28 Haziran 2014 Cumartesi

PTT 1. LİG’DE ŞAMPİYONLARIN KARNESİ!*

PTT 1. LİG’DE 3 ŞAMPİYON, 3 YILDIZ!
ŞAMPİYON: İBB
Güçlü kadrosuna rağmen geçen sezon Süper Lig’den düşmesi pek çoğunu şaşırtmıştı. Ancak turuncu mavililer PTT 1. Lig’de durmaya niyetli değildi. Öncelik olarak Doka, Edin Visca, Zeki Korkmaz, Oğuzhan Bahadır, Mahmut Tekdemir, Can Arat, Rızvan Şahin, Ömer Can Sokullu gibi Süper Lig tecrübesindeki oyuncuları elinde tutan turuncu mavililer, takımın başına da Cihat Arslan’ı getirdi. Bu isimlere Mustafa Sarp, Mehmet Batdal, Alparslan Erdem, Sedat Ağçay, Alaattin Tosun, Orhan Taşdelen gibi bu ligin deneyimlileri katılınca uyum sorunu yaşanmadan lige girildi.
3 hafta üst üste hiç puan kaybedilmedi
İlk 4 haftada 3 galibiyet alan İBB, sezon boyunca keskin bir düşüş yaşamaması en dikkat çeken ve artı özelliği oldu. Takım hiç 3 hafta üst üste galibiyetten uzak kalmadı. Böyle olunca da Ankaraspor, Manisaspor, Mersin İdman Yurdu başta olmak üzere inişli çıkışlı grafik gösteren rakipleri karşısında bir adım öne geçti.
Skor paylaşımı!
Formda sezon geçiren ve toplamda 35 gol atan ileri üçlü Edin Visca, Doka ve Mehmet Batdal’ın yanı sıra skor yükünün paylaşılması İstanbul ekibinde diğer önemli bir özellik oldu. Takımda 16 farklı oyuncu gol atarken, geçtiğimiz yaz U20 Dünya Kupası’nda boy gösteren gençler, İbrahim Yavuz ve Enver Cenk Şahin’in toplamda 12 gollük katkısı oldu.

YILDIZ: EDİN VİSCA
Lig düşen yabancı futbolcuların verimi genellikle soru işaretidir. Ancak genç Boşnak, önemli bir futbol tepkisi gösterdi. 36 maçın 34’ünde 11’de forma giyen Visca, aslında PTT 1. Lig’de oynayarak önemli bir risk de almış oldu. Zira tarihinde ilk defa Dünya Kupası’na katılma hakkını elde eden Bosna – Hersek milli takımında forma kovalayan 24 yaşındaki oyuncu, gözden uzak kalabilirdi. Ama o bunu önemsemeden dolu dolu bir sezon geçirdi ve Bosna’nın Brezilya kadrosunda kendine yer buldu.
Çabuk ve zorlayıcı
PTT 1. Lig’de çabukluğu ve adam eksiltme özelliğiyle takımın en zorlayıcı hücumcusu oldu. Süper Lig’deki sezonlarında zaman zaman topla birlikte dengesini yitiren ve yanlış pas-şut tercihleri yapan biriydi, ama nispeten daha ağır bir futbol oynanan 1. Lig’de oldukça olgun bir görüntüdeydi. Skora verdiği katkı katlandı. Sezonu 10 gol, 10 asistle tamamladı. Özellikle de ligin final haftalarındaki kırılma maçlarında belirleyici oldu. Son 8 maçı 6 golle geçti ve Dünya Kupası öncesinde Safet Susiç’e “hazırım” mesajı verdi.

ŞAMPİYON: BALIKESİRSPOR
Bal-Kes öyle bir girdi ki lige, niyetini dosta düşmana belli etti erkenden. Lige yeni yükselmesine rağmen 5’te 5 yaptı, hem de hiç gol yemeden ve bir anda hedef takım haline geldi. Bu da çıkışını uzun süre sürdüremeyeceği düşüncesini getirdi akıllara. Ama İsmail Ertekin ve ekibinin niyeti başkaydı.
Düşüş çabuk bitti!
Gol yemeden alınan 5 galibiyetin ardındaki 6 maçın 4’ünde yenildi kırmızı beyazlılar. Bu düşüş, “harika sezon başlangıcı acaba bir saman alevi miydi?” şüphelerini doğurdu. Ama bu sorunun yanıtı fazla gecikmedi ve Muhammet Reis’in öncülüğündeki takım çabuk toparlandı. Bal-Kes sezon sonuna kadar böyle bir düşüşü tekrar yaşamadı.
Kadro ve teknik adam istikrarı
Sezon başında pek çok takımın aksine sil baştan kadro mühendisliğine girişilmedi. Şampiyon kadronun temel iskeleti ve teknik adamıyla devam edildi. 11’in önemli oyuncuları Muhammet Reis, Rıza Efendioğlu, Ertuğrul Arslan, Hasan Hatipoğlu, Ali Öztürk, Deniz Vural gibi isimler 2. Lig kadrosundan. Aykut Çeviker, İsmail Dinler, Murat Sözgelmez, İlhan Depe, Burak Çalık gibi lig tecrübesi ve istikrarı olan oyuncular kadroya katıldı. Yabancı transferde de doğru hamleler yapan kırmızı beyazlıların iki genç forveti Kwame Karikari ve Atakora Lalawele takıma çabuk uyum sağladı. Türkiye Kupası’nda Trabzonspor’u eleyen ve 5. Tura kadar yükselen takım, hızlı ve hücuma dönük futboluyla büyük beğeni topladı.

YILDIZ: MUHAMMET REİS
Sezon en güzel sürprizi ve yıldızı olduğuna şüphe yok. Alt ligler müdavimlerinin dışında pek kimsenin tanımadığı biri. Akçaabat Sebatspor formasıyla bu ligde başını bir gösterir gibi olmuştu 8 sene önce. O zamandan beri 2 ve 3. Liglerde geçti yılları. Ama takımıyla birlikte öyle bir geldi ki, hızını alamadı ve Süper Lig’e kadar çıktı.
Gerek boyu posu, gerek ise sahadaki duruşu soyadına pek bir yakışır şekilde. Net bir lider ve ligin Michael Ballack’ı denebilir. Sarı kart cezalısı olduğu 1 karşılaşma dışında, ligin 35 maçında da 11’deki yerini aldı. Hareketli ve hızlı genç partnerleri Kwame Karikari ve Atakora Lalawele ile harika bir uyum yakaladı. Ligde 19 gol atıp, 13 asist yaptı. Sorumluluk almaktan bir an bile imtina etmedi. Ligin son 13 maçındaki 8 gollük performansı da bunun kanıtı. 30’unda ve kariyerinde ilk defa Süper Lig fırsatını yakaladı. Kulüp nasıl bir kadro mühendisliğine girişir bilinmez, ama geçen yıl olduğu gibi istikrarı seçer ve teknik heyet ile temel oyuncu iskeletini korursa, Süper Lig çok özel bir futbol figürüne şahit olabilir.

ŞAMPİYON: MERSİN İDMAN YURDU
Ligin takip edilmesi en heyecanlı takımıydı yine hiç şüphesiz. 3 buçuk sene önceki gibi teknik direktörü sahada bıçaklanmadı (Eylül 2010’da Yüksel Yeşilova abisi tarafından maç sırasında bıçaklandı) belki ama yine de tansiyonun hiç düşmediği bir yer oldu. İkinci yarıda takımın başına Yılmaz Vural’ın geçmesi bile başlı başına heyecan yaratmaya yetti de arttı. Mehmet Yıldız, Milan Mitroviç, Murat Ceylan, Wissem Ben Yahia, Nduka Ozokwo, Nurullah Kaya gibi Süper Lig kadrosundan bazı oyuncuları takımda tutsa da lacivert kırmızılılar, önemli ölçüde transfer yaptı. Cem Sultan, Emrah Bozkurt, Veli Acar, Anıl Karaer, Efe Halil Özarslan gibi 1. Lig’in kalburüstü isimleri kadroya katılırken sezon başı yapılan en önemli transfer, takım kaptanlığına da getirilen 36’lık Ali Tandoğan oldu. Transferlere eklemeden geçilmeyeceklerden biri de devre arasında Balıkesirspor’dan alınan ve kritik haftalarda çok iyi maçlar çıkaran kaleci Ahmet Şahin. Teknik direktör konusunda da yönetim, geçen sezonun son 10 haftasında takımın başına getirdiği Hakan Kutlu ile devam etme kararı aldı.
İniş çıkışlı yolun sonu Play – Off’a çıkar!
Mutlak bir şekilde ilk 2 hedefiyle sezona başlayan Akdeniz ekibinde, ekonomik sorunlar takımın ritmini sık sık bozdu. Zirve bir türlü yakalanamazken yönetim ve futbolcular arasındaki süreçlerde yıpranan Hakan Kutlu ile Tekden Denizlispor yenilgisinin ardından yol ayrımına gidildi. Son 10 haftaya da takım Yılmaz Vural’a emanet edildi. 28’inci kez bir takımın başına geçen Yılmaz hocayla Mersin, biraz kıpırdansa da doğrudan Süper Lig’e çıkmayı başaramadı ve lig 6’ncısı olarak Play-Off’a kaldı.

Yılmaz Hocam tamamdır, finali Hakan Kutlu halleder!
Türk futbolunda pek eşi benzeri olmayan bir teknik adam değişikliği de burada yaşandı. 26 maç sonunda yol ayrımına gidilen teknik adam aynı sezonda, hem de Play – Off finaline günler kala tekrar takımın başına getirildi.
Olayın gelişimi ise şöyle oldu: İşler saha sonuçları itibarıyla tam rayında gittiği sırada, futbolcu-yönetim-teknik direktör üçgeninde ekonomik merkezli sorunların tekrar çıkması nedeniyle Yılmaz Vural, hem de Samsunspor ile oynanacak final maçına günler kala şehirden ayrıldı. Bunun üzerine de yönetim hocanın görevine son verdi. Futbolcular, yöneticiler ve Yılmaz Vural konuyla ilgili birbirine suçlamalar yöneltirken tek maç için yine Hakan Kutlu’ya başvuruldu. Kendi kurduğu kadronun bir maçlığına tekrar başına geçen Hakan Kutlu da başladığı işi tamamlama fırsatı yakaladı. Mersin İdman Yurdu, 2-0’lık Samsunspor galibiyetiyle Süper Lig’e çıktı ve heyecanı bir türlü bitmek bilmeyen sezonu mutlu tamamladı.

YILDIZ: ALİ TANDOĞAN
Türk futbol ortamında öyle bir oyuncu düşünün ki; 2 Süper Lig Şampiyonluğu ve 3 Türkiye Kupası, 30 maç ortalamasıyla geçirilen 15-16 Süper Lig sezonu olsun. Ve yaş da 37’ye dayansın. Buna rağmen burun kıvıran Süper Lig takımlarına inat ve üstelik 16 sene sonra lig düşmek pahasına futbola devam etme ısrarı göstersin. O bunların hepsini yaptı, hem de gözünü budaktan sakınmadan ve şampiyonluk hedefindeki bir takımda. Play-Off dahil 33 maçta 11 oynadı. Sağ bekte ne kadar merkez olunur, sahanın bir kenarından ne kadar oyun kurulursa o kadarını yaptı, daha azını değil. Yardımcı oyun kurucu dalında 1 numara için en kral orta saha oyuncuyla kapışacak işler yaptı. Yine kanadını boydan boya kullandı. Sıfırdan top da kesti, çaprazdan ara pas da zorladı. 5 asist yaptı ve attığı 4 golle de sağ bekler arasındaki gol krallığı yarışında ipi göğüsledi. Her zamanki gibi “bürokrat ciddiyeti ifadesi” yüzündeydi, ama pek alışılmadık bir şekilde ve özellikle de attığı gollerden sonra arada sırada gülümsediğine şahit oldu futbolseverler. Play-Off finalinde Samsunspor’a karşı kullandığı klas frikik direkten dönmesiydi performansını ve şampiyonluğunu çok şık bir golle perçinleyebilirdi. Aktif sporculuktan henüz kopmayı aklından geçirmiyor, hatta ve hatta futbolu bırakmak bir kenara, Süper Lig’den gelecek teklifleri bekliyor.
*FourFourTwo Dergisi Haziran 2014 Sayısında Yayınlanmıştır.

27 Haziran 2014 Cuma

20 MADDEDE SÜPER LİG*

“Vuruldum ama hafta sonu sahadayım”
Beşiktaş olaylı geçen sezona “yakışır” bir final yaptı ve 21 Nisan sabahı medyaya nur topu gibi bir olay verdi. Bu sezon önemli bir çıkış yapan Beşiktaş’ın genç solağı Gökhan Töre, Fenerbahçe derbisinin ardından 6 takım arkadaşıyla birlikte sabaha karşı gittiği eğlence mekanında kaza sonucu vuruldu. Hugo Almeida, Manuel Fernandes, Veli Kavlak, Kerim Frei, Dany Nounkou ve Ramon Motta’nın da eşlik ettiği Gökhan Töre, başka bir masada çıkan tartışma sonucu omzundan vurulmasına rağmen tam anlamıyla ucuz kurtuldu. Olayın ardından takım ve kulüp disiplini sorgulanan Beşiktaş 7 futbolcusuna para cezası verdi. Ameliyat olan olay kahramanı 22 yaşındaki Gökhan Töre ise, 6 gün sonraki Sivasspor maçında forma giydi. Olaylı gecede hafif yaralanan Beşiktaş Kulübü Medya Sorumlu Can İpekçi görevinden istifa ederken, Kayserispor olayda Beşiktaşlı futbolcular birlikte olan Taner Yalçın’nın sözleşmesini fes etti.

Sezer Öztürk’ün bıçaklanması
Sezonun boyunca olayların takımı Beşiktaş’ın olduğuna şüphe bırakmayan bir haber düştü 5 Ocak akşamı: Kadro dışı olan Sezer Öztürk Almanya’da gittiği bir mekanda çıkan kavgada bıçaklandı. Hayati tehlike yaşamayan 28 yaşındaki futbolcu iki kolundan ve sol bacağından yaralandı. Daha 3 ay önce kampta takım kaptanı İbrahim Toraman ile yaşadığı kavga nedeniyle kadro dışı kalışının etkisi yeni geçmeye başlamış ve hatta affı gündeme gelmişti ki bu olay kulüple iplerinin tamamen kopmasına neden oldu. Futbol direktörü Önder Özer’in yeni yapılanmasındaki önemli isimlerinden biri olarak yüksek beklentiyle Fenerbahçe’den transfer edilen Sezer, futbolunun en olgun döneminde bir tam sezonu boş geçirdi. Sadece A2 liginde 2 maçta süre alan yetenekli oyuncu, Fernandes’in verimsiz olduğu, Oğuzhan’ın ise henüz o olgunlukta olmadığı sezonda Beşiktaş’ın en ihtiyacı olan lider orta saha oyuncusu boşluğunu doldurma şansını da kaçırmış oldu.  

Kurumsallaşma İmparator’u yedi
Türk futbol tarihinin en başarılı teknik adamı, 25 yıldır her daim gündemde olmaya başaran biri ve üstelik son iki yılın şampiyon hocası olan Fatih Terim’in 3’üncü Galatasaray döneminin bitişi tam anlamıyla fırtınalıydı. Önceki yıl yaşanan “eleman krizi” ile birlikte alenileşti yönetim ile Terim arasındaki sorun. Daha sonra Milli Takım yeni kriz nedeni oldu Galatasaray’da. Abdullah Avcı’nın ayrılmasından sonra Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören, Milli Takım teknik direktörlüğü için Fatih Terim’i istedi ve Dünya Kupası elemeleri sona erene kadar Terim’in hem Galatasaray’ı hem de Milli Takımı çalıştırması konusunda anlaşıldı. Ancak Terim-Aysal krizi tırmanmaya devam etti. Finali getiren ise ikili arasındaki telefon ve mesaj krizi. Başkan Ünal Aysal’ın telefonuna çıkmama, mesajlarına cevap vermemeyle de kriz zirve noktasına çıktı ve yönetim “kurumsallaşma” söylemiyle bu duruma “dur” dedi. Ligin 5’inci haftasındaki Beşiktaş derbisinin ardından Fatih Terim’in görevine son verildi. Daha sonra Galatasaray Roberto Mancini’yi takım başına getirirken, Fatih Terim, Milli Takım ile 7 yıllık sözleşme imzaladı. Ancak Terim-Aysal krizi ve kurumsallaşma polemiği aylarca gündemde kaldı, spor medyasının köpürte köpürte bitiremediği en önemli konu başlıklarından biri oldu.

Beşiktaş Rüyadan Kabusa
Oysa her şey çok güzel başlamıştı. Beşiktaş yeni hocası ve genç kadrosuyla 4’te 4 galibiyet alarak sezona harika girdi. Oynadığı futbolla bir anda şampiyonluğun en büyük adayı konumuna geldi. İnönü Stadı yoktu belki ama 10 binler kimsenin oynamak istemediği Olimpiyat Stadında yalnız bırakmıyordu takımını. 22 Eylül günü de ligin 5’inci haftasında Galatasaray derbisi vardı. Derbifest organizasyonuyla maç öncesi de şenlik havasında geçerken, 80 bine yakın taraftar da Olimpiyat stadında yerini aldı. İşte bu 90 dakika sezon olaylarının merkezinde Beşiktaş’ın olacağını cümle aleme ilan ediyormuş aslında. Maçta 90 artılar oynanırken ve 2-1 gerideki Beşiktaş serbest vuruş kullanmaya hazırlanırken bir anda binlerce kişi tribünlerden sahaya adeta hücum etti. Alışılmışın dışında bir görüntü vardı. sahaya giren mağlup takımın taraftarı olmasına rağmen kimseye zarar verilmedi, hatta bol bol hatıra pozu çektirildi. Sahaya girenlerin kim olduğu ve olayın provokasyon olup olmadığı üzerine çeşitli spekülasyonlar medyada yer aldı. Ve Beşiktaş için her şeyin harika başladığı sezon bir anda kabusa döndü. Tatil edilen maç Beşiktaş’ın 3-0 alehine tescil edildi, kulübe 4 maç seyircisiz oynama ve Hırvat teknik adam Slaven Bilic’e de 3 maç men cezası verildi.

“Donk hareketi”  
Futbol literatürüne yeni bir kavram girdi: Donk hareketi. Olay kahramanı ve kavrama adını veren Kasımpaşa’nın Hollandalı stoperi Ryan Donk. Olay ligin 15. Haftasında oynanan Kasımpaşa – Beşiktaş maçının 30’uncu dakikasında yaşandı. Oyun devam ederken kenardan sahaya ikinci top atıldı. Oyundaki top rakip sahadayken Ryan Donk ikinci topu dışarıya vurmak yerine eline aldı. Tam o sırada Beşiktaş’ın atağı ani gelişince olanlar oldu. 28 yaşındaki Hollandalı stoper, ceza sahasına giren Hugo Almeida’nın ayağındaki topa elindeki topla vurdu. Herkes şaşkınlık içinde ne olduğunu anlamadan düdük çalan hakem Barış Şimşek, Donk’a sarı kart gösterdi ve oyunu hakem atışıyla başlattı. Kasımpaşa’nın 2-1’lik galibiyetiyle biten mücadeleyle ilgili uzun tartışmalar yaşandı ve nihayetinde maçta kural hatası yapıldığına karar verildi. 11 Şubatta tekrar oynanan maçı Beşiktaş 3-0 kazandı.

“Sahaya atlayan ilginç Beşiktaş taraftarı”
Donk hareketi’nin yaşandığı maçta olaylar bitmedi. Maçın 80’inci dakikasına gelindiğinde sahaya atlayan bir taraftar, karşılaşmanın ikinci yarısında tribünlerle atışmalar yaşayan Manuel Fernandes’e saldırdı. Fernandes’e tekme atan kişiye önce futbolcular ve ardından güvenlik güçleri müdahale etti. Karşılaşmayı devam ettiren Barış Şimşek, taraftara tekme atan Motta’ya kırmızı kart gösterdi. Bir futbolcunun saldırıya uğramasına rağmen Barış Şimşek’in maçı devam ettirmesi çok tartışılırken, sahaya giren kişi spor medyasının ilgi odağı oldu. Sosyal medyada paylaştığı fotoğraflar hemen programlarda gösterildi. Ertesi gün serbest bırakılan kişi televizyon programlarına çıkıp Beşiktaş “aşkını” uzun uzun anlattı, yaşananlardan dolayı özür diledi.

TS - FB gerginliği tribünlere sıçradı
3 Temmuz süreciyle birlikte Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında gerginlik gün geçtikçe tırmandı ve zaman zaman tribünlere yansıdı. Karşılıklı beslenen öfkenin önemli yansımalarından biri de ligin 24. Haftasında Avni Aker Stadı’nda oynanan maçta görüldü. Fenerbahçe taraftarının alınmadığı mücadelede daha ilk dakikadan itibaren kesintiler yaşandı. Bordo mavili taraftarların sahaya attığı yabancı maddeler nedeniyle birkaç defa maçı durduran hakem Bülent Yıldırım, ilk yarının sonuna ilave edilen 10 dakika tamamlanamadan mücadeleyi tatil etti. Karşılaşma sahaya atılan yabancı maddeler nedeniyle tamamlanamadı. Fenerbahçe’nin 3-0’lık hükmen galibiyetine karar verilirken, Trabzonspor’a da 3 maç seyircisiz oynama cezası verildi.

Sportmen futbolcu Semih Kaya!
Arada sırada Türk futbolunda iyi şeyler de oluyor. Sezonun en güzel hareketlerinden biri Galatasaray’ın genç defans oyuncusu Semih Kaya’dan geldi, hem de Beşiktaş derbisinde. Ligin 22. Haftasındaki derbinin 54. dakikasında Olcay Şahan ile Semih Kaya’nın girdiği ikili mücadelenin sonunda top oyun alanının dışına çıktı. Pozisyon sonrasında hakem Cüneyt Çakır da aut kararı verdi. Kimse pozisyona itiraz etmezken Semih Kaya, Cüneyt Çakır’a gidip topun kendisinden çıktığını ve pozisyonun korner olduğunu söyledi. Semih’in uyarısını dikkate alan Cüneyt Çakır da kararını düzelterek köşe vuruşunu işaret etti. Semih’i de ilk tebrik eden ve elini sıkan da Cüneyt Çakır oldu. Hugo Almeida, Olcay Şahan ve Attiba başta olmak üzere Beşiktaşlı oyuncular ve sarı kırmızılı takım arkadaşları da genç stoperi tebrik ederken, tribünlerden Semih’e büyük destek geldi. Yaptığını hiç abartmayan ve hatta hiçbir şey olmamış gibi maçına devam eden Semih Kaya’ya kulübü Galatasaray, daha sonra centilmenlik plaketi verdi.

Semih yapar da, Caner eksik mi kalır!
Semih Kaya’nın ardından Beşiktaş – Fenerbahçe derbisinde Caner Erkin de centilmenlik örneği sergiledi. Ama bu kez farklı bir fair play hareketi oldu. Semih’ten farklı olarak Caner’in düzelttiği hakemin hatası değil, Dany’nin uyanıklığıydı. Karşılaşmanın 88. Dakikasında sakatlık sebebiyle duran oyunu başlatmak için hakem Halis Özkahya topu Beşiktaş’a verdi. Siyah beyazlıların stoperi Dany kaleciye geri pası kuralını atlatmayı düşündü ama olmadı. Dany, kurallara aykırı bir şekilde topu sektirip havaya kaldırdıktan sonra kafasıyla kaleci Tolga’ya verdi. Halis Özkahya, Dany’nin bu uyanıklığını sarı kartla cezalandırdı ve Fenerbahçe lehine endirekt serbest vuruş verdi. Tolga Zengin’in uzun uzun pozisyon izahını dinledikten topun başına geçen Caner Erkin ise durumdan faydalanmayı reddetti ve “hadi bu da benden olsun” diyerek topu farklı bir şekilde auta attı. Caner’in bu davranışı Beşiktaşlı taraftarlar tarafından da uzun süre alkışlandı.

“Olmaz olsun böyle kiralık ara transfer”
“Ara transfer döneminde futbolcu almak risklidir, kiralık futbol performans vermez” denir ya, işte bu klişe sözler Beşiktaş’ın Dany transferinden sonra tarihe karışabilir. Tomas Sivok’un sakatlanmasıyla stoper arayışına giren siyah beyazlılar, Galatasaray’ın Kamerunlu defans oyuncusu Dany’yi kiralık olarak transfer etti. Gaziantepspor ve Bursaspor maçlarında oynayan Dany, Galatasaray’a karşı Pedro Franco ile birlikte defansın tandeminde forma giydi. Maçın 37’inci dakikasında ceza sahası içinde Veyse Sarı’ya dengesiz giren Dany, penaltı yaptırdı. Selçuk İnan’ın gole çevirdiği penaltı atışıyla Beşiktaş, ikinci sıradaki yerini kaybederken Fenerbahçe ile de puan farkını azaltma şansını da kaçırdı. Kiralık alındığı Galatasaray’a karşı yaptığı hatayla maçın kaybedilmesine neden olan Dany ise eleştirilerin odağındaki isim oldu. Dany forma giydiği 9 maçta Beşiktaş sadece 4 kez sahadan galip ayrılmayı başardı. Ligin bitimine 2 hafta kala da kadro dışı bırakıldı. Dany’nin bu performansından sonra artık, ara transfer döneminde ve üstelik kiralık olarak takıma futbolcu almak isteyen kulüpler iki defa düşünmek zorunda kalacak.

Melo’nun vukuatları
Kariyeri boyunca olduğu gibi Galatasaray’ın Brezilyalısı Felipe Melo, yine vukuatlarıyla sezon boyunca gündemdeki yerini korudu.
Ligin ilk yarısında Olimpiyat Stadında oynanan ve taraftarların sahaya girmesiyle tatil edilen Beşiktaş maçında sezona “hazır” olduğunu gösterdi Melo. 90 artıda Motta’ya sert girdi ve kırmızı kart gördü. Kart sonrası agresifleşen Melo, sahadan çıkarken de formasını çıkartıp tribünlere doğru sallaması sahaya girmeye başlayan taraftarları daha da çileden çıkardı. İkinci Beşiktaş maçında da rahat durmadı Brezilyalı oyuncu. Maçın ardından yaptığı sevinç dansı sosyal medyadan başlamak üzere büyük tepki gördü. Derbilerde gözlerin üzerinde olan oyuncu 6 Nisandaki Fenerbahçe maçında ise kendi adına sezonun en çok konuşulan hareketini yaptı. Emre Belözoğlu’nun kırmızı kart görmesinin ardından Emre’ye uzun uzun çıkarttığı dil ve sahadan kovar gibi saha dışını işaret etmesi derbiden fazla konuşuldu. Brezilyalı bu davranışı nedeniyle Etik Kuruluna sevk edildi ancak Melo’ya herhangi bir ceza çıkmadı. Diğerleri kadar çok büyük yankı uyandırmasa da ligin 32. Haftasında Melo yine sahnedeydi. Galatasaray, Gençlerbirliği karşısında 2-0’dan gelip 3-2 kazandığı maçta Melo, Hakan Aslantaş ile yaşadığı gerginliğin ardından rakibine orta parmağını gösterdi. Ligin 24. Haftasında ise pek alışılmadık bir olay yaşandı. Akhisar Belediyespor maçında bir pozisyonda Melo, hakem Fırat Aydınus’a uzun uzun itiraz etti. Fırat Aydınus dayanamayıp ekranlardan rahat anlaşılabilecek şekilde Melo’ya küfür etti. Maçtan sonra Melo böyle şeylerin olabileceğini söylerken, Fırat Aydınus küfür etmediğini belirtti. Sadece rakiplerle değil takım arkadaşlarıyla da zaman zaman sorun yaşadı. Kasımpaşa maçında bir pozisyonun ardından Ryan Donk ile tartışan Melo’yu takım kaptanı Sabri uzaklaştırmaya çalışsa da nafile. Sabri’yi iten ve sert bir dille uyaran Melo, kendi camiasından da tepki gördü. Başka bir takım arkadaşı olan Gökhan Zan da Melo’dan nasiplendi. Bir pozisyon sonrası tartışan ikiliyi, olay Riera vukuatına dönüşmeden takım arkadaşları ayırdı.
Son olaraksa 31 yaşındaki Brezilyalı, Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’e de yaptı yapacağını ve Türkiye Kupası finalindeki kupa töreninde Demirören’in elini sıkmadı. Yıldırım Demirören, Fenerbahçe derbisinden sonra Melo ile ilgili olarak, “Galatasaray böyle oyuncuları kadrosunda barındırmamalı” demişti.

Timsahta kafalar bozuldu!
Lige istediği gibi başlayamayan Bursaspor’un bu sezon psikolojisi bozuktu. 12. Haftadaki Kasımpaşa maçından önce Batalla krizi çıktı. Teknik direktör Daum’un kendisine saygısızlık yaptığını gerekçe gösteren Arjantinli yıldız Pablo Martin Batalla, maça çıkmayı reddetti. Kadro dışı bırakılan Batalla, Daum çalışmak istemediğini söyledi. Bursaspor’da iyi yönetilemeyen kriz ve kulübün bozulan psikolojisi 19. Haftadaki Galatasaray maçında çok net görüldü. Türk Telekom’da tam anlamıyla bir hüsran yaşayan Bursaspor, 6-0’lık ağır yenilgiye ve sahadaki silik görüntüsüne rağmen ucuz yırttığını söylemek abartı olmaz. Ligin 26. Haftasının ardından da yönetim Christoph Daum ile yollarını ayırdı. Sezonu orta sıralarda bitiren Bursaspor’da 4 buçuk sezon forma giyen ve şampiyonluk yaşayan Batalla ise, devre arasında Türkiye’den ayrıldı. Çin’in Beijing Guoan takımına transfer olan 30 yaşındaki 10 numara, Uzakdoğu’da formda bir sezon geçiriyor. Batalla, 11 maçta attı 6 golle takımının şampiyonluk mücadelesinde önemli rol oynuyor.

“Güzel Adam” Slaven Bilic’in gözyaşları
Süper Lig bu sezon bu güzel futbol adamını daha yakından tanıdı. Hayata bakışı, futbol anlayışı, takımı ve taraftarıyla kurduğu samimi ilişki, saha kenarındaki her anı dolu dolu yaşayan içten haliyle farklı bir teknik adam. O Beşiktaş’a, Beşiktaş da ona çok yakıştı. Sanki Türkiye’de başka bir takımın başına gelseydi böyle bütünleşemezdi, bu uyumlu hal yakalanamazdı gibi geliyor. Ondandır belki de, minik bir Galatasaraylının bile onun yanında kartal pençesi pozu vermekten kendini alamaması. Beşiktaş için fırtınalı geçen sezonda, Hırvat teknik adam Konya’da yine içinden geldiği gibiydi. Ama bu kez sempatik, güler yüzlü ya da bir şeylere kızgın ve hararetli hali değildi kameralara takılan. Lider Fenerbahçe ile oynanacak maç öncesinde Konya deplasmanındaki Beşiktaş, 90 artı 3’te yediği golün ardından 2 puan kaybederken Slaven Bilic de gözünden dökülen yaşlarla birlikte kulübede öylece kalakaldı. Bilic’in gözyaşları, sadece kaybedilen 2 puanın üzüntüsünün sonucu değildi elbette ki. Theofanis Gekas’ın golünden önce topa yapılan elle müdahale ve sezon boyunca Beşiktaş aleyhine yapılan hakem hatalarına isyan noktasıydı bu. Maçtan sonra da kaybetmekten değil, takımın ve oyuncuların haklarının yenilmesinden dolayı bu kadar üzüldüğünü söylüyordu. Sonraki hafta oynanan ve Beşiktaş’ın şampiyonluk iddiasından tamamen koptuğu Fenerbahçe derbisinde ise, Gökhan Gönül’e tüm muzurluğu ile yaptığı taç ataşının yeri konusundaki şaka, Bilic’in rahmetli Vedat Okyar’ın “güzel adam” sınıfına girmeyi fazlasıyla hak ettiğini bir kez daha gösterdi. 

Mousa Sow’un gözyaşları
Futbolda duygular yoğun yaşanır. Başarıda, başarısızlıkta, zaferlerde, hayal kırıklıklarında, Maradona’dan Roberto Baggio’ya, Romario’dan David Beckham’a kadar pek çok yıldız sahada gözyaşlarına hakim olamamıştır. Süper Lig’de de duygusal yapısı ile bilinen Fenerbahçe’nin Senegalli golcüsü Moussa Sow benzer görüntü verdi. Ligin 25.haftasında Kayseri Erciyesspor karşısında 77 gündür gole hasret olan Sow, üst üste yakaladığı net fırsatları gole çeviremeyince gözyaşlarına hakim olamadı. Fenerbahçeli taraftarların Sow’a büyük destek verirken, takım arkadaşları ve Erciyessporlu oyuncular da 28 yaşındaki golcüyü teselli etmeye çalıştı. Morali bozulan Sow’u 86’ıncı dakikada oyundan çıkaran Teknik Direktör Ersun Yanal, futbolcusuna soyunma odasına gidene kadar eşlik etti ve destek oldu. Sonraki hafta Gaziantepspor karşısında 11’de sahaya çıkan Moussa Sow, golünü attı ve gol hasretini sona erdirdi.

İtinayla yabancı kontenjanı delinir?
Türkiye’de yıllardan beri süren tartışmadır yabancı oyuncu kontenjanının ne olması gerektiği konusu. Tartışmalar sürdükçe kontenjan da sürekli olarak değişti. Son olarak 6+2+2 şeklinde olan sınır, yeni sezonla birlikte 5+3 şeklinde olacağı kararı alınmıştı 2 sene öncesinden. Sezon boyunca devamlı gündemdeydi bu durum. Kulüpler Birliği’nde tartışmalar devam ederken 6+2 formülüne doğru bir gidişat söz konusu. Ancak bu süreçler yaşanırken, kulüpler yabancı futbolcu kontenjanıyla centilmenlik sınırlarını zorlayan gayri ahlaki mücadeleye de giriştiler zaman zaman! Bu sezonun en önemli örneği, büyük umutlarla Galatasaray’a transfer edilen ve sakatlanıp sezonu kapatan Bruma’nın boş kontenjanı bulunan Gaziantepspor’a kiralanması oldu. Benzer niyetle, başka örnekler için de denemeler gündemde. Galatasaray’ın genç Bosnalısı İzet Hayroviç’in dayısının Türk olması ya da Beşiktaş’ın transfer listesindeki Aaron Hunt’un eşinin Türk olmasından dolayı bu oyuncuların Türk statüsünde oynatılmak için girişimlerde bulunulacağı dedikoduları söz konusu. 

Kolaysa karanlıkta da gol at görelim!
Statlarda elektriklerin kesilmesi yeni bir olay değil Türkiye’de. Ama kesinti hiçbir zaman, Kardemir Karabükspor - Eskişehirspor maçındaki zamanlamayla yaşanmamıştı. Ligin 30. Haftasında Dr. Necmettin Şeyhoğlu Stadı’nda oynanan mücadelenin 67’nci dakikasında Eskişehirsporlu Necati Ateş, Erkan Zengin’in ara pasıyla tam kaleciyle karşı karşıya kalmıştı ki elektrikler kesildi. Bir anda tüm stat karanlığa bürünürken ender girilen gol pozisyonlarından biri de kesintiye kurban gitmiş oldu. Maçın daha 6. dakikasında stat aydınlatmasının trafosunda yangın çıkmamış ve itfaiye tarafından söndürülmüş olmasaydı bu elektrik kesintisinin bilinçli yapıldığı kanısının uyanma ihtimali yüksek olacaktı hiç kuşkusuz. Elektrik arızası giderildikten sonra karşılaşmaya kaldığı yerden devam edildi ve mücadele golsüz eşitlikle sona erdi. Pozisyonun devamını kimse göremese de pozisyondaki Necati Ateş’in yalancısıyız. 34 yaşındaki golcü, maçtan sonra biraz da espriyle karışık, “vurdum gol oldu ama kimse görmedi” dedi. Karabükspor Teknik Direktörü Tolunay Kafkas, “Bu da benim şansım olsun” derken, Eskişehirspor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam, “Bir gol pozisyonu yakaladık onda da elektrik kesildi” sözleriyle hayıflandı kesilen pozisyonlarına.

Futbol kadınlar ve çocuklara güzel?
Bu sezon Türk futbol tarihinde saha kapatma cezası rekoru kırıldı. 12 kulübün toplam 31 kez sahası kapandı. En fazla cezayı 6 maçla Bursaspor, 5 karşılaşmayla Beşiktaş ve 4 müsabakayla da Trabzonspor aldı. 31 maçta seyircisiz oynama cezası verilince kadınlar ve çocuklar bol bol ücretsiz maça gitti. Saha kapatma cezasında kadınlar ve çocuklara uygulanan pozitif ayrımcılık ilk günden beri çeşitli itirazlarla karşılaştı. Futbol Federasyonu bu uygulamaya yeni sezonda son veriyor. Bu 31 maçtaki cezaların önemli bir kısmı çirkin ve kötü tezahürat ve bu eylemin tekrarlanmasından dolayı verildi. Bu konuda da değişikliğe giden federasyon çirkin ve kötü tezahüratta120 saniye sınırını kaldırdı. Federasyon ayrıca saha kapama yerine çirkin ve kötü tezahüratın geldiği tribünü kapatma yöntemine gitmeyi planlıyor.

Passolig şimdilik kısa sürdü!
Yaklaşık 3 yıldır gündemde olan e-bilet uygulaması yeni sezon beklenmeden apar topar uygulamaya kondu ve Futbol Federasyonu 14 Nisanda e-bilet uygulamasına Passolig kartıyla başladı. Statlarda şiddeti önlemek amacıyla hayata geçirilen Passolig, taraftarlardan büyük tepkiyle karşılaşırken, e-bilet sisteminin ilk uygulandığı maç olan Kayseri Erciyesspor - Trabzonspor karşılaşmasını stattan sadece 285 seyirci izleyebildi. Passolig, başlanmasının üzerinden daha 1 ay geçmeden Ankara 16’ncı Tüketici Mahkemesi, “Tüketici kitlesinin mağduriyetine sebep olmamak için” uygulamanın durdurulmasına hükmetti. Bu karara rağmen TFF e-bilet uygulamasına devam edileceğini açıklarken, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, uygulamanın rafa kaldırılmadığını söyledi.

Hakemler altıya çıktı ama Türk futboluna çare olmadı!
Türk futbolu bu sezon aut çizgisinde görev yapan ilave hakem uygulamasıyla tanıştı. Ancak hakem sayısının 6’ya çıkması çok fazla bir şey değiştirmedi; hakemler ve verdikleri kararlar yine 90 dakikanın en fazla konuşulan unsurları oldu memleket futbol ortamında. Üstelik bu yenilik hakemlerin uygulamalarında standardı kaçırmalarına ve zaman zaman karar karmaşasına düşmelerine neden oldu. Çoğu Süper Lig tecrübesi olmayan ilave hakemler, hataları minimize etmek yerine zaman zaman çoğaltan oldular. Beşiktaş – Bursaspor maçında yarı sahanın ortasındaki Ersan Gülüm’ün kırmızı kartını hakeme bildiren de, Sivasspor – Fenerbahçe maçında birkaç metre yakınındaki pozisyonu göremeyen de, hatta ve hatta Çaykur Rizespor – MP Antalyaspor maçında topun auta çıkıp çıkmadığını da atlayan altıncı hakem oldu. Beklediği verimi alamayan Merkez Hakem Kurulu’nun ise yeni sezonda ilave hakem uygulamasına son vermesi gündemde.

Bildiri savaşları!

2013-2014 sezonu tarih sayfalarına kulüplerin bitmek bilmek bilmeyen karşılıklı bildirileriyle de not düşülecek. Spor medyası en fazla kulüplerin bildirilerine son dakika verdi. Sıcaklığı geçmeden yenisi eklendi. Kulüp muhabirleri bilgisayarlarındaki F5 tuşunu transfer dönemlerinde bile bu kadar yıpratmamıştır. Yaşanan her krizde geceli gündüzlü, saat fark etmeden kulüplerin resmi internet sitelerinden yapılan açıklamalar, jet hızıyla verilen cevaplar, peşi sıra yazılan uzun uzun metinler, sertleşen üsluplar, meydan okumalar... Geçen sezon Tahkim Kurulu, Fenerbahçeli Raul Meireles’in 11 maçlık cezasını 4’e indirdi ve bildiri savaşlarının başladığı olay oldu. Bazen iki, bazen üç bazen de 4 kulübün aynı konuyla ilgili karşılıklı bildirileri yayınladı. Hemen hemen her derbi öncesi ve sonrasında. İlla da futbol olmak zorunda değildi, kadınlar basketbol maçından sonra da alevlenebildi ortam.  
*FourFourTwo Dergisi Haziran 2014 Sayısında Yayınlanmıştır.

25 Haziran 2014 Çarşamba

BU ÇOCUKTA İŞ VAR: ÇAĞLAR SÖYÜNCÜ*

Mevki: Stoper Kulüp: Gümüşordu Yaş: 18
Keşfedilişi
Hemen hemen her çocuk gibi mahalle arasında futbola başlayanlardan. 10 yaşına geldiğinde babası ve eniştesi Menemespor’un yıldızlarına götürüyor ve orada kulüp kariyeri başlıyor. 4 yıl alt yaş kategorilerinde devam eder. Bucaspor ile oynadıkları Akademi Ligi maçında dikkat çeker ve Bucaspor’a transfer olur. Bucaspor’da geçirilen 2 sezonun ardından Seyit Mehmet Özkan ve ekibiyle birlikte Altınordu’ya geçenlerden. Pilot takımlarda geçiyor 2 yılı. Bu sezon Bölgesel Amatör Lig’de Gümüşordu formasıyla başarılı bir sezon geçirdi ve U18 Genç Milli takımına seçildi. Pilot takımlarda başarıyla tamamladığı staj döneminin ardından önümüzdeki sezon PTT 1. Lig’de mücadele edecek Altınordu kadrosuna dahil edildi.

En önemli özellikleri
Lider özellikli bir stoper. Alt yapı yıllarında 3-4 sezon boyunca forvet ve orta saha oynadığı için de top tekniği yüksek. Geriden oyun kurmada ve top kullanmada çok başarılı. Futbol zekası, oyun ve pozisyon bilgisi çok gelişkin. 1.86’lık boyuyla kafa toplarında iyi. Tek hamleci bir stoper değil. Göze çarpan en temel eksiği olan çok çabuk olmamasını da iyi zamanlamasıyla kapatıyor şimdilik. Kuvvetine, oyun zekasına ve tekniğine biraz daha geliştirerek ekleyeceği çabuklukla Türkiye standardının üstünde birinci sınıf stoper olabilir.

Ne dedi?
Amatörden milli takıma seçilmesini çok önemsiyor ve orada kalıcı olmak istiyor. Yeni sezonda BAL’dan 3 lig birden yükselerek PTT 1. Lig kadrosunda olacağından dolayı çok mutlu. “Altınordu’da olduğum için çok şanslıyım. Kendimi her anlamıyla geliştirme şansım var” Kısa vadeli kulüp hedefi ise doğal olarak Altınordu formasıyla Süper Lig’e yükselme mücadelesi vermek. Yeteneklerine ve gelişim potansiyeline çok güveniyor. İddialı hali ise kendine şiar olarak belirlediği Liverpool efsanesi Bill Shankly’nin sözünden de belli. “Birinciysen birincisindir, ikinciysen hiçbir şey”
*FourFourTwo Dergisi Haziran 2014 Sayısında Yayınlanmıştır.

24 Haziran 2014 Salı

Robben, bu kez işini yarım bırakmayacak gibi!*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)
4 yıl önce finalde Iker Cassillas ile karşı karşıya kaldığı 2 pozisyonu da kaçırınca kupa İspanya’ya gitmişti. Bayern Münih’le 2012 Şampiyonlar Ligi finalinde Chealse’ye karşı da benzer senaryo gerçekleşince finallerin kaybedeni olmuştu. Hollandalı olunca da makus talihini kabullenmesi beklenirdi. Ancak geçen yıl Borussia Dortmund ile oynadıkları Şampiyonlar Ligi finalinde sanki inadına ve cevap niteliğinde attığı golle finalleri kaybeden biri olmayı kabullenecek biri olmadığını gösterdi.

Robben kupaya gözünü dikti!
Vardır ya bazıları hani hep fit, hep formda olan. İşte onlardan biri olduğuna şüphe yok, sanki performansı hiç düşmeyecek gibi. Turnuvaya da öyle başladı zaten. İspanya maçında sahanın tozunu attırdı. Hele de Usain Bolt’u bile kıskandıracak deparı ile hiç yokmuş gibi Ramos’u sollaması ve golü niyetini belli ediyordu aslında. Avustralya maçında da minik minik ve pırpır adımlarıyla topu ayağından hiç ayırmadan attığı gol yine harikaydı. Taş gibi vızır vızır koşan Şili karşısında da en fazla zorlayan yine oydu. 3-4 driplingiyle yokladı, sonuncusuyla da golü attırdı. 3 golü, 1 asisti ve form durumuyla Brezilya’daki en etkili isimlerin başında geliyor. Bakalım Güney Afrika’da yarım kalan işin bu kez sonunu getirebilecek mi?

Bir Luis van Gaal takımı!
Pek çoğu Hollanda’nın kadrosundaki isimlere burun kıvırabilir, yeterli bulmayabilir. En azından turnuva öncesi öyleydi. Favoriler arasında kimse saymıyordu onları. Ancak artık karşımızda bir teknik adam takımı, taktik disiplini birinci sınıf olan oyuncu grubu var. İspanya ve Avustralya karşısında çok pozisyon verip zaman zaman zorlansa da takım, Şili maçında o algıyı da kırdı. Hem de bunu Mustafa Denizli’nin final ve şampiyon adayı Şili karşısında yaptı. Topa sahip olma oranı Şili lehine %68’e 32’ydi, tıpkı İspanya maçındaki gibi. Aslında bunun tersi olması beklenirken Van Gaal, topu rakibine yine teslim etti ve bekledi. Tersi olması durumda her takımı parçalamak için saldıran ve rakibinin başına dahi kaldırtmayan Şili’ye karşı sabırlı alan kapattı, oyunu soğutup tempoyu düşük tuttu. Yani Şili’nin yakıcı ateşini aldı, onları uyuşturdu. Stratejisi de tuttu, üstelik Robin van Persie’siz yaptı bunu.

Şilililer zapturapt altında zorlandı!
Avustralya ve İspanya karşısında rakibine nefes aldırmayan Şili, bu kez o akıcılığı ve tempoyu yapamadı. Taktik disiplini üst düzey olan Hollanda alan bırakmayınca, kötü final pasları ve yanlış pas tercihleri fazlaydı. Hele de Alexis Sanchez, arkadaşlarına kızıp kimseye topu vermeyen halı saha futbolcusu gibiydi. Böyle olunca da pozisyona girmekte zorlandılar. Toplam 40 faulün yapıldığı maçta da düşük temponun Şili’ye yaramadığını da görmüş olduk.  Hakem konusunaysa hiç girmeye gerek yok. Gambiyalı Bakary Papa Gassama, Alexis Sanchez’in penaltısının yanı sıra bir sürü yanlış karar verdi ve turnuvanın hakem performansına uygun düdük çaldı.

Son bir not: Sol çizgide oynayan ve kırk yıllık kanat adamı gibi harika bir maç çıkartan Dirk Kuyt, neden dünyanın en saygın oyuncularından biri olduğunu tekrar hatırlattı. Helal!

23 Haziran 2014 Pazartesi

Huzurlarınızda özel bir yetenek: Divock Origi*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)
Marc Wilmots, 23 kişilik kadroya onu aldığında yaptıklarından çok yaşıyla dikkat çekti muhtemelen. 95 doğumlu ve takımın en ufağı çünkü (diğer 95’li Adnan Januzaj’dan bile 2 ay küçük). Lille’de öyle çok da parlak bir sezon geçirmedi aslında. 30 maçın 12’sinde 11 oynadı, genelde sonradan oyuna girdi. Sezonu da 5 golle tamamladı. Elemelerde de hiç süre almadı zaten. Ancak daha şimdiden özel bir yetenek olduğunu gösterdi. Aslında daha ilk maçta oyuna girer girmez çıktığı kafa topunun ardından yaptığı patlayıcı koşuyla dikkatleri çekti. 

Lukaku’nun yeri tehlikede!
İki maçtır önemli teknik adam hamleleri yapan Marc Wilmots, Cezayir karşısında olduğu gibi Rusya maçında da sahada pek görünmeyen Romelu Lukuka’yu hemen hemen aynı dakikada (57-58) kenara aldı. Oyuna giren 19’luk Origi de anında etki etti oyuna. Nijeryalı efsane Nwankwo Kanu’yu andıran klas bileklerinin yanı sıra hızlanma becerisi gibi onu en özel yapan özelliklerini çok iyi kullandı. Hele de golde, Eden Hazard’a topu veriş zamanlaması ile sonrasındaki pozisyon alışındaki zekası ve olgunluğu harikaydı. Ondan nöbetçi golcü yaratma niyetinde değilse eğer Wilmots’un formsuz maçlar çıkaran Lukaku’nun yerini 11’e alması artık beklenebilir. Ancak Origi’nin 65-70 dakikalık Dünya Kupası performansıyla şimdiden kariyerinde önemli mesafe kat ettiği de ortada.

Son bölümlerin takımı!
Yakaladığı özel jenerasyonla ve Avrupa Elemeleri’nde Hırvatistan ile Sırbistan’ı çok zorlanmadan geride bırakınca turnuva öncesi sürpriz favoriler arasında ismi başa yazılanlardan oldu doğal olarak. Cezayir maçının ilk yarısındaki tutuk ve üretkenlikten uzak futbolun epey şaşırtması da ondandı zaten. Neyse ki 60’tan sonra sahada beklenen Belçika vardı. Aslında benzer bir senaryo Rusya karşısında da yaşandı. Halbuki elemelerde kolay ve erken skora gitmişlerdi. Hırvatistan, Sırbistan, Galler ve İskoçya maçlarını ilk yarıda koparmışlardı. Ama Dünya Kupası’nda tam tersi bir durum var, en azından şimdilik. Vitesi son bölümlerde yükseltiyorlar. Bunu yaparken de golde olduğu gibi yeteneklerini her türlü sergiliyorlar. Ancak tam da burada temel bir handikap çıkıyor ortaya. 2’dir maç kazandıran son yarım saatlik performansın daha güçlü takımlar karşısında yetip yetmeyeceği onlar için belirleyici olacak! Öte yandan Eden Hazard, yaptığı asist ve yavaş yavaş artan performansıyla beklentileri karşılamaya başlıyor gibi. Ee kolay değil elbette Jose Mourinho’nun yeni 10 numarası ve lideri olmak! 

Islıklanan Messi’den sevgilerle!

(2014 Dünya Kupası Yazıları)
Messi bu kez galiba biraz kızdı! 
“Arjantin’i yenebiliriz, ancak bunun için mucizeye ihtiyacımız var” diyordu maçtan önce İran’ın Portekizli teknik adım Carlos Queiroz. Az daha o mucizeyi gerçekleştiriyorlardı, hatta yazıya da “Mucizenin adı İran!” başlığını da attırıyorlardı. Ama olmadı. Daha doğrusu Messi öyle olmasına izin vermedi. Galiba birileri süper yıldızı bu kez biraz kızdırdı!

Arjantin’e sistem de fayda etmedi!
Pek alışılmadık bir şekilde Lionel Messi, Bosna Hersek maçından sonra oyun sistemini eleştirince Alejandro Sabella en büyük yıldızına kulak vermiş olacak ki üçlü forvetle çıktı İran karşısına. “Artık gerçek santrfor oldum” diyen Napolili Gonzalo Higuain, Agüero ve Messi’nin arasına girdi,  ilk maçta orta sahadaki etkisiz Maxi Rodrigez’in yerine Fernando Gago 11’de başladı, Angel Di Maria da daha rahat sol kenara çıktı. Ancak ne sistem değişikliği, ne farklı oyuncu tercihleri, ne de sonradan giren taraftarın pek sevdiği Ezequiel Lavezzi ile Rodrigo Palasio ikilisi fayda etti. Fayda etmek bir yana, takımda kımıldama dahi olmadı maç boyunca. Zaman zaman %80’lere varan topa sahip olma oranına rağmen üretkenlik yetersizdi. Temposuz oyunla pozisyona girmekte çok zorlandı Arjantin.

O son ıslıklamayı yapmayacaktınız!
Bosna galibiyetine rağmen tatmin edici olmayan futbolun ardından, İran karşısındaki silik, temposuz ve coşkudan uzak oyun taraftarın tepkisini çekti. Artık kupa bekledikleri Lionel Messi de sahada pek görünmeyince son dakikalarda protestolar en büyük yıldızlarına yöneldi. Yani maçın filmini yapsak adını, “Messi’yi de ıslıklarlarmış!” koyabiliriz rahatlıkla. Ama bu tepki süper solağa epey kızdırmış olacak ki kalan birkaç dakikada niyetini bozdu. Ve 90 artıda klasik ayak içiyle uzak köşeye sert plasesiyle günü kurtardı. Gol sevincindeki donuk yüz ifadesi tribünlere “selamdı” sanki. Arjantin kötü futbola rağmen yine kazandı ve gruptan çıktı. Ancak bu futbolla ve üretkenlikten uzak haliyle işi ileriki turlarda zor olduğu da aşikar.

Mucizenin adı İran olabilirdi!
Evet, tabelada günün kaybedeni oldu belki ama gönüllerin kazananı oldu hiç şüphesiz. Mucizeye gerçekten çok yaklaştılar. İran’ın sahadaki en iyilerinden Ashkan Dejagah ve Reza Ghoochannejhad’ın kaçırdıkları iki pozisyon vardı ki mucizenin ucuna kadar sokuldular. Kaçan gollere ne kadar hayıflansalar yeridir yani. Ama yine de, Arjantin’i yenememiş olsalar da, elbette ki 98’deki ABD galibiyeti kadar anlamlı olmasa da, oynanan futbol ve verilen mücadele İran tarihinin unutulmazları arasına girmeyi fazlasıyla hak etti.

O ŞİMDİ NEREDE? ÖNDER TURACI *

(ŞANLIURFASPOR)

10 yıl önce Standard Liege’den Fenerbahçe’ye transfer olduğunda henüz 23 yaşındaydı. Geldiği ilk sezon 30’un üzerinde maç oynadı ve sarı lacivertlilerin lig şampiyonluğunda önemli pay sahibi oldu. 6 sezon kaldığı Fenerbahçe’yle de toplam 2 şampiyonluk, 1’er kez de Türkiye Kupası ve Süper Kupa zaferi yaşadı. Özellikle ilk 3-4 sezonu boyunca A Milli takımda oynaması gündemde geldi ancak Belçika Ümit Milli takımında forma giydiği için o şansı yakalayamadı. FIFA’nın çift pasaportlu oyuncuların milli takım seçme konusundaki yaş sınırlaması kaldırılması sonrasında Milli Takımda oynamasının önünde engel kalmadı.

Ancak Fatih Terim tarafından Ukrayna ile oynanan hazırlık maçı dışında da ay yıldızlı forma için davet edilmedi. 2008 ile birlikte Fenerbahçe’de oynadığı maç sayısı düşmeye başladı ve 2010’da iyi bir sezon geçireceği Kayserspor’a transfer oldu. Sonraki sezonun ilk yarısını boş geçirdikten sonra devre arasında lig düşerek Göztepe’ye gitti. Sarı kırmızılılarda beklentileri karşılamakta zorlandı ve kadro dışı kaldı. 2012-2013 sezonunu boş geçirdi. Futboldan tamamen kopması beklenirken 2. Lig takımlarından Sarıyer’de sahalara döndü. Epey süre aldı ve devre arasında lig yükselerek PTT 1. Lig takımlarından Şanlıufraspor’a transfer oldu. Artık 33 yaşında ve futboldan uzak kaldığı dönemler onu epey geriye atmış. Ancak birkaç sezon daha kendine alt liglerde yer bulacaktır. 
*FourFourTwo Dergisi Haziran 2014 Sayısında Yayınlanmıştır.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Karşımızda yeni favori: Kosta Rika*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)
Hem Uruguay hem de İtalya karşısındaki harika takımı görünce artık rahatlıkla ve elimizi korkak alıştırmadan turnuvanın en önemli favorileri arasına yazabiliriz Kosta Rika’yı.
Tarihin en özel ve renkli turnuvalarından biri olacağını daha ilk maçlardan belli olmuştu Brezilya 2014’ün. Bunda Kosta Rika da payına düşeni şimdiden fazlasıyla yaptı. Ancak bununla yetinecek gibi değiller, hem de hiç.

Defansta 5-4-1, hücumda 3-4-3!
3’lü savunmanın dünya futboluna tam anlamıyla tekrar geri döndüğünün ilanı olan kupada Şili’yle birlikte en başarılı uygulayıcısı oldu Kosta Rika. Geancarlo Gonzalez, Michael Umana ve Oscar Duarte üçlüsü bunun için yaratılmış gibi. Pozisyon alışları ve uyumları harika. İtalya’yı düşürdükleri 11 ofsayt tesadüf değil. Suarez’siz Uruguay’ı bile 6 kez ofsayta düşürdüler. Junior Diaz ile Cristian Gamboa yeri geldiğinde en takoz ve çakılı bek gibi defans yapıyor, yeri geldiğinde de en kral açık gibi hücum katkısı veriyor. Diaz, Angel di Mariavari asistiyle Ruiz’e golü attırdı. Orta sahadaki Borges-Tejeda bir Pirlo değiller ama her pozisyonda üçgeni kuran, boşa çıkan, pası da hızlı yapan ikili. Tempoyu gerekli gördükleri zaman yükseltip düşürdüler. Andrea Pirlo’yu bile öyle bir etkisiz bıraktılar ki, “başbakan” klas tek toplarını anca geri orta sahanın oralarda yapabildi birkaç kez.

Süper 3’lü: Bolanos-Campbell-Ruiz
İlk maçta Arsen Wenger’e Arsenal için hazır olduğunun mesajını veren Joel Campbell, İtalya karşısında bu kez pivot ve savaşçı santrfor rolüne soyundu. Onu da çok iyi yaptı. Barzagli-Chiellini gibi iki sert ve fizikli stoperle iyi boğuştu, hiç geri adım atmadı, arkadan gelenlere alan yarattı. Campbell ortalığı oyalarken iki ters ayaklı, İtalya defansının dengesini altüst etti. Ruiz ve Bolanos her topu aldıklarında çizgiye inmekten ziyade ters ayak avantajıyla içeriye sokulup şut yokladılar, kısa orta fırsatı aradılar.

Bu daha başlangıç!
Jorge Luis Pinto’un ekibi Uruguay maçının bir tesadüf ya da günlük bir performans sonucu olmadığını gösterdi. Göstermekten de öte, sonraki turlar için de her takımın başına bela olabileceklerini kanıtladılar. Olgun, sabırlı ve sonuç almasını bilen oyunları aslında, sadece grupta sürpriz yapan ve turnuvaya renk katan “sürpriz” bir takım olmanın da ötesine geçebileceklerinin habercisi gibi. Bunu başarabilmek için de coşkulu, başarıya aç ve kendini kanıtlamak isteyen yetenekli ayakları fazlasıyla yeter de artar!
 *http://fourfourtwo.com.tr/2014/06/20/karsimizda-yeni-favori-kosta-rika/

18 Haziran 2014 Çarşamba

Neredeyse şüpheleniyorduk jenerasyonun karatından!*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)
Az daha şüphe ediyorduk jenerasyonun karatından!
Hazard, Kompany, Courtois, Dembele, Fellaini, Lukaku, de Bruyne, Witsel gibi bir jenerasyon yakalayınca ve Avrupa Elemelerinde Hırvatistan’a, Sırbistan’a fark atarak Dünya Kupası’na gelince doğal olarak jenerasyon “altın” etiketini aldı. Ancak beklentinin en yüksek başaltı takımlardan biri olarak öyle bir ilk yarı oynadı ki, hayal kırıklığına hazırladı hepimizi. İlk yarıda topa %70 oranında sahipti, ancak üretkenlik sıfırdı. Bunda Cezayir’in harika alan savunmasının da payı büyük elbette. 4’lü defansın önündeki 4’lü blok ile uyumu Jose Mourinho’yu kıskandıracak türdendi.

Futbol kötü ama özgüven yerinde!
Belçika’daki aşırı düşük tempo ve her topu alanı televizyonunun başındaki bizler gibi ne yapacağının izlenmesi şaşırttı. Topa sahipken yardımlaşma ve pasa görünme ara ki bulasın. Haliyle de hücumda oyun tıkandı. Ancak kötü futbolun sürdüğü bu dakikalarda oyuncuların özgüveni ve rahatlığı dikkat çekiciydi, hatta biraz da sinir edici! Sanırsınız son iki kupanın şampiyonu! Ancak bu özgüvenli halini büyük artı olarak Belçika’nın hanesine yazmak gerek, ileriki maçlarda hayat kurtarır.

Wilmots’tan Mourinhovari hareketler!
Kenarda takımını tanımakta bizim kadar şaşkın görünen Marc Wilmots, ilk müdahaleyi devrede yaptı. Galibiyet golünü getiren Dries Mertens, hali sahada olsa çekilmez bir futbol oynayan Nacer Chadli’nin yerine girdi. Minik minik kımıldanma Wilmots’a yetmemiş olacak gibi Jose Mourinho’dan alıştığımız peş peşe değişikliklere gitti. Önce müthiş bir patlayıcılık örneği gösteren 95’li santrfor Divock Origi’yi aldı oyuna. 66’da kafaya çıktığı pozisyondaki deparı, bir anda getirdiği hareketlilik ve yarattığı algıyla 58 dakika sahada hayalet gibi dolaşan Lukaku’yu kendine getirmiş midir bilinmez ama sonraki maçlar için ciddi bir aday olduğu kesin.

Ve Fellaini oyuna girer!
Wilmots son değişikliğiyle de maçı değiştiren hamleyi yaptı. Ve bu andan sonra tam anlamıyla altın jenerasyon olduğunu hatırlayan takım, hücumda ne kadar üretken, ne kadar tehlikeli ve korkutucu olabileceğini gösterdi. Kötü Manchester United’in kötülerinden olan Marouane Fellaini, klasik kafa gollerinden birini attı. İstekli ve formda göründü, sanki kulübede kalmayacak gibi.

Az daha rekor geliyordu!

Maçı anlatan Birol Reçber’in de birkaç defa tekrar ettiği gibi Cezayir az daha istemediği bir rekora imza atıyordu. 517 dakika boyunca gol atamayan Bolivya’nın rekorunu kırmaya dakikalar kala Valencia’lı Sofiane Feghouli penaltıdan yetişti. Çok iyi bir savunma takımı görüntüsü veren Cezayir, Kosta Rika kadar olmasa da bıraktığı hoş etkisini sonuca taşıyabilirdi. Valid Halilhodzic hoca değişikliklere cevap vermekte gecikmeseydi belki yapabilirdi de. 

17 Haziran 2014 Salı

Müller gibi santrforun olsun, varsın gitsin sahte olsun!*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)
Pep Guardiola’nın pek sevdiği, Vicente del Bosque’nin yeni yeni vazgeçmeye çalıştığı santrforsuz, daha doğrusu gerçek santrforsuz sistemi turnuvada en iyi uygulayan takımın Almanya olduğunu bir kez daha gördük. Kırk yıllık derin oyun kurucu gibi orta sahada kasım kasım kasılan ama işini de çok iyi yapan Philip Lahm dışında Khedira, Kroos, Mesut, Götze ve tabi ki Müller’den oluşan 5’li sırasıyla santrforun sahtesine büründü. Penaltıyı yaptırdığı pozisyonda 1,70’lik Mario Götze kral pivot santrforları kıskandırmıştır.  Asıl görevi olarak birinci sahte santrfor olan Thomas Müller işini çok iyi yaptı. Yakaladığını attı. Hatta üçüncü goldeki beleşçiliği ve fırsatçılığıyla, 40 yıl önce kupayı getiren Gerd Müller’e selam gönderdi sanki. Bu arada maçın yıldızı değildi belki ama form durumu merak edilen Mesut Özil de Arsenal’deki sorunlu ikinci devreyi geride bırakmış gibi göründü.

Defanslar evlere şenlik!
Özellikle ilk yarı tam anlamıyla pişti gibiydi. Pozisyonlara sanki anlaşılmışçasına ve sırasıyla 4-5’er kez karşılıklı girildi. Ama aradaki fark, Almanya bunlardan 4 tanesini gole çevirince ortaya çıktı. İki takımın savunması için “evlere şenlik” ifadesini rahatlıkla kullanabiliriz. Defans önü savunma da stoperlerin merkezi de çok rahat geçildi iki takım tarafından. Biz izleyenler açısından keyfimize değecek yoktu gerçi ama bu savunma hataları ve boşlukları iki takımın da başına dert açacak gibi görünüyor. Bu maçta kısa çöpü Portekiz çekmiş oldu, ama tersinin de olması işten bile değildi. Skor aldatmasın.

Çare Schweinsteiger!
Her zamanki gibi hızlı paslaşan, üçgenleri çabuk kuran ve iyi yardımlaşan Low’ün takımı hücumda pozisyona girmekte ve gol bulmakta zorlanmıyor, zorlanmayacak gibi. Ama asıl problem arka tarafta çıkacak gibi. Hele de şampiyonluk için gelen bir takım olarak, hiç yokmuş gibi geçilen orta sahası ve kolay delinen defans merkezine çare bulamazsa turnuvanın güzel futbol oynayan ancak erken eleneni olabilir. 10 kişiyken bile Portekiz’in bulduğu pozisyonlar hiç yabana atılacak gibi değildi. Almanlarda çözüm için çok düşünmeye gerek yok elbette ki; Bastian Schweinsteiger dönecek dertler bitecek!

İlla da kırmızı kart!
Penaltıda son adam olmasına rağmen Joao Pereira’yı atmadı Sırp hakem Milorad Mazic, ama kısmet Pepe’yeymiş! 2-0’dan sonra klasik olarak eli-kolu-dirseği rahat durmayan Pepe, Müller ile girdiği mücadele ve münakaşanın ardından kırmızı kart gördü. Olayın içindekinin sicili epey bozuk olunca hakem de biraz kanaat notu kullanarak Pepe’yi attı gibi sanki.

Küstüm oynamıyorum!
Portekiz’in tek adam takımı olmasını sağlayan, en azından o imajın sebebi Ronaldo, yenen gollerden ve Pepe’nin atılmasından sonra devre arasına giderken kaptanlık pazubandını çıkartıp kulübeye bıraktı. Hayal kırıklığı yüzünden çok rahat okunan Ronaldo, ikinci yarıda sahadaydı ama coşkusu ve isteğinden uzaktı. Almanya’nın Portekiz’i yenmesi beklenen bir şeydi belki ama böyle bir mağlubiyet Ronaldo ve arkadaşlarını fazlaca etkilemiş gibi göründü. Üstelik de adale sakatlığından Hugo Almeida ve Fabio Coentrao’yu kaybetmiş olabilirler. Gerçi Almeida’nın sakatlığı Ronaldo ve Nani’ye daha uygun olan Eder’e fırsat yaratabilir. Ama yine de çabuk toparlanmazlarsa sonraki maçlarda başlarına iş alabilirler. 

16 Haziran 2014 Pazartesi

Oh be, nihayet sıkıcı bir maç!*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)
Öyle bir başladı ki turnuva, ilk 3 günde oynanan maçlar bile Brezilya 2014’ü tarihin en keyifli turnuvalardan biri yapmaya yetti de arttı.
Öyle olunca, herkesi bir anda Kosta Rika’lı yapan Uruguay – Kosta Rika maçının da etkisi daha geçmemişken benzer bir tat bekleniyordu İsviçre – Ekvador’dan, ama nafile.

Alçaklar Ekvador’a göre değil!
Hadi Ekvador rakım farkına kurban gitti diyelim. 3 bin metreye yakın rakımdan bin metre civarına inmesi Ekvador’u etkilemiştir muhakkak. Ki sahadaki daha hareketli olan taraftı, bir de öne geçince geriye çekilmesi normal karşılanabilir. Ekvador elemelerde evinde oynadığı 8 maçın 7’sini kazanmasında bu yükseklik farkının payı büyük elbette.

İsviçre’nin kayıp yıldızları!
Peki, Gökhan İnler’li, Ricardo Rodriguez’li, Valon Behrami’li, Xherdan Shaqiri’li, Granit Xhaka’lı ve Josip Drmic’li İsviçre’ye ne demeli! Oyuna aldığı iki oyuncu da gol atıp galibiyeti getirse de Ottmar Hitzfeld’i de hiç saymıyoruz!
Oynadığı son 18 maçtan sadece birini kaybeden bir takım olarak turnuvaya gelen İsviçre, galiba fazlaca özgüvenli çıktı Ekvador karşısına. Bu kadar dağınık bir görüntü beklenmiyordu kendilerinden. İkinci yarı biraz hareketlenip ve oyun temposu artsa da İsviçre için genel görüntüyü değiştirmeye yetmedi. 60’tan sonra karşılıklı yakalanan pozisyonlar beceriden ziyade iki takımın da oyun disiplinini kaybetmesiyle ilgiliydi. Yani maçı Ömer Üründül yorumlasaydı eğer, haklı olarak epey laf ederdi “bloklar arasındaki bağlantılara”. Hele de İsviçre’nin yediği gol turnuvaya iddialı gelen takım için kötü bir sinyal verdi. Sanki Heroes dizisindeki Hiro Nakamura’nın sık sık yaptığı gibi, bir anda herkes dondurdu ve Enner Valencia kafayı vurdu. Pozisyonda Ekvador’un 5 adamına İsviçre 9 kişiyle önlem alamamasına da hiç girmeyelim.

Piyangodan gelen gol!
Ekvador tam golü atıyordu ve sürprizi yapıyordu ki, dönen topta performansıyla hayal kırıklığı yaratan Josip Drmic’in yerine giren Haris Seferovic 90 artı 3’te günü kurtardı. Hadi bakalım, bugünlük ve bir maçlık “kazanan haklıdır” diyelim. Ancak İsviçre’nin bu düşük temposu, dağınık görüntüsü ve yıldızlarının formsuzluğu devam ederse gruptan çıksa da çok ileriye gitmesi zor görünüyor.   
Son bir not: Özbek hakem Ravshan Irmatov da turnuvadaki meslektaşlarına uymayı ihmal etmedi ve ilk yarının sonunda Felipe Caicedo’ya yapılan penaltıyı atladı.

15 Haziran 2014 Pazar

Marcelo Bielsa’ya saygılarla!*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)

Hollanda’nın 5-1’lik İspanya hezimetinin etkisi devam ederken, Ivan Zamorano’nun, Salvador Allende’nin, Victor Jara’nın, Pablo Neruda’nın ve elbetteki Marcelo Bielsa’nın hatırı ve mirası için “Şiliciler” usulcacık “venceremos” demek için gece yarısından sonra ekran başına geçti. Hazır da ortalık sessizleşip sakinleşince Şili’nin maçı ilaç gibi geldi!

Bielsa’nın mirası!
2010’da 2. Turda elenirken, futbol dehası Marcelo Bielsa’nın Şili’si harika futbolu ve güzel takımıyla yarım da olsa hoş bir tat bırakmıştı futbol severlerin damağında.
Kısa bir bocalamadan sonra hemşerisi ve futbol takipçisi Jorge Sampaoli’yle birlikte Şili, tekrar o takım haline büründü. Bielsa’nın mirasını iyi değerlendiren Sampaoli’nin Şili’si turnuvaya da rahat başladı.

Her an saldırı!
Temel stratejisi nefes aldırmadan pres ve topu alır almaz direkt atak olan Şili’nin oyuncu grubu da buna çok uygun. Top rakipteyken bunaltıcı, bıktırıcı, bezdirici bir pres, topa sahip olunca da en fazla 2 kısa pas ve karşı kaleye adeta saldırıya geçiş. Arturo Vidal, Alexis Sanchez, Mauricio Isla, Eugenio Mena, Marcelo Diaz, Charles Aranguiz, Eduardo Vargas’tan oluşan oyuncu grubu çok yüksek tempo ve devamlılıkla koşabiliyor, hızlı pası yapabiliyor. Avustralya’nın da başını kaldırtmadılar zaten. 2-0’ı bulduktan sonra biraz durdular ki bu onlara yarayan bir şey değil, golü yediler, zaman zaman oyuna ortak bile ettiler Avustralya’yı. Ancak yetenekli yıldızları, yüksek temposu, hızlı paslaşmaları ve atağa çıkmalarıyla Hollanda’nın İspanya’yı hem de 5 golle yenmesiyle işlerin iyice karıştığı grupta çıkmaya çok güçlü bir aday olduğunu gösterdi. Hatta ikinci olarak gruptan çıkarsa, 2. Turdaki muhtemel Brezilya eşleşmesinde 2010’un rövanşını alma şansları da olacak.

Şilili Rui Costa: Jorge Valdivia
Vidal, Vargas ve Sanchez gibi büyük isimler dahil Şili vızır vızır çalışkan ve koşan bir takım halini alırken, Palmeiras’lı Jorge Valdivia sahadaki aklıselim rolünde. Oyun tarzıyla, hatta saçları ve görünüşüyle Portekiz’in özel yeteneklerinden Rui Costa’yı andırıyor. Solak olmayı fazlasıyla hak eden sağ ayaklı yetenekler sınıfına yazabiliriz rahatlıkla. Onunla birlikte Şili daha da tehlikeli ve korkutucu bir takım halini alıyor. Avustralya karşısında kısa ve hızlı al-ver paslarını harika yaptı, klas ters toplar attı. Kaleci hatasını da görmezden gelirsek güzel de bir gol attı.

Çılgın çılgın Kolombiya!*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)
“Ah bir de Radamel Falcao olsaydı!” hayıflanması yapmadan Kolombiya yazısına başlamak ayıp olurdu. Gol atsa da asla bir Falcao olmayan Teofilo Gutierrez’in temposuz ve hareketsiz halini gördükçe turnuva sonuna kadar bol bol ah-vah çekebiliriz Kolombiya adına. River Plate’e gidince biraz kımıldasa da Trabzonspor’daki uyuşuk haliyle alternatifsizliğin keyfini çıkarıyor galiba. Belli ki Jackson Martines onu pek tedirgin etmiyor.

Çılgın çılgın gol sevinci!
Biz beşinci dakikadaki gol sevincinde anlamış olduk ama Kolombiya, oyuncusuyla, kulübesiyle, taraftarıyla bildiğin eğlenmeye gelmiş Brezilya’ya. 3-5 yıl önce popüler olan Apaçi dansını bile kıskandıracak bir sevinç kutlaması gördük. Biraz saçma, biraz şuursuzca ama sonuna kadar sevimli, keyifli ve hesapsızca. Yani “çılgın çılgın” gol sevinci tamamdır, yeni sezonda liglerde görmeye hazırlanalım. Tabi maçta bir de harika tribünler vardı. Ev sahibi Brezilya dahil Kolombiyalılar açık ara en coşkulu, eğlenceli ve turnuvanın keyfini sonuna çıkaracak gibi görünüyorlar. 

İtalyan işi gol!
Maça başlamalarıyla oyun üstünlüğünü almaları ve ardından golü bulmaları bir oldu. 11’deki 6 oyuncu İtalya’dan olunca, asist de gol de Seri A patentlilerden gelmesi normal sayılır. Fiorentina’lı Juan Cuadrado getirdi, devre arasında West Ham’a giden Napoli’li Pablo Armero attı. Eğlenelim derken arada Yunanistan’a pozisyon da verdiler, hatta bizim Theofanis Gekas’ın oyundan çıkarayak golü atıyordu. Ama keyiflerini bozmadı bu direkten dönen top. Sahada pek gözükmeyen, hatta maçı anlatan Birol Reçber’in eski tanıdık torpiliyle ismini birkaç kez fazladan saymasa sahada olduğunu unutacağımız Teofilo Gutierrez, Mario Jardel familyasından olduğunu hatırlattı ve golünü attı. Avrupa’nın en iyi 10 numaralarından biri olma yolunda ilerleyen James Rodriguez’in formsuz bir maç çıkarmasına karşın Kolombiya, gruptan çıkma adına iyi başlamış oldu. 23 yaşına rağmen kariyerine 1 Arjantin, 3 de Portekiz ligi şampiyonluğu sığdıran James Rodriguez’in 90 artı 3’te attığı gol moral olmuştur kendisine, zira Falcao’suz Kolombiya’nın sonraki maçlarda ona daha çok ihtiyacı olacağı kesin.

Yunanistan’a kura çekimi de fayda etmedi!

Belçika, Rusya, Cezayir ve Güney Kore’nin yer aldığı H Grubuyla birlikte turnuvanın en denk güçlerin olduğu grupta olmasını Yunanistan iyi değerlendirebilecek sinyaller vermedi. Fildişi, Japonya ve Kolombiya’ya göre epey geride görünüyor. Samaras, Kone, Mitroglou gibi isimlere rağmen sadece 15 dakika oynayan 37’lik Giorgios Karagounis’un en yaratıcı ayaklara sahip oyuncu olması Yunanistan’ın durumu özetliyor. 

Gol çizgisi teknolojisi tamam da, ya hakem teknolojisi ne olacak!*

(2014 Dünya Kupası Yazıları)

Görmemişin teknolojisi olmuş, her golden sonra gösterip durmuş desek abartmış olmayız. Dünya Kupalarında İngilizlerin başına iki kez çizgi kazası gelince (1966 lehlerine, 2010 aleyhlerine) topun çizgiyi geçip geçmediği tartışmalarına FIFA “dur” demeye karar verdi. Ve nihayet yıllardan beri sorun olan konuya futbolu yönetenler çare buldu. Gol çizgisi teknolojisi Dünya Kupası’nda uygulanmaya kondu ve dertler bitti!

Anladık canım, teknoloji güzel çalışıyor!
Kale çizgisini görecek şekilde yerleştirilen 7 kameralı özel sistem, topun çizgiyi geçtiği anın saniyesinde hakeme sinyal gönderecek şekilde çalışıyor. Böylece zaman kaybının da önüne geçilmiş oldu bu uygulamayla. Yayıncı kuruluş da sağolsun, her golden sonra, tenisten aşina olunan grafik animasyonuyla golü, daha doğrusu topun çizgiyi geçip geçmediğini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekildi ekrana taşıyor. Meksika – Kamerun maçında ağlara giden 3 top gol değeri kazanmayınca, çizgi teknolojisi ekrana verilemedi diye insanın içi cız etmedi değil yani. Neyse ki Oribe Peralta golü attı da dünya harikası teknolojiyi tekrar gördük.

Ofsayda da mı teknoloji olsa acaba!
İlk iki günde daha gol çizgisi teknoloji konusundaki endişeler hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde giderildi, ancak hakemlerin turnuvaya başlangıcı teknoloji kadar başarılı olmadı.
Açılış maçında Japon hakem Yuichi Nishimura, Brezilya’ya verdiği penaltı ve Oscar’ın golünden önce Ivan Rakitic’e yapılan faulu atlamasıyla skora etki eden hatalar yaptı. Hatalar bununla kalsaydı Nishimura’nın kararları ev sahibi kontenjanına yorulabilirdi belki de! Ama ikinci gün maçlarındaki görüntü değişmedi. Meksika’nın Giovani dos Santos ile attığı iki nizami golün bayrağa takıldı. Hollanda – İspanya maçında da finali yönetmeye aday Nicola Rizzoli’nin Stefan de Vrij’in golünden önce Robin van Persie’nin Iker Casillas’a bariz faulünü atlaması hakemler açısından turnuva gidişatına dair önemli işaretler verdi.