerdeki 6 maçın 4’ünde gol yememeleri önemli. Zor grupta üçüncü olup Avrupa Ligi’ne gitmesi çok büyük sürpriz sayılmayabilir.

YILDIZ ADAYI: LUKA ZAHOVİÇ
EURO 2000’de harika sol ayağıyla yıldızlaşan Zlatko Zahoviç’in oğlu. Babasının sportif direktör olduğu dönemde takıma geldi. 18 yaşında ve kenardan gelerek takıma önemli katkı sunuyor. Sporting karşısında puanı getiren golü attı. 11’e girmeye başladı, sıçrama yapabilir.

PATRON: ANTE SİMUNDZA
10 sezona yakın formasını da giydiği takımda daha önce 3 sene görev yaptı. İkinci döneminde gelir gelmez şampiyonluk yaşadı. Kulübü ve takımı çok iyi tanıyor. Geçen sezonki Şampiyonlar Ligi Play-off’u ve Avrupa Ligi’ndeki ikinci tur kredisini çok arttırdı.

KİLİT OYUNCU: AGİM BRAİMİ
2010’da kısa süreliğine Eskişehirspor’a geldi ama tutunamadı. Makedonya milli takımında düzenli forma giyiyor. Maribor ile iki şampiyonluk yaşadı, geçen sezon Serie A’da kiralık olarak Cagliari’ye gitti ve 25 maçta süre aldı. Bu sezon başı geri döndü. İtalya serüveni gelişiminde çok faydası oldu, futbolunu olgunlaştırdı. Zaman zaman içte ama genellikle sol önde oynuyor. Güçlü fiziği, motorik özellikleri ve sert sol ayağıyla etkili. Çift yönlü bir oyuncu. Sahadaki liderlerden biri.
*FourFourTwo Dergisi Ekim 2014 Sayısı Şampiyonlar Ligi Rehberinde Yayımlanmıştır.

10 Ekim 2014 Cuma

Şampiyonlar Ligi 2014-2015 Sezon Rehberi: APOEL*

Geçen sezon: Kıbrıs Rum Kesimi 1. Lig Şampiyon En golcü (tüm kulvarlarda) Gustavo Manduca (13) Şampiyonlar Ligi Üçüncü Ön Eleme Turu

Kıbrıs Rum futbolunun en büyük kulübü. 90 yıla yaklaşan tarihinde 23 lig, 20 kupa ve 13 süper kupa şampiyonluğu var. Ama 2011-2012 sezonun ayrı ve unutulmaz olduğuna şüphe yok. Kulüp tarihinin altın yılı oldu. Sırasıyla Skenderbeu Korçe, Slovan Bratislava ve Wisla Krakow’u eleyen Apoel, Şampiyonlar Ligi’ne kaldı. Asıl başarı da bundan sonra geldi zaten. Porto, Shakhtar Donetsk ve Zenit ile eşleştiği grupta tüm tahminleri altüst etti ve lider oldu. Zayıf halka olmadığını gösterirken peri masalı o kadarla da kalmadı. Son 16’daki rakip Lyon’du. Karşılıklı kazanılan 1-0’lık iki maç ve penaltılar sonrasında Apoel çeyrek finale yükseldi. Kıbrıs Rum temsilcisini çeyrek finalde Mourinho’nun Real Madrid’i durdurdu ama Apoel çoktan yılın sürprizine imza atmıştı bile. Helsinki ve Aalborg’u ön elemede saf dışı bıraktılar ve iki sezon aradan sonra tekrar devler liginde gruplara kaldı.

TAKTİKSEL PLAN
Barcelona, Ajax ve PSG ile aynı grupta yine zayıf halka öngörüsü onda. Ama bu kez herkes fazlasıyla temkinli. İlk maçta Barcelona karşısında sıkı takım olduklarını gösterdiler yine. Diziliş olarak 4-4-2 ile 4-5-1 arasında gidip geliyorlar, ama temel planları iyi savunma ve yakaladığını atmak. Barça karşısında kısmı olarak da başardılar bunu ve sonrası için ümit verdiler. Ama bu kez işleri 3 sene öncesine göre çok daha zor.

YILDIZ ADAYI: NİCHOLAS IOANNOU
18 yaşındaki stoper 6 yıl kaldığı Manchester United’ın alt yapısından yetişti. Bu sezon başında adaya geldi. Takip edilen ve umut vaat eden bir oyuncu. Tandemdeki ikili Joao Guilherme ve Carlao’nun alternatifi şimdilik. Ama fırsat yakalarsa değerlendirebilir.  

PATRON: GİORGOS DONİS
Futbolculuğunda Panathinaikos, Blackburn Rovers ve Sheffield United gibi takımlarda oynadı. 45 yaşındaki teknik adam Yunanistan Ligi’nde Larissa, Atromito, AEK ve Paok’u çalıştırdı. Yaklaşık 1 senedir takımın başında. Ligdeki şampiyonlukta önemli payı oldu.

KİLİT OYUNCU: CİLLİAN SHERİDAN
1.96’lık İrlandalı kuleden takımın beklentisi büyük. 25 yaşında ve Celtic, CSKA Sofya ile St. Johnstone’de oynadı. Petr Crouch’u andıran bir oyun tarzı var. Uzun, çok hızlı değil ama ayakları becerikli ve gol bölgesinde nerde duracağını iyi biliyor artık. Şampiyonlar Ligi ön eleme turlarında 3 gol attı ve takımının gruplara kalmasını sağladı. Bu sezon hareketli Arjantinli partneri Tomas Sebastian De Vicenti ile daha iyi bir uyum içinde.
*FourFourTwo Dergisi Ekim 2014 Sayısı Şampiyonlar Ligi Rehberinde Yayımlanmıştır.

6 Ekim 2014 Pazartesi

İşte Galatasaray’ın ideal 11’i!*

Daha PlayStation’lı, Futbol Menegar’lı, FIFA’lı yıllardan çok önce, okul defterinin arkasını tuttuğu takımın ideal 11’leriyle dolduran nesillerden beri severiz bu biz işi. Ariggo Sacci’den Alex Ferguson’a, Jose Mourinho’dan Fabio Capello’ya, Mustafa Denizli’den Fatih Terim’e, Şenol Güneş’ten Slaven Bilic’e kadar, başarı ya da sıralama fark etmez, kadrosu eleştirilir, ideal 11’ler verilir. Hatta Ersun Yanal’ın Trabzonspor döneminde sokaktaki bir vatandaş tarafından eline kadro sıkıştırılmışlığı bile vardır. Her ne kadar kağıttaki kadro 12 kişiden oluşmuş olsa da, bir teknik adama “ideal 11” tavsiyelerinin piri, zirvesi olarak sayılabilir kendisinden dinlediğimiz bu ilginç olayı. Ee böyle olunca da her maça farklı bir 11 ve oyun dizilişiyle sahaya çıkan Cesare Prandelli’nin Galatasaray’ı bu sezonki en güzel hedef haline geldi! Biz de hiç üşenmeden kolları sıvadık ve Galatasaray’ın derdine derman olacak 11’i hazırladık!

Açıklıyoruz, Çare FourFourTwo!
Alternatiflere ve eleştiriye fazlasıyla açık “ideal 11” önerimizin oyun sistemi, dergimizin isminden ayrı düşünülemezdi elbette ki: 4-4-2. 
Kalede ve tandem stoperlerde herkesle hemfikiriz, yani uzatmaya ve tartışmaya yer yok: Fernando Muslera, Semih Kaya ve Aurelien Chedjou. İlk yabancı kontenjanı kurbanı olarak Alex Telles kulübeye direrken, Tarık Çamdal’ı sol, Veysel Sarı’yı da sağ beke yazıyoruz. Geldik zurnanın zırt dediği yere! Orta sahamız öyle yan yana ikili ön libero şeklinde değil, baklava orta 4’lü tarzında olacak. Felipe Melo defansın önünde tek, yani Mehmet Demirkol’un çapasından. Ortanın iki kenarından biri, bu takımda her türlü dizilişte ve 11’de kendine yer bulmasını beklediğimiz Olcan Adın. Gider gelir, içeriye girer, çizgiye iner, asist yapar, gol atar, takıma ruh katar, müthiş katkı sağlar. İster solda ister sağda oynasın, her zaman iş yapar, ama bizim ideal 11’de solda. Diğer ön kenar da sakatlıktan dönen ve fizik olarak iyi görüntü veren Hamit Altıntop. Önemli bir futbol karakteri olarak sahada olması fark yaratır doğal olarak. Zaten fazlasıyla da çok özlettirdi kendini. 

Sneijder!
Baklava orta sahanın son ismi de 10 numara pozisyonunda. Zira isim belli: Wesley Sneijder. Orijinal mevkisinde her zaman daha rahat ve üretken olan Sneijder için çok uzatmaya gerek yok. Ayrıca da şu Pirlo meselesine de bir çift söz etmeden olmaz! Futbol dünyasında bir tane Andrea Pirlo var, başka da istemeyiz! Sneijder’den de o çıkmaz zaten, yeteneklerine ve futboluna haksızlık ayrıca. Geldik çift forvete: Goran Pandev ve Burak Yılmaz. Gezici, Sneijder’den sonraki ikinci asistçi olabilecek ve aynı zamanda en uçta topu tutabilecek biri olarak Pandev’i 11’e yazdık. Aralara koşucu, defansın arkasına sarkan, tek vuruşçu ve gole yakın isim de Burak. Selçuk İnan, Blerim Dzemaili, Umut Bulut ve Alex Telles gibi güçlü kulübenin olduğu kadroda ihtiyaç durumlarında rotasyon daha verimli olabilir! Ama onu da artık teknik direktöre bırakalım!

5 Ekim 2014 Pazar

Prandelli’nin 11 ve sistem arayışı bu kez kazandırdı!*

Kadro yapısı, oyuncu formasyonları ve defanstaki isimlerin geçmişlerine bakıldığında asla uygun olmayan 3’lü defansla sahaya çıktığı Sivasspor maçında ucuz yırtan Galatasaray, Arsenal karşısında bu ısrarın bedelini ağır ödedi. Belki de doğal ve beklenen bir sonuç olarak görülebilir! Arsenal maçının ardından 72 saat bile geçmeden Melo’lu 3’lü defanstan vazgeçti Prandelli. Şimdilik mi yoksa temelli mi bu vazgeçiş zamanla göreceğiz. Ama Prandelli, Erciyesspor karşısında yine farklı bir deneme yaptı, o da orta saha kurgusundaydı. Geçen hafta olduğu gibi orta sahada Sneijder’den Pirlo çıkartmaya çalıştı. Sneijder, yerine dönen Melo ile birlikte çift ön liberodan biri olarak sahaya çıktı. Ön kenarlarda Olcan ve Yasin’i tercih eden Prandelli, asıl değişikliği10 numara pozisyonunda yaptı. Hafta içinin “olay adamı” Selçuk İnan, forvet arkası olarak 11’e girdi. Alt yapı yıllarından beri orjini olan pozisyonda pek oynamayan Selçuk, doğal olarak çok zorlandı. Verimsiz kaldı. Genç milli takımlarda oynarken dahi motorik özellikleri yetersiz kaldığı 10 numara mevkiden uzun yıllar uzak olmasının sıkıntıları her topla buluştuğunda belli oluyordu. Burada ilginç olan Prandelli’nin verim alınamayacağı çok belli olan bu pozisyonda Selçuk’u oynatması! Bu da İtalyan çalıştırıcının kalıcı olmayacak denemeleri arasına yazmak gerekecek gibi.
Selçuk ve Sneijder’in pozisyon değişikliği defansif anlamda da orta sahanın dengesini bozdu. Takım boyu uzayan Galatasaray’da stoperler cepheden sık sık eksik yakalandı, açık verdi. Ön tarafta Yasin ve Olcan hareket getirirken, bu durum üretkenliğe dönmedi bir türlü.

Hamit Altıntop katkısı!
Türk futbolunun önemli karakterlerinden olan Hamit’in sakatlığından dönmesi Galatasaray adına çok büyük bir kazanç. Sahaya girdikten sonra ağırlığını koydu, onunla birlikte Galatasaray oyun üstünlüğünü aldı, farkı ikiye çıkarttı, rahatladı. Hamit’in zamanla katkısının daha da artacağını söylemek lazım. Orta sahanın defansif anlamdaki uyumsuzluğu ve zaafı ise Erciyesspor tarafından pozisyon anlamında iyi değerlendirildi. Fark bire indi ama devamı gelmedi ve Galatasaray 3 puanla ayrıldı Kayseri’den. Prandelli arayışı ve denemelerine devam ederken geçen hafta Sivasspor maçında olduğu gibi çok pozisyon vererek kazandı. Ki bu ilerleyen haftalar için hiç de iyiye işaret değil!

1 Ekim 2014 Çarşamba

Galatasaray’da Olcan farkı!*

Bir yanda yönetim sorunları, diğer yanda kötü Balıkesirspor mağlubiyetinin etkileri hafta içinde gündem olurken Galatasaray sahada önemli bir reaksiyon gösterdi. İlk yarıda özellikle sezonun en iyi Galatasaray’ı vardı. Defanstaki sorunlar bir yana, özellikle hücumdaki üretkenlik takım adına ümit vericiydi. Sahadaki bu tempo ve arzunun en temel etkeni de elbette ki Olcan Adın’dı. Geçen hafta 18’de yoktu ve alınmaması çok konuşuldu. Boşuna da değilmiş bu kadar gündeme gelmesi. Hareket, hız ve coşku açısından takıma net etki etti. Sadece ilk yarıda 29 depar attığını söylesek yeterli olur. Aurelien Chedjou’nun golündeki sert korneri ve ardından yaptırdığı penaltıyla ilk yarıda maçın kopmasını sağladı. Prandelli’nin temel kozlarından biri, en azından kolay kolay gözden çıkarılamayacak bir oyuncu olduğunu tekrar ve tekrar gösterdi. İlk hafta Bursa’da attığı golden sonra sevinmeyen, geçen hafta da sakatlığını gerekçe göstererek A2 maçında oynamayı reddeden Olcan, Sivasspor maçıyla birlikte Galatasaray’a tam anlamıyla artık geldi. Yeni transfer muamelesi yapılabilir rahatlıkla.

Sneijder toparlanıyor!
Galatasaray adına en önemli artılardan biri de yavaş yavaş tempo bulan ve toparlanan Wesley Sneijder’in performansı. Sneijder merkeze, Olcan Adın da 11’e girince ön tarafta Galatasaray çok hareketlendi. Geçen hafta Bruma’yı ikinci forvet deneyen Prandelli, bu kez de Olcan’ı Burak’ın yanında sahaya sürdü. Bu tercihlerden anlaşılan o ki, Prandelli çift forvet düzenini zorlayacak. Böyle olunca da Wesley Sneijder Galatasaray’a geldiğinden beri ilk defa tam anlamıyla orijinal pozisyonunda, yani forvet arkasındaki 10 numara mevkiinde oynayacak. Zaman zaman orta sahanın merkezine de geldi, Selçuk ve Dzemaili ona top alması için alan açtı. Rahat bir şekilde yüzünü dönerek topla buluştu, takımın pas kalitesini arttırdı. Yani Prandelli, Hollandalının performansını arttırmak için doğru bir hamle yapmış gibi göründü şimdilik.

3’lü defansla zor!
Süper Kupa ve Anderlecht’i de sayarsak 6 maçta da farklı dizilişler denedi Prandelli. Farklı dizilişlerin yanı sıra oyuncuların da mevkileri sık sık değişti. Bunun nasıl bir düzene oturacağı tam bir muamma şimdilik. Sivasspor karşısında da en temel değişiklik defanstaki Melo’lu 3’lü tercihti. Ama daha ilk 5 dakikada Melo’nun merkezde olduğu 3’lü defansın olamayacağı, sorun yaratacağı belli oldu. Sezon başından beri Semih ile Chedjou iyi ikili olmuşken orayı bozmak pek anlamlı bir deneme değil gibi. En iyi ihtimalle epey zamana ihtiyaçları olduğu fazlasıyla belli. İlk 10 dakikada Sivasspor’un kaçırdığı 3 tane net gol fırsatı yerleşim ve pozisyon hatasından kaynaklandı. Galatasaray’ın bu haftaya kadar belki de düzgün olan tek yeriydi defansın merkezi ama Sivasspor karşısında en sorunlu bölgesi oldu. Orta saha ve forvet hattı nispeten toparlanırken kenarlar ve defansın göbeğine Prandelli’nin acil olarak çözüm bulması gerekecek. Yoksa John Utaka ve Aatif Chahechouhe’nun yakaladıklarını başkaları değerlendirebilir.

Prandelli eleştirileri!

İtalyan çalıştırıcının Olcan ve Sneijder tercihleri ne kadar olumluysa, 3’lü defans ve tam kenar çizgi oynamaya uygun olmayan kanat adamı tercihleri de bir o kadar eleştiriye açık. Hele de maçın tamamında sorun olan defans anlayışına müdahale etmemesi şaşırtıcıydı! Galatasaray ikinci golü ve daha fazlasını yemediyse rakip forvetlerin kötü son vuruşları sayesinde. Beşli orta sahanın kenarları olarak Tarık ile Veysel’i oynatması Prandelli’nin verimsiz sonuç alacağı fazlasıyla önceden belli tercihlerinden oldu. İki isim de tek başına ve tam çizgi oynamaya uygun oyun formasyonuna sahip değiller. Etkisiz olmaları da ondan oldu. Hakan Balta girdikten sonra da zaten orayı doldurması beklenemezdi. Golde kaptırdığı top da cabası. Prandelli 3’lü defans ve tek çizgi kenarda ısrar etmesi durumunda, Galatasaray zayıf karnından başına epey dert alacak gibi görünüyor.
*26.09.2014'te Akşam Gazetesinde yayımlanmıştır.  http://www.aksam.com.tr/sporgalatasaray/galatasarayda-olcan-farki/haber-341917

Bekleriyle kazanan Fenerbahçe!*

Sezonun en tempolu maçlarından birini izledik. Bunun da nedeni Fenerbahçe’nin arzulu haliydi. Takım ilk defa bu kadar hareketli ve tempoluydu. Yükselen tempo baskıyı getirdi belki ama üretkenliğe dönüşmedi bir türlü. Fenerbahçe’nin hızlanması net pozisyonlar getirmedi, sadece yayın dışından şutlar çıktı. Fenerbahçe’nin ilk 3 maçta görülen üretim sorunu bu kadro yapısıyla epey başını ağartacak gibi. Tempo ve gelen baskı ise ilk iki haftaya göre olumlu ama yeterli olmayan farklardı. Mehmet Topal – Emre Belözoğlu ikilisi daha fazla hücuma çıktı ama bu da rakibine geniş alan imkanı verdi. Gaziantepspor epey ani atak fırsatı yakaladı ama pas tercihlerinde hata yapınca da pozisyona dönüşmedi bu şanslar. 65’teki 18’lik Oğulcan Çağlayan’ın kaçırdığı net pozisyonu saymazsak tabi.

Beklerin kazandırdığı maç!
Süper Lig’in en iyi ve hücumcu iki bekine sahip olmak, geçen sezonki şampiyonlukta olduğu gibi bu maçta da karşılığını getirdi. Hele de Gaziantepspor’un ön kenarları İbrahim Akın ve Oğulcan Çağlayan yeteri kadar beklere yardım etmeyince Gökhan Gönül ve Caner Erkin çok rahat boşluk buldu. Öyle olunca da iki koridordan gelişti hücumlar. Penaltının da Gökhan’dan gelmesi şaşırtıcı değil. Gaziantepspor’un ön kenar oyuncularının defansif görevlerini yapmamasının katkılarını da yok saymadan, sahanın en iyilerini Gökhan ve Caner olarak yazılabiliriz rahatlıkla. Onlarla birlikte günün iyilerinden olan Emre, penaltı golüyle galibiyeti getirdi, oyundan hiç düşmedi ve ayakta kaldı.  

Diego’lu yeni sistem!

Diego önünde pas trafiğine ve top alışverişine uygun olmayan oyuncularla oynadı. Topu da tehlike bölgesinden çok uzağında aldı. Final pası yapacağı ya da şut atacağı yerlerde topla buluşmakta zorluk çekti. Kuyt, Sow, Emenike ve Diego çok üretken olabilecek 4’lü olduğunu söylemek zor. Hızlanan oyun da fayda etmedi. Yani Fenerbahçe’nin geçen sezon olduğu gibi güç ve baskıyla sonuca gitmesi o kadar kolay olmayacak. Ne takım o güçte, ne de oyuncuların form durumları o seviyede. İsmail Kartal’ın bunun üstüne çıkacak bir oyun düzenine geçmesi gerekiyor. Bunda da Diego’nun öneminin yanı sıra, ona göre bir oyun kurgusunun olması da şart. Önünde santrfor özellikli 3’lüyle istediği alanları bulması zor. Çünkü Diego kariyeri boyunca topu sırtı dönük değil, yüzü dönük ve ceza sahası yakınında aldığında etkili olmuştur. Topu ceza sahanın epey uzağında aldığında final pası çıkarmak bir kenara, denemekten bile uzaktı. Şu an için sadece topla dönüp şut pozisyonu aradı. Ama bunların dışında Diego’nun çabası, ısrarla top alması, sorumluluktan kaçmaması ve oyundaki devamlılığı ilerleyen haftalar için çok olumlu. Temposunun yerinde olmasına rağmen oyundan alınması da şaşırtıcıydı! Alper ile birlikte sahada kalsaydı etkinliğini daha da arttırabilirdi. Alper-Diego ikilisini beraber görmek ilerleyen haftalar açısından da önemli olabilirdi. Oyunu açmak ve üretken olabilmek için en güçlü alternatif bu gibi gözüküyor.
*22.09.2014'te Akşem Gazetesinde yayımlanmıştır. http://www.aksam.com.tr/sporfenerbahce/bekleriyle-kazanan-fenerbahce/haber-340582

Oyun şablonunu arayan Galatasaray ve Prandelli!*

Bursa’da en azından sonuç itibarıyla lige iyi başlasa da Milli takım dönüşü kötü bir görüntü verdi Galatasaray. Kötü görüntünün de ötesinde belirsizliklerle dolu bir hali vardı Eskişehirspor karsında. Halbuki oyuncu istikrarı bakımından fazla sıkıntısı yok sarı kırmızılıların. Eskişehirspor maçındaki 11’de sadece Tarık Çamdal ve Blerim Dzemaili yeniydi, geride kalan 9 oyuncu geçen sezondan devam ediyor. Ama sahada çok net görülen bir uyumsuzluk vardı. Boşa çıkmayan, yerleşim sorunu yaşayan, hareketsiz ve top bekleyen bir haldeydi Galatasaraylılar. Bunda Prandelli’nin taktik dizilişinin payının büyük olduğu ortada.

4-3-3 mü, 4-4-2 mi?
Yekta’nın tek ön libero, Blerim Dzemaili ve Selçuk İnan’ın sol-sağ iç, Bruma’nın ikinci forvet oynamaya çalıştığı, Sneijder’in de sol kenar ile forvet arkasında gidip geldiği, zaman zaman zor anlaşılan, oyuncuların da pek sadık kalamadığı bir oyun dizilişiyle Eskişehirspor maçına çıktı Galatasaray. O yüzden de sahada yerleşim sorunu yaşadı sık sık. Oyuncular arasında mesafe hep uzun kaldı. Milli takımdan dönüş moralsizliği ve yorgunluğu da eklenince ilerisi için, özellikle de Şampiyonlar Ligi için hiç de iyi sinyaller vermedi Galatasaray.

4-2-3-1’den başka çare yok!
Galatasaray’ın mevcut kadrosuna bakınca takımın doğal dizilişinin 4-2-3-1 olduğu rahatlıkla söylenebilir. Oyuncu grubuna uygunluğunun da ötesinde tek seçenek de denebilir. Süper Kupa’da kısmi olarak da denedi bunu Prandelli, ama daha sonda vazgeçti. Sezonun çok başı olmasına rağmen bu konuda fazla alternatifi yok gibi. Burak’ın tek santrfor, arkasında da Sneijder’in olduğu, Pandev, Olcan, Bruma ve Yasin’den yabancı kontenjanı ve form durumuna göre ters ayaklı iki ön kenarla birlikte Galatasaray ideal ileri 4’lüsünü bulabilir. Prandelli’nin çift ön libero için ise farklı ikili kombinasyonlar imkanı olacak. Eskişehirspor karşısındaki Dzemaili, 11’i fazlasıyla zorlayacağını gösterdi ve sahadaki 5 yabancıdan biri olabilir. Partneri ise Melo, Selçuk ve Yekta’dan biri. Galatasaray’ın en net ve alternatifi az bölgesinin ise defansı olduğu ortada. Bu maçtaki 4’lüyü sezonun büyük bölümünde göreceğiz muhtemelen. Ama şurası kesin gibi; Galatasaray’da taktik diziliş ve oyuncu tercihleri bu sezon fazlasıyla konuşulacak!

Bruma bildiğimiz gibi!
Çok şey beklenen Bruma hala ne yapacağını bilemiyor sahada. Sanki her topla buluştuğunda, “Pas mı vereyim, şut mu çekeyim, çalım mı atayım, yoksa top mu süreyim?” sorularıyla boğuşuyor gibi bir hali var. Kariyerini belirleyecek en temel eksiği, handikabı da bu zaten. Oyun ve pozisyon bilgisi açısından çok sorunlu. Bir türlü doğru kararları veremiyor, hatta bazen karar da veremiyor.

Sağlam bir Eskişehirspor!
Yemeyen ama atamayan da bir takımdı geçen sezonki Eskişehirspor. Ertuğrul Sağlam, takımlarına oyunu tutmayı, savunma yapmayı ve kolay gol yememeyi iyi öğretiyor. Ancak Necati Ateş - Henri Bienvenu ikilisiyle hücumda kısır kaldı. O yüzden olacak ki yerlerine Ömer Şişmanoğlu, Rogelio Funes Mori ve Mirkan Aydın’ı aldı. Ön kenarlarda Sisokko ve Erkan Zengin de var zaten. Yani bu sezon daha golcü bir Es-Es beklenebilir. Galatasaray’a karşı 6 yeni oyuncuyla çıkmasına rağmen dengeli ve güçlü bir takım görüntüsü verdi Eskişehirspor. Ki bunu Diego, Özgür Çek, Aytaç v Akaminko’nun yokluğunda yaptı. Kadro zenginliği ve derinliği açısından önemli bir artı. Eksiklerine ve sahadaki yeni oyuncularına rağmen daha sezon başında ne yaptığını bilen bir takım vardı sahada. Ekonomik sorunlar takımın belini bükmezse geçen sezonki 12’nciliğin epey üstünde yer alacaklar gibi.

Mirkan Aydın: Süper Lig’in yeni santrforu eli kulağında!

5 sezon Bochum formasıyla Bundesliga 2’de oynadı ve 27’sinde Süper Lig’e geldi. Daha ilk iki maç bir kenara not etmemiz için fazlasıyla yetti ve arttı bile. Geçen sezon Elazığspor’da olduğu gibi Deniz Yılmaz’ın etkisini gösterebilir. Bir kere çok güçlü. İstasyon santrforu iyi oynayacak gibi. 1.90’a yakın boyu ve cüsseli yapısına rağmen çok da hareketli. Sahada kaldığı 60 dakikada takımının en çok mesafe kat edeni oldu. Pas alışverişi, sırtı dönük servisleri, hatta topla dönüşleri ve ters uzun pasları oyun zekasına işaret ediyor. 15 golü bulmayabilir ama hücumda çok etkili olacak tipte biri. Es-Es’in Avrupa hedefinde kilit rol alabilir.