30 Mayıs 2015 Cumartesi

GEORGİ DERMENDZHİEV: BULGAR FUTBOLUNU TEKRAR HATIRLATMAYI BAŞARDIK*

Üst üste 4’üncü şampiyonluk için tebrik ederim. Nasıl bir sezon oldu?
Çok teşekkür ederim. İyi bir sezon geçirdik, zorlu bir sezon geçirdik. Çünkü bu yıl ilk defa Şampiyonlar Ligi’nde yer aldık. Ve şu görüldü ki Şampiyonlar Ligi’nde Real Madrid, Liverpool ve Basel’e karşı oynadıktan sonra ligde daha da zor olmaya başladı her şey. Çok büyük fark olan iki seviye arasında zihinsel olarak güçlü durmak en önemli yapmamız gereken şeydi. Ama şunu söylemem gerekiyor ki, önceki sezon UEFA Avrupa Ligi’ndeki sürecimiz bizi geliştirdi ve bunun katkısını gördük. Rahatlıkla görüldü ki Bulgaristan’ın en iyi, en güçlü takımı biziz.

Sürecin de başından beri Ludogorets’te olan biri olarak inanılmaz 4 yıl için ne söylersiniz?
Bulgar futbolu ve Bulgaristan seviyesi için Ludogorets inanılmaz bir sıçrama, bir gelişim oldu. Çünkü 2’nci ligi de sayarsak 5 yıllık olağanüstü bir dönem yaşadık. Bir kulübün nasıl yönetileceği, nasıl doğru planlamayla başarı yakalanacağını göstermiş olduk. Kiril ve Georgi Domuschiev kardeşler doğru bir ekiple, doğru bir yol belirlediler. Kulüpte herkes ne yapacağını, nasıl çalışacağını çok iyi biliyor. Ludogorets’in kulüp olarak en önemli gücü bu.

Dediğiniz gibi Bulgaristan futbol tarihini değiştirdiniz. Peki, nasıl oldu?
Ludogorets alt liglerde mücadele ederken Razgradlı olan bir adam çok kritik bir rol oynadı: Alexandır Alexandrov ki o şu anda kulübün başkanı. O yıllarda kulübe sahip çıkıp küçük küçük katkılar yaparak kulübü ayakta tutmayı başarıyor. Kiril ve Georgi kardeşlere bu projeyi götürüyor ve yükseliş tam anlamıyla başlıyor. Başlangıçta ne iyi bir stadyum ne de tesis vardı. Takım 35 km mesafedeki Popovo’da (Bulgaristan için ciddi mesafe bu) oynuyordu maçlarını. Şunu bugünden geriye bakarak net olarak söyleyebilirim ki; biz bu başarıyı bekliyorduk. Planladık çünkü bunu. Harika bir oluşum yaratıldı. Muhteşem bir atmosfer vardı daha ilk günden. O nedenle hiç şaşkın değiliz, yaptıklarımızın karşılığını aldık sadece.

Önceki sezon UEFA Avrupa Ligi’nde başarılı maçlar oynadınız, bu sezon da ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde mücadele ettiniz. Avrupa’nın nasıl bir etkisi oldu Ludogorets’in üzerinde?
İlk olarak bu çok büyük bir başarıdır takımımız için. Ligdeki bu şampiyonluklardan, kazanılan kupalardan sonra sıra oraya gelmişti ve olmalıydı. Avrupa Ligi’nde grubu lider bitirince artık başka seviyeye geçmeye hazır olduğumuz gördük. O seviye de elbette ki Şampiyonlar Ligi gruplarıydı. Ayrıca Avrupa’da oynamanın ne kadar geliştirici bir şey olduğunun da farkındaydık. Bunu hem futbol kalitesi hem de ekonomik olarak söylüyorum. Ne mutlu bize ki Real Madrid’e, Liverpool’a karşı oynadık. Gruplara katılmayı başaran bir Bulgar takımı ilk defa 4 puan kazandı. Daha önce Livski Sofya kalmıştı gruplara ama puan alamamıştı. O yüzden ben bunu önemsiyorum ve bu başarıdır bana göre. Biraz daha şans ve tecrübemiz olsaydı fazlasını da yapabilirdik.

Başarılı transferler yapıyorsunuz. Nasıl bir transfer politikanız var?
Öncelikle harika bir scout ekibimiz var. İstikrarlı bir ekip ve herkesin uymak zorunda olduğu prensiplerimiz var. Oyuncular uzun süreli takip ediliyor. Ve yerinden, canlı izleyerek takip ediliyor. Çok büyük paralar vermiyoruz, o nedenle pahalı oyuncularımız yok. Bize uyum sağlamaları önemli. Razgrad 30 bin nüfuslu bir şehir. Her açıdan düşünüyoruz, tüm ayrıntıları değerlendiriyoruz. Kazanmak isteyen, zaferlere tutkulu oyuncular arıyoruz. Aynı zamanda karakterleriyle hem bize uyum sağlayacak hem de bizi geliştirecek futbolcular olmalı. Bu olmazsa olmazımızdır.

Ludogorets ile birlikte Bulgaristan futbolunda neler değişti?
Ligde ve kupadaki şampiyonlukların yanı sıra Avrupa’daki gelişim ve başarı bence en önemlisi. Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligi’nde kazandığımız puanlar ülke futboluna katkısı muazzam. Şampiyonlar Ligi ön elemelerine 1 takımımızın katılmasını sağlamış oluyoruz, 3 takım da Avrupa Ligi ön elemelerine yer alıyor. Aynı zamanda başarı kriterini de belirleyen, etkileyen bir şey bu. Sadece yerelde elde edilecek başarılar yeterli olmayacaktır bundan sonra. Belki de en önemlisi dünyaya Bulgar futbolunu tekrar hatırlatmayı başladık. Uzun süredir devam eden düşüşü durdurduk.

Bundan sonra daha büyük başarılar için neler yapacaksınız?
Seviyemizi yükseltmeliyiz, kendimizi geliştirmeliyiz. Her açıdan yapmalıyız bunu. Futbolcu kalitesini daha da yukarıya çıkarmamız lazım. Ama şu bilen biriyim ki; bir başarıyı bir kereliğine elde etmek onu korumak ve tekrarlamaktan çok daha kolay. Biz sürekliliği sağlamalıyız. Her sezon ya Avrupa Ligi ya da Şampiyonlar Ligi gruplarında olmalıyız. Bir kere katılmak asla yeterli değil. Aksi takdirde sporun doğası olarak önce durur, yerimizde saymaya başlarız ve ardından da düşüş başlar.

A takımın yanı sıra alt yapıda da önemli gelişim var. Kulüp bu durumu nereye oturtuyor?

Sadece A Takıma transfer yapmak yeterli olmadığının farkındayız. Bizim gerçeğimizde tıkanma getirebilir sadece transfere bağımlı olmak. Her kulüpte öyledir ama kendi koşullarımızı göz önüne alınca alt yapının önemi daha da büyük, aynı zamanda da zorunluluk. Yıldızlarımızı çıkartmamız gerekiyor. Akademideki antrenör kalitemiz çok yüksek. Ülkenin en yetenekli gençlerini bünyemize toplamaya çalışıyoruz. Akademide 180 civarında futbolcumuz var, bunların yarısı ülkenin dört bir yanından seçilen ve Razgrad’a getirdiğimiz genç yetenekler. Genç milli takımlara 25 civarında oyuncu veriyoruz. Profesyonel yaptıklarımız da oluyor yavaş yavaş. Beklentimiz çok büyük. Hem A Takım seviyesinde oynayabilecek hem de transfer yaparak kulübe ciddi katkı sağlayabilecek yıldızlar yetiştirmeye çalışıyoruz.
*15 Mayıs 2015'te Razgrad'da Ludogorets - Lokomotiv Sofya maçı sonrası yapılan söyleşi. 4-1 kazanılan maçla birlikte Ludogorets Razgrad, üst üste 4'üncü kez şampiyon oldu. 25 Mayıs 2015 Tarihinde TRT Türk'te Futbol Pazartesi Programında Yayınlanmıştır.

21 Mayıs 2015 Perşembe

SADECE OYNAMAK İSTİYORDU: EREN ALBAYRAK*

Bursaspor’dan ayrılış olaylı olmuştu. Neler oldu o zamanlar?
Muhammed ile birlikte olaylı bir ayrılışımız vardı. Ben Bursaspor’dan o şekilde ayrılmak istemezdim. Elbette herkesin hedefleri var, belirli başarmak istediği şeyler var ama o şekilde ayrılmak istemezdim. O dönem takım şampiyon oldu, çalışıyorduk da, yaşımız da gençti, genç milli takımda kariyer yakalamışız, tüm genç millilerde oynamışız... Biz şampiyonluktan sonra hiçbir zaman Muhammed ile ilk 11 oynayalım demedik. Biz yalnızca kadroya girmek istiyorduk, şans bulma amacındaydık. Şans bulamayınca, bizim için hayırlısının bu olduğunu düşünerek ayrılmaya karar verdik.

O dönem sözleşmeler, ücretler çokça konuşuldu haberlerde.
Bizim o dönemde hiçbir şekilde parayla ilgili bir sıkıntımız yoktu. Bizim tek derdimiz oynamak ile ilgiliydi.

Bazen genç oyuncularda şu oluyor; milli takımlarda oynadıktan sonra, “hazırım, girerim oynarım” duygusunda olabiliyor. O dönemde yaşadın mı öyle bir şey?
Ben 16 yaşında, Bülent hoca zamanında çıkmıştım. O kadar çok milli takımlara gidiyordum ki, onlara da hak veriyorum aslında, o dönem bir fiziksel sıkıntım da vardı, ayrıca her ay 1-2 kez milli takım kampına gidiyorduk bu nedenle de takımın içerisinde fazla bulunamıyorduk. Bazen sezon başı kamplarını kaçırıyorduk. Takımla birlikte değiliz, iç içe değiliz. O an takım kuruluyor, yeni gelen futbolcular oluyor. Hocalar da sürekli kamplara gittiğimiz için şikayetçiydiler aslında. Çünkü ben hem kendi yaş grubumun kampına gidiyordum, hem de üst yaş grubunun. Aynı anda 2 kamp oluyordu. O yüzden takım içerisinde de fazla kalamıyordum. Ama tabii takım içinde olduğum dönemlerde de şans veren hocalarım oldu. İyi ya da kötü oynadığım dönemler de oldu. Sonuçta ister istemez, milli takımlara gidiyorum ve şans bekliyorum. Bu takımda var mıyım, yok muyum öğrenmek istiyordum. Takımın içerisinde bulunmak, o yarışın içinde olmak istiyordum. Çünkü bu bana artı bir motive olacaktı. O dönem de bu şansı bulamayınca...

Yeterince şans verilmediğini düşünüyorsun.
Aynen öyle, yeterince şans bulduğumu düşünmüyorum.

Ayrılışınızdan sonra Muhammed Gaziantep’e getti, sen epey bir boşluk yaşadın, niye öyle oldu?
Şenol hocanın istemesiyle ben Trabzonspor’a transfer oldum. Birkaç kez arayıp kendisi de menajerimle görüşüp oraya gitmemi istedi. Öyle bir tercih yaptık. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış...

Çok uzun süre maçsız geçen bir dönemin var. Şimdi baktığında, örneğin Antep’e, Eskişehir’e, daha çok oynayabileceğin bir yere gitseydin, daha iyi olacağını düşünüyor musun?
Kesinlikle öyle düşünüyorum. O dönem daha farklı tercihler yapabilirdim. Biraz yanlış bir tercih oldu benim için, çünkü daha fazla oynamam gerekiyordu. Büyük bir kulübe gittim, oynayamadım pek.

1461 Trabzon’da iyi bir çıkış yakaladın?
Mustafa Reşit Akçay hocamın orada olması, milli takımda beraber oynadığım arkadaşlarımın orada olması ve genç bir takım olmamız benim için güzel bir şans oldu. Herkes çok kaliteli futbolcuydu orada. Onu da zaten sezona yansıttı takım. Ondan sonra da zaten her devre sürekli takım değiştirdim. Mustafa Denizli hocamın Rize’ye gelmesi ile de buraya geldim.

Peki o süreçte tereddüt ettin mi, Trabzonspor’dan ayrılıyorsun nihayetinde?
Bursa’dan ayrılırken de Trabzon’dan ayrılırken de bir tereddüt yaşamadım. Çünkü kendime güveniyordum, çalıştığıma inanıyordum. Biliyordum. Hocalarım da bunu söylüyor. Çalıştığım zaman Trabzon’da da, Ordu’da da, 1461 Trabzon’da da bir şekilde yakalayacağım bir ivme olacaktı. Onu da 1461’de yakaladım. O dönem Trabzonspor bazı şeyleri bana bıraktı, “Gidebilirsin de kalabilirsin de” dediler. İstersem kalabilirdim ama kalıp orada tekrar aynı şeyleri yaşayacağıma, gidip orada futbol oynayıp, bazı şeyleri öğrenmem gerekiyordu. Sonuçta ister istemez oynamadığınızda futbol olarak geri gidiyorsunuz. Sadece idmanla her şey yoluna koyulmuyor, önemli olan futbolcunun maç oynaması. Hem 1461’de Mustafa hocamla, hem de Rizespor’da Mustafa hocamla çalışmak, benim için çok büyük bir şanstı. İkisi de çok kaliteli hocaydı.

Bekliyor muydun, Mustafa Denizli’nin direkt seni alıp o kadrada oynatacağını. 4-5 hücumcu ile oynuyordunuz bir de?
Mustafa hocayı tanıyorduk, Beşiktaş’ta, Fenerbahçe’de neler yaptığını biliyorduk. Yakından tanıdığımda ise daha iyi anladım. Mustafa hoca tamamen futbol oynatmaya çalışan bir teknik direktör. Onu tanıdıktan sonra biz de takım olarak sahaya hücum mentalitesi ile çıkacağımızı biliyorduk.

Çaykur Rizespor ile şampiyonluk yaşadın. Süper Lig’e geldiğinde “Tamamdır!” dedin mi?
Tabii ki özgüveniniz yükseliyor. Sonuçta bir kaliteniz varsa... Bir kere Mustafa hocanın bize verdiği özgüvenle beraber çok iyi işler yaptık. Sonuçta çok büyük bir hoca ile çalıştık, onun sözleri bizi artı bir şekilde motive ediyordu zaten.

Süper Lig’e çıkışlardan sonra kadrolarda değişimler olur. Alttan gelen oyunculardan kalanlar dahi olsa çok şans bulamaz. Bu süreç senin için de gerçekleşti ve bir ara daha vermiş gibi oldun tekrar.
Tabii ki, lige çıkıyorsun, yeni bir hoca geliyor. Mustafa hoca ayrıldı. O dönem Rıza hoca geldi. Yeni transferler de geldi. Takımı oluşturmaya çalışacağız, yeni bir takım ve uyum sorunu var herkesin arasında. Herkes birbirini yeni tanıyor. Onunla ilgili geçen sene böyle bir sıkıntı yaşadık ama yine de iyi bir şekilde bitirdik, hedefimiz de ligde kalmaktı zaten.

Geçen sene daha az oynamanı neye bağlıyorsun?
Bunun sebeplerinden biri; sakatlık yaşamamdı. Ama tabii ki benim de yaptığım yanlışlar oldu.

Ne gibi?
İster istemez futbolcu oynamadığı zaman ufak tefek düşmeler yaşıyor. Bu düşmelerden en erken şekilde ayağa kalkman gerekiyor. Ben herhalde o dönemleri pekiyi atlatamadım. Sakatlık da beni iyice düşürdü. Bazen şans bulup, bazen bulamamam da düşürdü beni. Ancak o kadar çok şey öğreniyorsunuz ki. Sonuçta genç yaşta bunları yaşayarak öğrenmeniz gerekiyor. Ben de yaşayarak öğrendim. Ders çıkartıyorsunuz kendinize. O yüzden ben bu yaz mevsimini hatalarımı telafi ederek, kendime ceza vererek tatilde çalışarak geçirdim. Bunun da çok şükür faydasını görüyorum bu sezon.
Sol beke geçtin, bu durum temelli mi oldu?
Geçen sene devre arasında Rıza hoca bana söylemişti. “Eren, seni sol bekte oynatmayı düşünüyorum, oynar mısın?” dedi.
Ne düşündün?
“Hocam, benim için fark etmez, hücum hattında da oynuyorum, 2 kanatta da oynuyorum, sol bekte de oynarım.” dedim. Sonuçta çok büyük farklar yok aslında.

Genelde hücumcu, hele de solak olunca, bir de bu kadar güçlü bir geçmişle gelince... O biraz belki dağıtır futbolcuyu, düşürebilir. Hiç bozulmadın mı yani, “Ben şimdi bek mi olacağım?” diye düşünmedin mi?
Bu durumun önde oynadığım zamanlarda bana faydalı olacağını düşündüğüm için olumsuz bakmadım. Sonuçta Türkiye’de de, dünyada da sol bek sıkıntı olan bir bölge. Burada da oynarsam kendime 3. bir mevkii edineceğim sonuçta. Kanatların 2’sinde de oynayabiliyorum. Sol bekte de oynadığımda hem kendi kendime defansif anlamda bazı şeyleri katacağımı, hem de ön tarafta oynadığım zamanlarda daha farklı bir bakış açısı ile oynayacağımı düşündüm. Çünkü defansif beklerin ne düşündüğünü o zaman hissedebiliyorsun. Onu kattım kendime. Örneğin Arda Turan da sağ bek başladı, şimdi ön tarafta oynuyor. Bunun faydasını çok gördü. Ben de bunun faydasını görebileceğimi düşünüyorum.

Sonuçta teknik direktörlerin dediği oluyor ama tekrar ön tarafa geçeceğini düşünüyorsun sanırım?
Tabii ki ihtiyaç olursa neden olmasın? Belki hoca bir maç taktiksel bir değişiklik yapacak ve “Seni önde düşünüyorum.” diyecek. Çünkü benim orijinim sol açık.

Sen kendini sol açıkta mı görüyorsun yoksa “Sol bek mevkiinde kalıcı olurum.” mu diyorsun?
Ben kesinlikle kalıcı olurum diyorum, hiçir sıkıntı yaşayacağımı düşünmüyorum. Şu an sol bek oynadığımda inanılmaz keyif oluyorum. Çünkü önde oynadığınızda sırtı dönük oynuyorsunuz. İster istemez arkanızda nefes hissediyorsunuz. Ama ben şu an yüzü dönük oynadığımda, topu alıp geriden geldiğimde önüm daha açık oluyor.

100’e yakın kez genç milli takımlarda oynadın ama hiç A Milli Takım’a gitmedin. Bu sene ilk defa tam anlamıyla ciddi bir şekilde oynuyorsun. Orası ile ilgili beklentin nedir, bir de önünde Caner gibi çok önemli bir rakip de var.
Rakibin olması benim için daha güzel. Sonuçta rekabet olacak, rekabet olunca da daha fazla çalışacaksın, daha çok konsantre olacaksın saha içinde. Ben umarım ilk devredeki performansımın daha üzerine çıkarak oyunuma devam ederim. İnşallah Hikmet hocamla beraber takım olarak da daha iyi şeyler yaparız. Tabii ki genç milli takımların hepsinde oynadım. Ümit Milli’de de, A2 Milli’de de oynadım ve hep hedefimiz A Milli Takım. Umarım bu sene de onu yaşarım.

Türk futbolcuların çok pahalı olduğu ile ilgili bir algı var. Yabancı kuralı değişti, onunla ilgili ne düşünüyorsun?
Tabii ki Türk futbolcuların paraları belki düşecek, bu normaldir. Şu anda Borussia Dortmund’da oynayan ve Avrupa’nın en gözde futbolcularından olan Marco Reus yılda 1,8 milyon Euro para alıyor. Çoğu Türk futbolcu onun üzerinde para alıyor. Tabii ki alsınlar, helal olsun. Ben zaten paralarına bir şey söylemiyorum, daha fazlasını kazansınlar, daha iyi yerlere de gelsinler. Tabii ki bu yabancı kuralından sonra bu ücretler düşecek, çünkü çok fazla serbestlik geldi yeni kuralla birlikte.

Türk oyuncuların forma bulmaları açısından bir sıkıntı, bir tehlike olarak görüyor musun sen bu kuralı?
Tabii ki, yabancıların gelmesi ile biraz daha yabancı futbolcuların oynayacağını düşünüyorum. Ancak sahada iyi olan oynayacak. Herkes daha fazla mücadele edip, çalışacak. İnşallah Türk futboluna bu karar faydalı olur, zamanla göreceğiz. Zaten önümüzdeki seneden sonra uygulanacak. Bence yaşadıkça belirlenebilecek birşey bu.

Türkiye’de futbolcuların 4 büyüklere gitme hedefi olur. Sen çok fazla başararak gelen bir futbolcusun, küçüklüğünden beri bilinen birisin. Defalarca uluslararası turnuvalara gittin, geldin. Türk futbolcusu kolay kolay yurt dışına gitmez, gittiğinde ille de büyük bir kulüp ister. Orta ölçekli bir Avrupa takımına girmez. Senin bu konudaki düşüncen, rotan nedir?

Benim ille de buradan direkt Chelsea’ye, Atletico’ya gidiyim gibi bir düşüncem yok. Tabii ki olursa neden olmasın, olmayacak bir hedef değil ama ille de bunlar olacak diye birşey yok. Bakıyorsunuz tüm futbolcular, ufak tefek takımlardan çıkarak geliyorlar. Eden Hazard şu anda Chelsea’de oynuyor, ondan önce ise Lille’de oynuyordu. Drogba Marsilya’da oynuyordu, sonra Chelsea’nin efsanesi oldu. Ben de oralara gidip, daha fazla tecrübelenip üst takımlara neden gitmeyim? 
*FourFourTwo Dergisi Mayıs 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

BU ÇOCUKTA İŞ VAR: İRFAN CAN EĞRİBAYAT*

Kulüp: Adanaspor Mevki: Kaleci Yaş: 17
Keşfedilişi
Orta saha oyuncusu olarak gittiği Adanaspor’un minik takım seçmelerinde bronşiti ve uzun boyu nedeniyle bir anda kendini kalede bulur. Babasının eski amatör kaleci olmasının da etkisiyle hiç yadırgamamış bu durumu ve Adana’nın turuncularındaki hikayesi böylece başlamış 10 yaşında. Alt yapıda her dönemde kendinden üst yaşlarda oynadı. 2 senedir A Takımla idmanlara çıkıyor, U19 ve U21’de forma giyiyor. Geçen yıldan beri genç milli takımlara davet ediliyor.

En temel özellikleri
1.91’lik boyu ve uzun kollarıyla dikkat çekiyor. Dengeli ve sakin duruşu net olarak güven veriyor. Boyuna göre çabukluğu ve refleksleri çok gelişkin. Yan toplarda zamanlama ve hamle sıkıntısı yaşamıyor, kararlı bir kaleci profili çiziyor. Oyunu yönlendirmede biraz daha sorumluluk alması gerekiyor.

Ne dedi?
Kaledeki sakinliğini kariyer planlamasında da görülüyor. Aceleci değil, başarıya giden merdivenleri adım adım çıkmaktan yana. “Her sezon A Takımda forma giymeye daha yaklaştığımı ve potansiyelimin yükseldiğini hissediyorum. Önce Süper Lig’de, sonra 3 büyük takımdan bir tanesinde, son olarak da Avrupa’da oynamak istiyorum.
*FourFourTwo Dergisi Mayıs 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

11 Mayıs 2015 Pazartesi

O ŞİMDİ NEREDE? BÜLENT KOCABEY*

(GÖLBAŞISPOR: 2. LİG KIRMIZI GRUP)

Alt yapısına 15 yaşında geldiği Beşiktaş’tan A Takımda hiç forma giyemeden, henüz 19’unda Gençlerbirliği’ne imza atarak ayrıldı. Süper Lig’deki ilk sezonunda çok şans bulamadan geçince 2 lig aşağıdaki pilot takım Gençlerbirliği ASAŞ’a kiralandı ve çıkışını gerçekleşti. Takımın üst üste gelen iki şampiyonluğuyla Süper Lig’e yükselmesinde büyük pay sahibi oldu. Çift yönlü solak orta saha oyuncusu yüksek potansiyel gösterdi. Ama beklentilerin karşılığını tam olarak veremedi. O dönemki adıyla Gençlerbirliği OFTAŞ, Eskişehirspor, Kardemir Karabükspor ve Samsunspor formalarıyla yaklaşık 5 sezon Süper Lig’de yer aldı. Es-Es’teki 2 yılı hariç direk oynayan ve istikrarlı bir oyuncu olamadı tam olarak. 2012’nin başında lig düştü ve Karşıyaka’ya transfer oldu.

Sonraki sezonu Play-Off mücadelesi veren Adanaspor’da az sayıdaki maçlarla geçirdi. Sakatlıklar eklenince sonraki durağı olan Denizlispor’da oynadığı maç sayısı bir elin parmaklarını geçemedi. Bu sezon başında tekrar seviye düştü ve 2. Lig Kırmızı Grup takımlarından Gölbaşıspor’a transfer oldu. Son yılların aksine 20 maçın üzerine çıktı. Takımının ligde kalma mücadelesine önemli katkı verdi. Henüz 31 yaşında ama temposu epey düştü, biraz da kalınlaştı. Ancak yetenekli sol ayağı ve oyun zekasıyla iş yapmaya devam ediyor. Tempo ve dayanıklılık eksiğini erken dönemlerde gidermiş olabilseydi eğer Süper Lig’in istikrarlı isimlerinden biri olabilirdi rahatlıkla.
*FourFourTwo Dergisi Mayıs 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.