7 Kasım 2013 Perşembe

Hâlâ bir yıldız adayı: Abdülkadir Kayalı*


Bir dönem Fenerbahçe’ye transfer oldu, Manchester City tarafından beğenildi. 1991 doğumlu Abdülkadir’de hâlâ yıldız olma potansiyeli var…


Ocak 2009’da Fenerbahçe’ye transfer olduğunda “eyvah” demiştim! Çünkü genç bir yeteneğin büyük takıma transfer olması demek, bundan sonraki kariyeri daha da fazla “tesadüflere” bağlanması demek! Buradaki tesadüften kasıt Oğuzhan Özyakup örneğinden daha iyi anlaşılır. Geçen sezonki Beşiktaş kadrosu olmasaydı ve 8. haftadaki etkileyici Trabzonspor performansını göstermeseydi, Oğuzhan’ın bugün yokluğu çok aranan bir oyuncuya dönüşüp dönüşmeyeceği büyük soru işaretleriyle dolu bir konu. Ama Abdulkadir bu kadar “şanslı” değildi. 18 yaşında geldiği Fenerbahçe’de neredeyse hiç oynamadı. Kiralık gittiği İBB’deki 2 sezonda da oynadığı maç sayısı 10’u bulmadı. Sonraki 2 yıl Orduspor’da benzerini yaşadı. 


Yani memleket futbolundaki oyuncu ve bireysel yetenek yönetimi konusundaki sorunlu yapı genç bir yeteneğin yaklaşık 5 senesini tüketti. Halbuki, pek çok kimsenin bildiği üzere, alt yapı seviyesinde yaş grubunun en parlak yeteneklerinden biriydi. Hatta Manchester City’ye gidip ve beğenilmişliği oldu o yıllarında. 60’ın üstünde genç milli takımlarda oynadı, kaptanlık yaptı. Çift yönlü, iki ayağını çok iyi kullanan, tekniği ve oyun zekası üst seviye olan ve tarz olarak da Nuri Şahin’i andıran yetenekli bir orta saha. Bu sezon başında Boluspor’a transfer oldu. Geride kalan haftalarda 5 maçta 11 oynadı. 17-18’inde özgüveni ve lider yönü güçlü çocuktan uzak bir görüntüsü var şimdilik. Sorumluluk almakta kararlı değil, biraz saklanıyor gibi, risk almadan al-ver şeklinde, kısa ve yan paslarla “idare ediyor”. 


Oynamadığı yıllar ona çok şey kaybettirmiş. Gerçi futbolu unutmamış olması bile başarı! Ama kaybettikleri yetenekleri değil elbet, düzenli maç oynamamaya bağlı ve aşılabilecek eksikler daha çok. Hala 22 yaşında. Fiziği oturdu. Özgüvenini toparlayıp, maç alışkanlığını edinebileceği bir yerde, lig ve takım olarak. Alt yapı yıllarındaki en büyük eksiği olan tempo sorununu çözmek için henüz geç kalmış değil. Geniş oyun ve görüş alanını geri kazanması gerekenler arasında. Kuvvetlenip, sert mücadele becerisini de arttırmak zorunda. Çok büyük bir yıldız beklentisi eşliğinde geçen alt yapı yıllarından sonra kayıp 5 sezonun ardından nasıl bir tepki ortaya koyacağı merak konusu. Bakalım üst düzey yetenekleri olan bir futbolcu, değerini gerçekleştirip yerini bulabilecek mi, yoksa Türkiye’nin kaybolmuş, tutunamamış, olamamış genç yeteneklerine mi katılacak? 

*http://www.fourfourtwo.com.tr'de yayımlanmıştır.

Ordu’nun 10 numarası var: Anıl Taşdemir*


Ordusporlu Anıl Taşdemir, üçüncü kez Süper Lig fırsatını yakalarsa, bunu değerlendirecek futbol olgunluğuna fazlasıyla sahip…
Eşine az rastlanır bir performans sergilemişti geçen sezonun ikinci yarısında Çaykur Rizespor formasıyla Florin Cernat. 15 maçta 9 gol, 6-7 asist ve Süper Lig yolunda kazandırdığı maçlar... Bu etkileyici 35’lik 10 numaranın harika performansı daha tazeliğini koruyadursun, daha genç bir 10 numara Rumen üstadından altta kalmaya niyeti yok gibi. Anıl Taşdemir’den bahsediyoruz… 


Süper Lig’den bu sezon düşen ve kadrosu büyük ölçüde yenilenen Orduspor hemencecik liderliğe otururken, takımın kaptanı ve lideri de hiç bekletmeden başrolü aldı. Forvetin arkasında ya da yanında oynuyor. Numarasının ve mevkiinin doğal gereği olarak, final alanlarında sorumluluk alıyor ve gol ya da asist ile skora katkı yapıyor. Şimdiden, 11 maçta 5 gol attı. Bolu deplasmanında da 2 klas golle galibiyeti getirdi. Şampiyonluk hedefindeki Orduspor’un şüphesiz en büyük kozu. Süper Lig’de görmekte zorlandığımız klasik 10 numaralardan. Geçen yıl Akhisar ve Ordu’da yarım yamalak oynadı, Süper Lig’de zorlandı. Orduspor ile birlikte o da küme düştü. Ancak genç teknik direktör Erkan Sözeri oyun kurgusunda futbol yapısına dikkat ediyor ve ondan üst düzey verim almayı biliyor. Önünde sırtı dönük çok iyi oynayan Sırp santrfor Branimir Subasic, arkasında Salih Sefercik, Eren Özen ve bazen Hasan Üçüncü, yanında Michel Landel ve Emre Aygun gibi hareketli oyuncularla uyumu ve oyun birlikteliği çok başarılı. 


Form grafiği ve sahada yaptıkları tıpkı 2 sezon önce Hamza Hamzaoğlu’nun Akhisar Belediyespor’u ile Süper Lig’e çıkarkenki gibi. Rakamlara dökmek gerekirse; sezon sonuna kadar toplamda 20’ye yakın gol ve asist katkısı yapması muhtemel. Daha önce Ankaraspor ve geçen sezon Akhisar ile Süper Lig’de istediği kadar yer alamadı. 25 yaşında ve eğer üçüncü kez Süper Lig fırsatını yakalarsa, ki ya takımıyla ya da bireysel olarak yakalayacak gibi, bunu değerlendirecek futbol olgunluğuna fazlasıyla sahip.

*http://www.fourfourtwo.com.tr'de yayımlanmıştır.

Adem’in büyük futbolcu yürüyüşü!*


Kasımpaşa’nın 10 numarası Adem Büyük, nihayet kendini beğendiriyor…
Bir futbolcu anca bu kadar var olma mücadelesi verebilir. Yetenekleri, yaptıkları, etkinliği yıllarca görülmedi, “boyu kısa, fiziği yetersiz, lig futbolcusu değil” diye burun kıvrıldı ve fazladan 5 sezon boyunca 1. Lig’de kendini kanıtlamaya çalıştı. 3 farklı takımı Süper Lig’e taşıdı ama beğendiremedi bir türlü kendini. Aslında daha Beşiktaş onu 19 yaşında Akçaabat Sebatspor’a gönderdiği 2006-2007 sezonunda bunu başarmıştı ama memleketin futbol ahalisi ve karar vericileri oralı olmadı. Sonraki sezon Altay formasıyla ile 17 gol attı ve Süper Lig’e hazır olduğunu bir kez daha kanıtladı. Ama yine nafileydi bu çaba. Beşiktaş Uğur İnceman karşılığında onu Manisaspor’a verdi. Orada da çok etkili oldu ve takımla birlikte Süper Lig’e yükseldi ama bu defa da Manisaspor onu kadroda tutmadı. Bu kez adres Boluspor’du. 20 maçta 11 gol atınca Manisaspor’a döndü tekrar ama yine olmadı ve ara transferde Mersin İdman Yurdu’na gitti. Yarım sezonda olağanüstü bir performans sergiledi, 14 maçta 10 gol attı, 9. sırada gittiği takımı şampiyon yaptı. 


Peki değişen bir şey oldu mu? Hayır! Adem yine “lig topçusu” değildi, olamadı! Üçüncü kez sezon başını Manisaspor ile geçirdi ama ilk yarı boyunca forma bulamadı ve devre arasında yine bir lig aşağı inip Kasımpaşa’ya transfer oldu. Play-off’a taşıdığı takımda 19 maçta 11 gol attı ve üçüncü kez 1. Lig şampiyonluğu yaşadı. Kasımpaşa bonservisini aldı ve bu kez takımla birlikte Süper Lig’de kaldı. 11’in değişmezi olamadı ama sahada olduğu her an maça etki etti, skora katkı yaptı. Önemli bir futbolcu olarak görülmese de artık Süper Lig oyuncusu olduğu kabul gördü. Bu sezon da senaryo benzerdi. Her maçta süre alan, zaman zaman 11’de yer bulan biri şu ana kadar. 1. Lig’de geçirdiği fazladan 5 sezondan sonra Süper Lig’de de fazladan 2 sezonu yedeklikle, 10-12 maç 11’le de geçirmek ona vız gelecek gibi! 


Her maçta üstüne koyuyor, süre aldığı her dakika katkı sunuyor, her topun kıymetini biliyor ve sahada yapılması gerekenin en doğrusuna karar veriyor. 1,67’lik boyuna rağmen kafa toplarında çok etkili. Zekası, pozisyon bilgisi, zamanlama ve vücudunu kullanma becerisi sayesinde ya vuruyor ya da rakibine vurdurmuyor. Geniş omuz ve kalçaları, yere sağlam basan yapısı ve kuvvetiyle genel algının aksine ikili mücadele performansı ligdeki en iyi futbolculardan. Egemen Korkmaz ve Aykut Demir gibi sert ve daha fizikli stoperlere meydan bırakmaması da bundan zaten. Futbol bilgisi ve top tekniği birinci sınıf. Kaybolan yıllarına, gölgede kalan yeteneklerine, bir türlü kabul görmeyen yıldız potansiyeline rağmen vazgeçmeyen, yılmayan ve mücadeleci futbol karakteri sayesinde yoluna devam ediyor. 


Değil büyük futbolcu, büyük futbolcu adayı olarak bile görülmüyor. Ama tüm bu algıya rağmen ve henüz kabul görmese de Adem, büyük futbolcu. Nasıl ki 2007-2008’deki harika Altay sezonu görülmemiş ve hak ettiği değeri görmemiş olsa da Adem, sonraki 5 sezonda kalitesini fazlasıyla ve defalarca kanıtlamasını bildi. Artık 26 yaşında ve olgunluk döneminde Süper Lig futbolcusu olduğunu nihayet kabul ettirdi. Bununla yetinecek ve burada duracak bir oyuncu karakterinin çok dışında oldu yıllardır. Ve artık Adem Büyük potansiyelini, yeteneklerini, özelliklerini fazlasıyla taşıdığı ve (farkına varılmasa da henüz) gösterdiği “büyük futbolcu” olma yolunda adım adım ilerliyor. Bireysel yetenek yönetimi, futbolcu planlaması ve tercihinin çok yetersiz olduğu Türkiye’de bakalım bu özel yetenek, bu futbol düzeninde gösterdiği müthiş direnişini bir peri masalına dönüştürüp değerini bulabilecek mi?   

*http://www.fourfourtwo.com.tr'de yayımlanmıştır.

Bal-Kes’in bir Reis’i var!*


Balıkesirspor, Süper Lig yürüyüşüne devam ediyor, “9.5 numarası” Muhammet Reis performansıyla büyülüyor...

PTT1. Lig’in bu sezonki flaş takımı hiç şüphesiz ligin yenilerinden Balıkesirspor. 2. Lig’de şampiyon olan temel oyuncu grubu ve teknik ekibini kadroda tutan Bal-Kes, hiç yabancılık çekmedi ve ilk 10 hafta itibariyle zirvenin ortağı oldu. Okunması zor, akılda tutulması hepten zor iki isim, Kwame Karikari ve Atakora Lalawele forvetleri, biraz PTT 1. Lig’e göz atanların hemen dikkat kesildikleri oyuncular oldu. Ama Balıkesirspor’da başka bir var ki, dümenin başında çok iyi işler yapıyor: Muhammet Reis. 


30’unda ve bu sezon 9 maçta 7 gol attı. Michael Platini’nin 80’lerde kendisinin cuk diye oturduğu ve icat ettiği 9,5 numaraya uyuyor Muhammet. Santrfor da oynar, santrfor arkası da. Ama iki yerde de gole, asiste ve final paslarına çok yakın ve etkili. Trabzonspor’un altyapısından yetişti, o dönemlerde 20’ye yakın kez genç milli takımlara gitti. Ama A Takım seviyesinde kalıcı olmadı ve 7-8 yıldır alt liglerde oynuyor. Kocaelispor, Akçaabat Sebatspor, Konya Şekerspor gibi takımlarla liglerde forma giydi, 7-8’er gol ve bir o kadar asist ortalamalarında oynadı. 2 sezon önce Bal-Kes’e geldi, skor katkısını sürdürdü ve geçen sene 2. Lig Beyaz Grup’ta gelen şampiyonlukta başrolü üstlendi, takıma liderlik etti. 


Nasıl bir oyuncu?
Çok kuvvetli ve merkez hattaki gidip gelmesi çok etkili. Penaltıcı ve iyi frikikçidir. Topla teması iyi ve şut denemeyi seviyor. Bugüne kadar Süper Lig’e yetecek değerde görülmedi! Ama bunun kararını verenlere pek katılmıyor gibi gözüküyor Muhammet. Her sezon futbolunu geliştirdi ve 30’una geldiği şu sezonda olgunluk dönemi yaşıyor. Ankaraspor, Orduspor, İBB, Mersin İdman Yurdu, Adanaspor, Adana Demirspor gibi büyük bütçeli takımlara kafa tutmayı ve onların önüne geçmeyi çok iyi başardı şu ana kadar Muhemmet Reis’in öncülüğündeki Balıkesirspor. 

Belli mi olur; bireysel olarak yapamadığı lig yükselmesini takımıyla yapar ve Süper Lig’de değeri daha iyi görülür Muhammet’in. Tıpkı Akhisar’daki Ahmet Cebe, Kenan Özer, Sertan Vardar, Güray Varol, Emin Aladağ ve ikinci şanslarını muhteşem değerlendiren eski tüfekler Bilal Kısa, Emrah Eren ve Oğuz Dağlaroğlu gibi…

*http://www.fourfourtwo.com.tr'de yayımlanmıştır.

Bana Kaybolan Yıllarımı Geri Verseler: Ankaraspor*


Leoparlar’ın dönüşü
Türk futbolunun unutulmaz sezonlarından biri oldu 2009-2010. Bir yandan 5. şampiyon olarak Bursaspor lig tarihindeki yerini alırken, diğer taraftan da ligin başlarında tarihi gelişmeler yaşandı. 30 ağustos 2009’daki Olağanüstü Genel Kurulu’nda Ankaragücü Kulübü Başkanlığı’na Ahmet Gökçek seçilmesinin ardından Futbol Federasyonu ve kurulları harekete geçti. İki Başkentlinin, Ankaragücü ile Ankaraspor’un arasındaki “duruma” federasyon müdahale ederken, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu noktayı koydu ve Ankaraspor’u küme düşürdü. 15 Eylül 2009 tarihinde PFDK yaptığı toplantıda, “Ankaraspor ile aynı ligde mücadele ettiği Ankaragücü Kulübü ile arasındaki ilişkinin, sportif rekabeti engelleyici, müsabakaların ve ligin dürüstlüğünü, kamuoyunun ligin dürüstlüğüne ilişkin algısını zedeleyecek nitelikte olması” gerekçesiyle aldığı kararı açıklıyordu. Tahkim Kurulu kararı kesinleştirince Süper Lig 17 takımla devam etti, tüm takımlar da Ankaraspor karşısında hükmen galip sayıldı. O sürecin öncesi ve sonrasında Ediz Bahtiyaroğlu, Hürriyet Güçer, Özgür Çek ve Adem Koçak’ın da aralarında bulunduğu 10’a yakın futbolcu Ankaraspor’dan Ankaragücü’ne transfer oldu. Başta Ankaragücü Kulübü Başkanı Ahmet Gökçek olmak üzere pek çok Ankaragücü ve Ankaraspor yöneticisine men cezaları gelirken mavi beyazlıların elindeki tüm profesyonel futbolcular serbest kaldı. Süreç bununla da bitmedi ve kulüp “düşürülme” kararının iptali için Futbol Federasyonu aleyhine dava açtı. TFF’ye karşı açtığı davayı geri çekmeyen Ankaraspor, kulüp lisansını kaybetti ve tüm liglerden ihraç edildi. 2011 yılında TFF aleyhine açılan davanın geri çekilmesi sözü karşılığında Ankaraspor ile ilgili ihraç kararı kaldırıldı. Kulüp katılma hakkına sahip olmasına rağmen geçen sezon lige dahil olmadı. Ve yaklaşık 4 yıllık sürenin ardından, Ankaraspor bu sezonla birlikte tekrar yeşil sahalara döndü. Profesyonel liglere dahil olan Başkent ekibi 19. takım olarak PTT 1. Lig’de yerini aldı.



Bir varmış bir yokmuş: Takımsız 4 yıl
Futbol kamuoyunun çok iyi bildiği bu süreci kulüp sessizce geçirirken, yaşananlar karşısında camiada hala öfkenin izlerini görmek mümkün. “Yapılanları ve bu yapılanlara karşı futbol kamuoyunun bu kadar sessiz ve alakasız kalmasını içime sindiremiyorum. Tabiri caizse Leoparımızın sırtına hançerler sokuldu, katledilmek istendi. Türk futbol tarihinin en ağır cezasını aldık ve bu ağır ceza kulübümüze maddi-manevi çok büyük yaralar verdi” diyor Ankaraspor Genel Menajeri Ender Yurtgüven ve ligden uzak yılları nasıl geçirdiklerini anlatıyor: “Yapayalnız bir şekilde, sessiz sedasız yaralarımızı sardık. Bu süreç içerisinde idari kadromuzu muhafaza ettik ve altyapımızdan yola çıkarak toparlanmaya başladık. Çünkü küme düşürüldüğümüz yetmedi, altyapımız darmadağın edildi. Pek çok yıldız adayı genç futbolcumuzu elimizden kaydı gitti. Bizler de bu süreçte altyapımızda yeni bir yapılanmaya yöneldik. Eski kaptanımız Ramazan Tunç ve Çağatay Şalap hocamızı altyapının başına getirdik. Geniş çaplı bir oyuncu izleme - tarama ekibi kurduk. Bunun neticesinde A2 Ligi ve U17 Futsal Ligi Türkiye şampiyonluğu elde ettik.” 



Bu sene PTT 1. Lig 19. takımlı
Kulüp süreci böyle geçirirken önce küme düşürülme, ardından da liglerden ihraç kararıyla Ankarasporlu taraftarlar bir anda takımsız kaldı. “Başarılı bir kadromuz vardı ama tüm futbolcularımız teker teker gitti” şeklinde hayıflanan Genç Leoparlar, tedirgin 4 yıl geçirmiş: “Çok endişeliydik liglere ne zaman döneceğimiz konusunda. Tuttuğumuz takım bir anda liglerden men edildi. Bir daha ‘acaba Ankaraspor olmayacak mı’ sorusu bizleri çok tedirgin ediyor ve üzüyordu.”
Bu haziranda camia için özlem sona erdi ve Ankaraspor PTT 1. Lig’de yer alacağı duyuruldu. Federasyonun yaptığı düzenlemeye göre; PTT 1. Lig 19 takımla, 38 hafta üzerinden oynanacak, her hafta bir takım bay olacak, takımlar 36 maça çıkacak ve lig sonunda 4 takım küme düşecek.
“Futbola” dönüş ile birlikte yoğun bir transfer dönemine giren kulüp ilk olarak geçen senenin şampiyon hocasıyla anlaştı. Takımın başına Osman Özköylü getirilirken pazıl misali kadro oluşumuna gidildi. Ender Yurtgüven bu kısa süreye ve ekonomik yapıya rağmen şampiyonluk hedefinde bir kadro kurduklarını söylüyor: “Süper Lig’de devam etmiş olsaydık sadece 100 milyon lira civarında yayın gelirimiz olacaktı. Bu süreçte ciddi ekonomik sıkıntılarımız da oldu. Şu anda amaçladığımız hedefe kıyasla ekonomik açıdan mütevazi bir kulüp olduğumuzu düşünüyorum. Bu nedenle teknik direktörümüz Osman Özköylü ile beraber bu kısıtlı bütçe ile kalitesi yüksek ve iddialı bir kadro kurduk. Sportif planlamamızı en kısa sürede, elimizden alınan Süper Lig hakkımızı geri alabilme üzerine yaptık.”
Taraftar grubu olarak 20. yılına giren Genç Leoparlar’ın da takımdan beklentisi Spor Toto Süper Lig: “Tabii ki hedefimiz Süper Lig. Bir an önce ait olduğumuz yere dönmek istiyoruz. Süper Lig’e çıktıktan sonra da 4 sene önce bıraktığımız yerden devam etmeliyiz. Önce Avrupa Kupaları, sonra da şampiyonluk hedefiyle mücadele edecek bir takım olarak yol almak istiyoruz”



Osman Özköylü ve tayfası
Kadro inşasına giren ve A2’den alınan 2-3 genç futbolcu dışında 26 oyuncu transfer eden Ankaraspor, sıfırdan ama iddialı ve güçlü bir takım kurdu. Özellikle son şampiyon Kayseri Erciyesspor ve Elazığspor’daki yaptıklarıyla gelecek için önemli bir “hedef” teknik adam profili çizen Osman Özköylü, oyuncu tercihinde geçen sezon yaptığına benzer bir kadro mühendisliğine gitti ve kendi öğrencilerini Ankaraspor’a transfer etti: “Önceki sezonlardan bildiğimiz, çalıştığımız ya da takip ettiğimiz oyuncularla yola çıktık. Her hoca bildiği oyuncularla çalışmak ister ama bizim gibi sıfırdan takım yapanlar için bu durum bir zorunluluk. Başka türlüsü olamazdı.”
Ragıp Başdağ, Serdar Eylik, İsmail Şahmalı, Ahmet Güven, Bilal Aziz Özer, Göksu Türkdoğan, Can Erdem, Sofiane Hanni ve Dilaver Güçlü isimleri Osman Özköylü’nün daha önce çalıştığı futbolcular. Başta 3 sezondur takım kaptanı Ragıp’ın da aralarında yer aldığı 5’i Kayseri Erciyesspor’un şampiyonluğunda forma giyenlerden. Ayrıca Emrullah Kokoç, Müslüm Yelken, Tonia Tisdell, Abdullah Karmil ve Berkay Can Değirmencioğlu gibi ligin üstünde kalitesi olan, ligde şampiyonluk yaşamış ve bazıları Süper Lig deneyimi olan isimler de transfer edildi.
Yeni ekip olmanın sıkıntılarını yaşadıklarını belirten ve kadro uyumunun önemini vurgulayan Özköylü, buna rağmen ilk 5 haftada yenilgisiz 9 puan toplayan takımından memnun: “Gerek sistem, gerek takım uyumu açısından zamana ihtiyacımız var. Adaptasyonun sağlanmasıyla birlikte elbette takım daha iyi olacak. Ama beklediğimden iyi başladığımızı söyleyebilirim. Açıkçası ben daha kötü bir başlangıç ihtimaline de yer veriyordum. Ancak biz takım olmanın pek çok başlangıç ve zorlu aşamasını çabuk geçtik. Bunun da temel sebebi bildiğimiz, daha önce çalıştığımız oyuncuların varlığı.”



Hedef Süper Lig
“Üst düzey bir lig olacak bu sene. Geçen sezon hemen lig başında bazı takımlar öne çıkmıştı ama bu sezon böyle olmayacak. Çok iyi kadrolar var, ciddi yatırım yapan kulüpler var. İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Balıkesirspor, Manisaspor, Orduspor iyi girdi lige ama 11-12 takımın çok iddialı olduğunu görüyoruz” diyen Özköylü, lig planlamasının geçen seneden farklı olduğunu söylüyor: “Kayseri Erciyesspor’da sezona iyi başladık, ligi hep zirvede götürdük ve lider bitirdik. Ama Ankaraspor’da böyle olması zor. Bu durum hem ligdeki iddialı ve güçlü takımın fazlalığı hem de bizim tam anlamıyla sıfırdan takım oluşturmamızdan kaynaklanıyor. Hedefimiz ligi uzun süre ilk 6’da sürdürüp ve puan farkının açılmasını da engelleyerek son 7-8 haftaya girmek. Son düzlükte de ilk ikiye girmeyi hedefliyoruz.”

2004 yılında çıktığı Süper Lig’de 5 sezon boyunca mücadele eden ve yavaş yavaş başaltı takımı olma yolunda ilerleyen Başkentin Leoparları, 2009 Eylülünde bir anda tepetaklak oldu. Bu sezon 4 yıl süren yokluğun ardından PTT 1. Lig ile dönüş yaptı mavi beyazlılar. Osman Özköylü ve onun kurduğu kadroyla güçlü bir takım haline gelen Ankaraspor, zaman kaybetmeden hedefini şampiyonluk ve Süper Lig olarak belirledi. Başkentin en “genci” olan takım, yeni oluşturulan kadrosuyla ortalamanın üstünde başarılı bir lig başlangıcı yaparak Süper Lig mücadelesinde daha şimdiden “ben de varım” dedi.

*FourFourTwo Dergisi 2013 Ekim sayısında yayımlanmıştır.

Bu Çocukta İş Var: Şevki Çınar*


Mevki: Forvet arkası - Kanat / Kulüp: Denizlispor / Yaş: 18

Keşfedilişi
Denizlispor altyapısına giden 6 yaş büyük abisi Gökhan sayesinde futbolu sevmiş. “Beni ilk olarak keşfeden abim oldu. Benim iyi yerlere gelebileceğimi düşünerek futbola başlattı” diyor. 10 yaşında kulübün kapısından adım atmış. Bu sezon başında A Takıma yükseldi ve hemen süre almaya başladı. Hatta ilk maçında 1461 Trabzon’a karşı gol attı. Gol sevincini de gözyaşları arasında kutladı. Eylül ayındaki U19 Avrupa Şampiyonası ile birlikte milli takıma da çağırıldı, 3 maçta oynadı.


En önemli özellikleri
Orta sahada forvet arkasında olduğu gibi iki kenarda da oynayabiliyor. 1.80 boyunda ve solak. Tekniği çok iyi, 42 ayak numarası da bunu destekliyor. Pek çok solağın aksine sağ ayağını iyi kullanıyor. Oyun zekası ve futbol bilgisi üst düzey. Tempo ve devamlık açısından çok eksiği yok ancak güç olarak gelişmesi gerekiyor. Örnek aldığı ve beğendiği isimlerin Mesut Özil ve Gökhan Töre olması da stil benzerliğinden zaten.


Ne dedi?
PTT 1. Lig’de hemen hemen her maçta kadroda yer alan Şevki, kısa vadeli hedefi sezon sonuna kadar alacağı süreyi arttırmak. “Her zaman yüksek hedeflerim oldu. İlk olarak Denizlispor’da düzenli oynamak ardından da 3 büyüklere transfer olmak istiyorum” diyor ve özgüvenini dile getiriyor: “Potansiyelimin çok yüksek olduğuna inanıyorum. Farklı özelliklerim var. Yeteneklerime güveniyorum ve kendimi daha da geliştirebileceğimi düşünüyorum.”

*FourFourTwo Dergisi 2013 Ekim sayısında yayımlanmıştır.

Bana Bir Masal Anlat Baba: Eren Kurtulmuş*


Bilenler bilir, 1992 yılında Avrupa Şampiyonu olan Emre Aşık, Okan Buruk, Serkan Reçber, Mustafa Kocabey (Papen), Oktay Derelioğlu, Hasan Özerli U18 genç milli takım kadrosunun değişmezlerinden biriydi Seyfettin Kurtulmuş. 38 kez genç milli takımda oynadı ve o yıl Galatasaray’a büyük bir yıldız adayı olarak transfer oldu. Yetenekli oyun kurucu genç yaşında çok forma giyemedi ve 1 sezon kaldıktan sonra Galatasaray’dan ayrıldı. Denizlispor, Karabükspor, Denizli Belediyespor, Tekirdağspor gibi takımlarda yaklaşık 14 yıl profesyonel oynadı. Ancak alt yaş kategorilerinde gösterdiği performansı sürdüremedi ve kendisinden beklendiği gibi bir yıldız olamadı. Bunda sakatlıklarının payı büyük. Aynı dizinden 2 kez ön çapraz ve 1 iç yan bağ ameliyatı geçirdi. Şimdilerde bir yandan Pamukkale Üniversitesi Spor Bilimleri Bölümünde öğrenciliğini sürdürüyor diğer yandan da 3. Lig 1. Grup takımlarından Kızılcabölükspor’da yardımcı antrenör olarak görev yapıyor.


Alt ligleri yakından takip edenler de bilir, 3. Lig takımlarından Denizli Belediyespor 15’ini doldurur doldurmaz önemli bir yıldız adayına profesyonel sözleşme imzalattı: Eren Kurtulmuş. İşte bu 15 yaşındaki yetenek, 21 yıl önce büyük beklentilerle Galatasaray’a transfer olan Seyfettin Kurtulmuş’un oğlu.

15’inde bir profesyonel!
8 yaşında futbol okuluna götürdüğünde oğlundan böyle bir beklentisi ve ümidi yokmuş Seyfettin Kurtulmuş’un: “Çevresi olsun, arkadaşları olsun, spor yapsın diye futbola başlattım. Hatta oradaki hocaları arkadaşımdı, onlara da söyledim; bir şey beklemiyorum, pek bir şey olmaz bizim oğlandan diye. Hala hatırlatırlar ve benimle dalga geçerler bu yüzden”
En genç yaşta profesyonel sözleşmeye imza atan oyunculardan biri ve Galatasaray, Beşiktaş ve Bucaspor gibi önemli alt yapılara sahip kulüplerin takibinde. Çok şey öğrendiği babası ve içinde bulunduğu spor ortamından dolayı futbola başlamış Eren: “Babamın Denizli Belediyespor’da oynadığı dönemleri az çok hatırlıyorum. Hala babamın halı saha maçlarını izlemeye gidiyorum ve büyük keyif alıyorum. Ayrıca babam sürekli benimle futbol konusunda ilgilenir ve ara sıra bana özel antrenmanlar yaptırır. Sahada neler yapmam gerektiğini, mevkiimin püf noktalarını gösterir. Eksiklerimi bana doğrudan söyler ve kendimi geliştirmemde çok yardım eder.”


Forvet arkası, solak ve lider: daha ne olsun!
Forvet arkasında oynayan Eren’in bu genç yaşta kendisini öne çıkaran önemli ve farklı özellikleri var. Bir kere solak ve doğal olarak her solak gibi topla arası çok iyi. Adam eksiltebiliyor ve dikine oynama becerisi çok gelişkin. Oyun zekası ve görüşü sayesinde hızlı düşünüp, hızlı karar veriyor. Sadece sahada değil sosyal yaşamında ve okul hayatında da çok zeki biri. Hatta okuldaki öğretmenleri bu kadar zeki bir öğrencinin okulda geleceğinin çok parlak olacağını öngörmüş ve futbola yönelmesini istememiş. Ama o daha 10 yaşında kararını vermiş ve okuldaki bir ankette hayalinin futbolcu olmak olduğunu yazmış. Eren’in atlanmaması gereken en temel özelliklerinden biri de liderlik yönü. Babası da bu yönüne vurgu yapıyor: “Her yaş kategorisinde liderliği kabul görmüş ve takımdaki tüm arkadaşlarında büyük saygı uyandırmıştır her zaman”
Genç milli takıma çağırılmaya başlayan Eren, A Takımın antrenmanlarına katılıyor. 3. Lig’in fiziksel gelişimi devam eden bir oyuncu için sert olduğunu düşünen Seyfettin Kurtulmuş, Eren için aceleci davranmıyor: “Hala gelişim çağında ve fiziği tam oturmadı henüz. O yüzden alt yaş gruplarında oynaması daha doğru. Acele etmiyoruz, basamaklar teker teker çıkılmalı diye düşünüyorum. Zamanı gelince oynar nasılsa”


“Gözümün önünde olsun”
Futbolunu beğendiği ve oyun tarzını geliştirmek için Andres Iniesta, Selçuk İnan ve Manuel Fernandes başta olmak üzere pek çok ismi dikkatlice takip eden Eren, yeteneklerine güveniyor ve geleceğine umutla bakıyor: “İnsanın limitini kendisinin belirlediğine inanırım. Tabii ki eksiklerim var ama bunları kapatıp üst düzey seviyeye gelebileceğimi düşünüyorum. Öncelikle takımımda şans bulmak ve iyi bir performansla birlikte büyük takımların ilgisini çekmek hedefindeyim. Yaşım büyüdükçe de düzenli olarak milli takımlarda yer almak istiyorum”
Benzer yaşlarda çok büyük deneyimler yaşayan babası ise şimdilik oğlunu başka kulüplere bırakmaya niyetli değil: “İlgilenen kulüpler var ama illa da İstanbul’a gitsin diye bir çabamız yok. Hatta Denizli’de olmasını tercih ederim. Gelişimi açısından daha yararlı olabilir. Benim gözümün önünde olmasını istiyorum”

Sayısız genç yeteneğin kolaylıkla harcandığı, kaybolduğu ya da tutunamadığı memleket futbol ortamına yeni yeni adım atıyor, futbol yolculuğuna başlıyor Eren Kurtulmuş. Artık daha dikkatli takip edilecek ve önümüzdeki yıllarda muhtemelen haberleri yapılacak artarak. Bu yapılırken de iki temel neden olacak; biri elbette ki özel yetenekleri, ikincisi ise, “Geleceği çok parlak. Günümüz futbolunda kendine yer bulabilecek farklı özellikleri var” diyerek oğlundan umut dolu sözlerle bahseden babası Seyfettin Kurtulmuş. Bakalım olamamış büyük bir yıldız adayının gözlemi ve deneyimi altında 15 yaşındaki yıldız adayı oğlunun futbol serüveni nasıl olacak.

*FourFourTwo Dergisi 2013 Ekim sayısında yayımlanmıştır.