26 Ocak 2013 Cumartesi

Fenerbahçe takım olma yolunda ilerlerken, kötü futbola devam ediyor*


Liderin 5 puan gerisinde haftaya giren Fenerbahçe’de Aykut Kocaman, artık alışılageldiği üzere yine temkinli, kontrollü ve defansif tedbirlerin fazlasıyla alındığı bir kadroyla çıktı Gaziantep deplasmanına.
Mehmet Topal, Meireles, Mehmet Topuz ve Cristian’dan oluşan net bir savunma orta sahası. Büyük bir takımda ya da şampiyonluğa oynayan bir takımda bu dörtlüden sadece ikisinin sahada olması beklenir. Önde ise Sow ve onu destekleyen Kuyt. Yani kısaca Kocaman’ın planını, “önce durdurup, ardından fırsat olursa, atıp kazanmak” olarak özetlersek haksızlık yapmış olmayız. Bu oyun tarzını beğenip beğenmemek herkeze göre değişir elbet. Bu ayrı bir konu, sonuçta Aykut Kocaman’ın tercihidir ve saygı duymak lazım! Ama en azından bu oyunu uygulayabilse Fenerbahçe, yani bari sonuca gitse ya da bu strateji biraz tutsa eleştiriler bir yerde dururdu belki. Ama o da olmuyor; takım pozisyona girmekte zorlanırken, kalesindeki tehlikeler de eksik olmuyor.


90 dakikanın analizi...

Rakip Süper Lig’in en problemli kulüplerinden biri. Sezon başından beri ciddi parasal sorunlarla boğuşuyor Gaziantepspor. Futbolcular aylardır doğru dürüst para almadan oynuyor. Bu tabloda beraberliğe daha çok ihtiyacı olan taraf Gaziantepspor’du, ama rakibinin aksine Hikmet Karaman Cenk Tosun, Turgut Doğan ve Sernas gibi 3 tane net forvetle çıktı sahaya.
İlk yarıda oyun üstünlüğünü bir türlü alamayan Fenerbahçe’de, hücuma dönük oynayan Cristian kötü oynadı ve dolayısıyla çok etkisiz kaldı. Arzulu oyununa ve rakibini zorlamasına rağmen Mehmet Topuz da çok verimli olmadı. Kuyt her zamanki gibi çalışkandı, ama yalnız kalınca top kayıpları fazla oldu. Tek gol ümidi Sow ise çok yalnız kaldı ve yine extrem vuruş denemelerinin ötesine geçemedi. Bu arada söylemeden geçmek olmaz; Sow rövaşata girişimlerini abartamaya başladı artık. Yarım metre yükseklikteki topa da rövaşata yapıyor.
Ortada ve temposuz devam eden maçta pozisyonlara giren Karaman’ın ekibi oldu. 32’de yeni transfer Litvanyalı Darvydas Sernas %100 net pozisyonu kaçırdı ama 42’deki kontrada golü attı. İlk yarı 1-0 biterken, Fenerbahçe pozisyona girmekte zorlandı ve dağınık bir görüntü verdi.


“Nöbetçi Golcü”nün girmesi dengeleri değiştirdi!

İkinci yarıya çıkarken Kocaman, Orhan Şam’ın yerine küskün dönemini geride bırakan Semih Şentürk’ü oyuna aldı. Topuz sağ beke, Semih santrafora, Kuyt ile Sow ise ön kenarlara geçti. Semih girer girmez ceza sahasında ite kaka 1-2 karambol yarattı ve defansın dengesini hemen bozdu.
Kamil Ocak’taki kırılma dakikası hiç kuşkusuz 54’tü. Kontra atakta Cenk Tosun, maçı bitirebilirdi ama bomboş Medunjanin’e vermedi ve çok kötü bir vuruş tercihi yaptı. Her topun, her atağın ne kadar değerli olduğunu unutmamak lazım. Cenk Tosun’un yanlış tercihinin bedeli takımı için ağır oldu. Ve bu pozisyondan 10 dakika sonra Sow, üst sınıf bir golcü olduğunu yine gösterdi. Sırtı kaleye dönük ve üstelik markaj altındayken, neredeyse 180 derecelik bir açıyla tekte yaptığı süper gol vuruşuyla Fenerbahçe’yi maça ortak etti. Moral bulan Fenerbahçe bu dakikadan sonra daha istekli oynamaya başladı.
75’ten sonra iki takımda da bloklar iyice bölündü. Fenerbahçe’de 6 oyuncu defansta kalırken,  4 futbolcu da önde kaldı. Defanstaki 6’lı çıkmadı, öndeki 4’lü fazla geri gelmedi. Gaziantepspor ise Turgut Doğan’ın taşıdığı toplarla fırsatlar yakaladı ama final paslarını iyi yapamadı. Bomboş kalan orta sahayı iki takım da rahat geçmeye başladı. Bu dakikalarda pozisyon arayan, orta sahaya yardım eden ve geriye gelip top çıkartan Semih Şentürk 82’nci dakikada, EURO 2008’deki unutulmaz Hırvatistan maçını andıran bir vuruşla golü attı. Bu golle Fenerbahçe, kötü futboluna rağmen kazandı ve önemli bir deplasmanı geride bıraktı.


Adım adım takım olmaya doğru!

Aykut Kocaman’ın istifasından dönüş sürecinde futbolcuların aldığı sorumluluk, Kupa’daki Bursaspor maçında gol atan 18’lik Beykan Şimşek’in omuzlara alınması, 1 buçuk yıldır Kocaman ile sorunlar yaşayan ve küskünleri oynayan Semih Şentürk’ün dönüşü takım içinde havanın iyiye gittiğini bize anlatan göstergelerden. Kötü futbol oynadığı ve 2-0 yenik duruma düştüğü Elazığspor maçında geri dönmesi, Antep maçındaki kötü ilk yarının ardından maça asılması takım olgusunun sonuçlarıdır. Eğer böyle giderse, yani Fenerbahçe takım olma yolunda ilerlerse, sarı lacivertlilerin şampiyonluk yarışında en büyük kazancı olacak. Tabii ki bu her şey yolunda demek değildir! Fenerbahçe’nin kötü oynadığı bariz ortadayken, “işler yolunda” demek saçma olur. Zaten Aykut Kocaman’ın oyun anlayışı ve kendi oluşturduğu mevcut kadro yapısından etkili, maça hükmeden ve göze hoş gelen bir futbol beklememek lazım. Bu durumun değişmesi de ancak Alex gibi (Belhanda buna uygun bir oyuncu) yetenekleri, formu ve skora yaptığı doğrudan etkiyle Kocaman’ı zorlayarak, takımın oyun karakterini değiştirebilir (değiştirtebilir).  

Mustafa Kamil Abitoğlu penaltıyı atladı!

İkinci yarıda Egemen’in Cenk’i düşürmesini hakem Mustafa Kamil Abitoğlu penaltıya değer görmedi. Abitoğlu, sahanın herhangi bir yerinde kesin olarak faul çalacağı pozisyonda penaltıyı vermedi. Genel olarak vasat bir maç yöneten Abitoğlu, maçın sonucuna etki etti.

*http://spor.internethaber.com'da yayınlandı.

18 Ocak 2013 Cuma

Galatasaray’da kötü futbol ve sorunlar devam ediyor*



Süper Lig’de lider ve Şampiyonlar Ligi’nde son 16’da olan Galatasaray, sezonun en kötü maçlarından birini oynadı ve ikinci yarıya hiç mi hiç hazır olmadığını gösterdi.
Heyecansız, kazanma arzusundan yoksun, rakibine karşı koymaya takati olmayan bir Galatasaray! Sezon başından beri bir türlü oturmayan takım ritmi ve geçen seneyi aratan form durumu. Böyle olunca Lig’in “en olgun oyuncu grubuna” sahip takımlardan biri olan Kasımpaşa karşısında tutunmak mümkün olamaz tabii ki! Hele de 70’ten sonra sahada silikleşen bir takıma dönüşen Galatasaray, farktan kurtuldu. İkinci yarının ilk maçı olmasının verdiği tutukluk olmasaydı Kasımpaşa, muhtemelen çok daha farklı bir galibiyet alabilirdi.


90 dakikanın analizi...

Sahaya çıkan kadrolara baktığımızda Şota’nın planı, Uche ve İbricic dışında ama Özer ve Viunez’in dahil olduğu 8’li bloğu topun arkasına getirip baskı yapmaktı.Öyle de oldu... Galatasaray’ın kendi sahasında pas yapmasına izin veren Kasımpaşa, top orta sahaya geldiğinde her adama 2’li ya da 3’lü, zaman zaman da sertlik dozu (29 faul yaptı) artan baskıyla rakibinin 80’den fazla top kaybı yapmasına neden oldu. Bu kadar çok top kaybı yapınca Galatasaray’ın olgun atak geliştirmesi mümkün olmadı. Kasımpaşa’nın nispeten rahat top yapması ve özellikle sahada kaldığı süre içinde İbricic’in rahat oynamasının temel nedeni, Galatasaray’ın aynı baskıyla karşılık verememesi oldu.



Kasımpaşa’nın sert baskısı Galatasaray’ı oynatmadı!

Durgun başlayan maçta Galatasaray Sabri – Hamit kanadıyla, Elyasa – Özer ikilisine ilk 15 dakikada üstünlük sağladı ve oradan yarattığı 3 pozisyondan birinde Elmander golü attı. Afrika Uluslar Kupası’na giden Eboue’nin yerine oynayan Sabri, takımın iyilerinden biri oldu ve şimdilik bu fırsatı iyi değerlendirdi. Öte yandan Kasımpaşa’nın sert ve etkili presi karşısında ağır oynayan Melo, Selçuk ve Emre çok top kaybı yaptı. “Acaba takıma alışamadı mı?” diye düşünürken 27’de İbricic çok klas bir gol attı. Golde Semih’in iki ayağı üzerinde cepheden yakalanması ve çok çabuk bir futbolcu olmayan İbricic’e vurdurması golü getirdi. Ayrıca bu atakta İbricic’i karşılaması gereken Melo ile Selçuk’un 6 pasa kadar girmesi ve Semih’in orta saha oyuncusuyla karşı karşıya kalması takım savunmasının koordinasyonsuzluğunu (Ujfalusi’nin yokluğu) gösteriyor.

Riera – Emre sol kanadı alarm veriyor!

Bu maç Galatasaray adına Albert Riera’nın sol bek için çözüm olmadığını da bir kez daha gösterdi. Riera, maçın yıldızı olan ve harika bir gol atan Viudez karşısında fazlasıyla etkisiz kaldı. Buna Emre’yi de eklersek, Riera – Emre (Riera - Amrabat da yeterli değil) sol kanadı özellikle Şampiyonlar Ligi için yeterli olmadığını söylemek lazım.



70’ten sonra Kasımpaşa farkı kaçırdı!

Kasımpaşa, 2 becerikli "çapası", Ernst ve Sarmov ile orta sahayı alırken, defansı da çok iyi yapan Özer - Viudez ikilisyle Galatasaray’ın savunma dengesini bozdu. Ligin en iyi tek forvetlerinden biri olan Kalu Uche’nin performansı, tabii ki girilen pozisyonlarda belirleyici oldu. Devre arasında Hamit – Aydın değişikliği pek bir etki yaratmazken, Elmander’in çıkışı ve Şota’nın Adem’i sokmasıyla oyun üstünlüğü bariz bir şekilde Kasımpaşa’ya geçti. 70’ten sonra Galatasaray’ın takım dengesi iyice bozulurken, Kasımpaşa Özer, Viudez, Uche ve Adem gibi "diri" bir dörtlüyle %100 net pozisyonlar buldu, farkı kaçırdı. Bu arada Melo'nun oyundan çıkarken tribünlerde yükselen protestolar, taraftarlar ile futbolcular arasında sorunların yakında olduğunun işaretidir.
Kasımpaşa, Süper Lig bazında baktığımızda ciddi derecede önemli bir kadroya sahip. Hangi takımda Uche, Djalma, İbricic, Viudez, Adem ve Özer gibi etkili ve altenatifli hücum hattı var? Bu isimlerin içinde yer aldığı kadro “büyük maç - küçük maç” ayrımı yapmadan oynaması halinde Kasımpaşa, ligdeki her takımı yenebilecek güçte olduğunu söylemek lazım.


Galatasaray’da sorunlar devam ediyor!

Lig tarihinin en fazla puan kaybının yaşandığı sezonun ilk yarısını lider tamamlaması, ayrıca fikstür ve "şansının" yardımıyla Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalması, Galatasaray’ın sorunlarını görmesini ve çözümler üretme iradesini göstermesini engelledi! Kötü futbol zaman zaman eleştirilse de alınan sonuçlar “işler yolunda gidiyor” düşüncesini besledi durdu. Ama durum öyle değildi ve hala değil: Galatasaray’ın kadro yapısının ciddi sorunları var! 8 Ocak’ta bu satırlarda anlattığım gibi, “formsuz önemli oyuncuların çokluğu” takımın en temel derdi. Buna defansın lideri Ujfalusi’nin sakatlığı ve sol bek sorunu eklenince epey yalpalayan bir futbol çıktı ortaya. Sahadaki takım bütünlüğü bozuldu ve Galatasaray "futbolu fazlasıyla kırılgan" bir takıma dönüştü. Beraber oynama hali Fatih Terim’in futbol anlayışında belirleyicidir. Bu sistem formsuz oyuncu kaldırmaz fazla! Oyunculara baktığımızda Elmander dışında, ilk yarının formsuz isimlerinin en önemlilerinden Melo, Hamit ve Selçuk’ta pek bir değişiklik yok. Terim’in ne yapıp ne edip bu önemli futbolcuları toparlaması lazım! Yoksa ne Sneijder, ne de beklenen sol bek transferi çözüm olabilir!

Bülent Yıldırım kötü maç yönetti!

Son olarak Bülent Yıldırım ile ilgili bir kaç şey söylem lazım. Bir hakemin iyi ya da kötü maç yönetmesi sadece karşılaşmanın kaderine etki edecek penaltı, kırmızı kart, ofsayt gibi pozisyonlarda verdiği kararlarla ölçülmez. Bir hakemin kararlarındaki standardı ve oyuna hakimiyeti de performans ölçümünde çok önemlidir. Ki Bülent Yıldırım’ın kariyeri boyunca yönettiği maçlarda en fazla eleştirilen yönleri bunlar oldu hep. Barış Başdaş ile Melo’nun net sarı kartlarını atlaması ve 2 dakika sonra Riera’ya sarı kart göstermesi (Riera’nın kartı doğru) anlatmaya çalıştıklarıma tam oturan örnekler. Hele de 30’a yakın faul yapan (çoğu sert ve olgunlaşması muhtemel atağı engelleyen fauller) Kasımpaşa’nın maçı 11 kişi tamamlaması, Bülent Yıldırım’ın kötü maç yönettiğini söylememiz için yeter de artar.

*http://spor.internethaber.com/

8 Ocak 2013 Salı

İkinci devre öncesinde Galatasaray’ın genel görünümü*


Süper Lig’de bir kaç maç dışında kötü futbol oynayan Galatasaray, buna rağmen puan kaybının çok yaşandığı sezonun ilk yarısını lider tamamladı. Üstelik Türkiye Kupası’nda 1461 Trabzon’a elendi. Kısmi olarak iyi oynadığı 1-2 maç ve gruptaki fikstür şansının ciddi yardımıyla Şampiyonlar Ligi’nde 2. tura çıktı. 2013’e Süper Lig lideri ve Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalarak giren Galatasaray’ı nasıl bir ikinci yarı bekliyor? İlk yarıdaki futbolunu devam ettirirse nereye kadar gidebilir?

Sorunlar ve bekleyen tehlikeler...

Hemen başta şunu söylemem lazım: Bu futbolu devam ederse Galatasaray’ın ikinci devrede işi o kadar rast gitmez! Ne başta Fenerbahçe olmak üzere, Lig’de şampiyonluğa oynayanlar bu kadar puan kaybeder, ne de bundan sonraki turlarda Şampiyonlar Ligi’nde Romanya’daki Cluj gibi takımlar bulur!
Oyuncu kadrosu ve teknik ekip itibarıyla Türkiye’nin en potansiyelli takımı için böyle karamsar tablo çıkarmamın birkaç nedeni var. Bunlardan ilki ve en önemlisi; Elmander, Melo, Hamit, Hakan Balta (Emre ve Amrabat’ı da ekleyebiliriz) gibi formsuz önemli oyuncuların çokluğu. Diğer temel nedenlerden biri; Engin ve Melo gibi her Fatih Terim takımının olmazsa olmazı olan sorunlu oyuncular. Sıkıntılara 2 sezondur transferde yaşanan Terim – Yönetim anlaşmazlığını da ekleyelim. İşte ikinci devrede Galatasaray’ı bekleyen ve Terim’in çözmesi gereken sorunlar.



Galatasaray’ın kırılgan futbol yapısı...

Fatih Terim hiçbir takımına parçalı bir futbol oynatmadı. Bütün halde olmayı önemser. Bloklara ayırmaz oyunu. Bu tarzın en büyük zorluklarından biri sahadaki tüm çarkların iyi işlemesi gerekliliği. Mesela, Selçuk – Melo gibi çift yönlü oyunu iyi oynayan isimler aksarsa hangi stoperlerle olursanız olun çok pozisyon verirsiniz. İki bekiniz de aynı kalite ve etkinlikte değilse yine çok pozisyon verirsiniz. Ön kenarlarınızın hücumda da savunmada da ne yapacakları sisteminizi temelden etkiler. Bir de bu oyun tarzının kilit oyuncuları formsuz olunca ya da henüz o olgunluğa gelmemişlerse her tarafından açık veren, her tarafı sorunlu bir takım görüntüsü verir, “bu takım nasıl düzelir” diye kara kara düşünürsünüz.

Kadro bu sisteme ne kadar uygun?

Oyuncu grubuna baktığımızda, en azından kağıt üstünde sisteme uygun. Uçlardaki ikili, Muslera ve Burak Yılmaz’a çok söylenecek laf yok. Onlara da bir şey diyecek olursak diğerlerine ne demeli! Defansın dengesini bozan hiç kuşkusuz Tomas Ujfalusi’nin sakatlığı. Liderini kaybeden tandem, takım iskeletini her an çökertmeye hazırdır. Cris ne Süper Lig ne de Şampiyonlar Ligi seviyesini kaldıramadı zaten. Buna bir de yönlendiricisiz asla oynayamayacak olan Semih ve Dany’nin beraber oynaması eklenince sorunlar daha da büyüdü. Ki ikisinin de çok önemli stoperler olduğunu söylemek lazım. Beraber olamamaları ve kötü görüntü vermelerinin sebebi ikisinin de hamle yapan oyuncular olması. Yönlendiren ve geri adım atan değil, rakibi ilk karşılayan dolayısıyla önce topu ve rakibi düşünen, arkadaki boşluğu daha sonra kollayan stoper tipi her ikisi de. Ujfalusi’nin olduğu tandemde yanında Semih de olur, Dany de olur. Ama Semih – Dany beraber olmaz, olmadı da zaten. Eboue çift taraflı işini nispeten iyi yapmasına karşı, Hakan Balta’nın uzun süredir büyük takım futbolcusu olmaktan uzaklaşmasıyla Fatih Terim sol savunmada beklemediği bir darbe aldı. Saygı duyulacak çaba ve önemli karakter olgunluğu göstermesine rağmen Riera ile sadece gün kurtarıldı, o da bir yere kadar. Kolay değildir, yıldız olarak transfer edilip, sol ön, hatta sol forvet oynayarak kariyer yapıp beke geçmek. Çoğu oyuncu yadırgar, Riera yapmadı. 


Defansın bu halinde tabii öndeki dörtlünün, özellikle de Selçuk – Melo göbeğinin vebali büyük. Melo ve Hamit’in formsuzluğu başta, Emre ve Amrabat’ın henüz o seviyede olmaması, hatta oynadığı zamanlarda önlerindeki Elmander’in düşüşü Selçuk İnan’ı yalnız bıraktı. O da ne yapsın, bir noktadan sonra çaresizce arkadaşlarına katıldı. Yoksa Selçuk formunun zirvesinde olmasa da belli bir seviyenin altına düşmez, yine de oyunun kaderini etkiler. Ön tarafa gelince; Umut – Burak ikilisi isim bazında bakılınca uyumlu, ama bu oyun tarzına ve arkalarındaki 4’lüye uygun çift forvet değil. Burak ve iyi durumdaki Elmander ikilisi bana daha “olur gibi” gelmiştir hep. Fatih Terim’in istediği orta saha için Melo ve Hamit’i ne yapıp edip forma sokmak zorunda. Çünkü bunlar hem çok önemli oyuncular, hem de Hamit ve Melo’nun formsuzlukları hiç çekilmez. Ortadaki dörtlünün solunda değişerek oynayan Amrabat ve Emre Çolak ise hala istenen seviyeyi yakalayamadı. Oyun zekası ve yetenekleri itibarıyla Emre daha olmuş gibi, ama onun da temposunu ve “çataçat” mücadele gücünü arttırması lazım. Arttıramasa Aydın Yılmaz olur, Serdar Özkan olur, zaman içinde aşağı doğru gider.Yeteneklerinde, gücünde ve temposunda çok sorun olmayan Amrabat’ın ise temel başka bir sorunu var. Bu sorun onu PSV’den Premier Lig ya da La Liga’ya değil de Türkiye’ye getiren eksiği. O da oyun zekası ve saha içi tercihleri. Adam geçmeye dayalı, topu rakibin müdahale alanına sokan, yani riskli futbol kimliği olan biri için oyun zekası daha da hayatidir. 26’sına gelmiş Amrabat’a baktığımda, çalım ve pas tercihlerinde bu durum çok net ortaya çıkıyor. Bu faydası olmaz anlamına gelmez, ama üzerine plan yapamazsınız, strateji geliştiremezsiniz, gününe duacı olursunuz, ya tutarsa misali. Böyle olunca sol taraf için Emre ve Amrabat birbirine alternatif olurlar, en azından bu iyi bir şey. Unutulmaması gereken biri de Engin Baytar tabii ki. Gerçi öyle ya da böyle o kendini hatırlatır elbet! Bu kadar iyi bir “topçu” ile ilgili çok şey söylemek yersiz. O, “ben varım, oynuyorum” derse yeni transfer olur, 11’de ya da kenar fark etmez önemli bir güç olur. Katkıdan öte etki eder.


Eksik bölgeler nereler ve nereye transfer yapılmalı?

Bu konuda cevabı en kolay verilecek takım tabii ki Galatasaray. İki yer alenen “bağırıyor”: Sol bek ve lider bir stoper. (Tomas Ujfalusi’nin olmadığını varsayarak) Buralara gelecek doğru oyuncular bir eksik kapatacaktır illa ki, ama bu kırılgan oyun tarzında formsuzların toparlanması daha önemli bir koşul. Ama Terim ile yönetimin arasında gerginlik yaratan sanırım bu bölgeler için aranan isimler değil. Problem, bugüne kadar kurduğu her kadrodaki liderinde, yani “10 numara”da. Sneijder’in bu kadar gündemde olması da bundan zaten. Bu tarzdaki adam ve özellikle bu isim Sneijder olursa, Terim’in elini çok rahatlatır ve çok sevdiği gibi, işler her kötü gittiğinde önce saha içindeki yer değişikliklerine gider, olmadı mı, sistem değiştirir, yine mi olmadı, kenardan oyuna sokacaklarıyla bol bol “teknik – taktik müdahale örnekleri sergiler”.

İkinci yarıya doğru...

Transferin yapılıp yapılmaması Galatasaray’ın Süper Lig’deki şampiyonluk mücadelesinde hayati değildir. Melo, Hamit, Elmander, Hakan Balta, Emre, Amrabat’tan en azından 2-3’ü toparlanır elbet! Toparlanacağını ve iyi bir çıkış yakalayacağını düşündüğüm Fenerbahçe, muhtemelen Lig’deki en büyük rakip olacak. Tabii ki Galatasaray sonuna kadar bırakmaz Lig’i. Her zamanki gibi detaylar ve büyük maçlara kalacaktır şampiyonluk. İlk yarının aksine derbiler daha belirleyici olacak.


İşler Şampiyonlar Ligi’ne gelince işte orada her şey değişir! Kim ne derse desin; zayıf ve Manchester United’ın erken garantilediği gruptan çıktı Galatasaray. 2. turda Schalke de istenilecek bir rakip. Ama bundan sonra artık gerçek anlamda iyi futbol oynamak zorundasınız. Çünkü Şampiyonlar Ligi dünya futbolunun tek “gerçek arenasıdır”. Gerçek derken, neyseniz oraya kadar çıkarsınız, hak ettiğiniz sonuçları alırsınız. Tesadüfen ya da şanslı kurayla yarı final, final oynayamazsınız Şampiyonlar Ligi’nde. 20 yıllık geçmişinde tek bir örnek yoktur ki, zayıf veya “olmaz” denilen bir takım son 4’e kalsın. Yani Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası’na benzemez. Milli takımlarda olur böyle şeyler. Türkiye ve Güney Kore dünyanın en iyi 4 takımından biri miydi ki yarı final oynadılar 2002’de. Kura, eşleşme, ev sahibi, şans faktörü vs. Yani diyeceğim odur ki: Galatasaray Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olmak istiyorsa, futbolunu olduğundan bir değil, bir kaç tık üste çıkartmalı. İşte burada da yeni gelecek oyuncuların ve formsuzların düzelmesi belirleyici olacak.

http://spor.internethaber.com'da yayımlandı.

4 Ocak 2013 Cuma

İkinci yarı öncesi Fenerbahçe’nin genel görünümü*



Yoğun transfer gündeminin gölgesinde takımlar Antalya’da ikinci yarı hazırlıklarını sürdürüyor. Diego’dan Robinho’ya, Kaka’dan Sneijder’e kadar pek çok dünya yıldızı manşetleri süslüyor. Her transfer döneminde olduğu gibi adı geçen onlarca, belki de yüzlerce isimden Süper Lig’e gelen olur mu hep birlikte göreceğiz. Yine en fazla transfer yapması beklenen takım, çalkantılı bir sezon geçiren Fenerbahçe. Sarı lacivertli formayla hangi yeni yüzleri göreceğimiz bilinmez ama var olan kadro ve teknik adam yapısı itibariyle Fenerbahçe’yi nasıl bir ikinci devre bekliyor?

Fenerbahçe’de kaos bitti!

Öncelikle şunu net olarak söylemek lazım: Fenerbahçe’nin 1 buçuk yıldır içinde bulunduğu gerek sportif gerekse futbol dışı kaos ortamı sona ermiştir. Nasıl ki 2010 – 2011 sezonunda Yeni Malatyaspor maçı sonrası takım müthiş bir kenetlenmeye girdi ve ikinci devrede büyük form yakaladıysa, sarı lacivertli taraftarlar hiç merak etmesin, Fenerbahçe yine ciddi bir çıkışa geçecektir. Aykut Kocaman’ın istifası ve kararından vazgeçmesi / vazgeçirilmesi süreci, ikinci yarıda gelecek başarının temeli olacaktır hiç kuşkusuz. Hele bir de Aziz Yıldırım’ın Futbol Federasyonu’na baskın yaparcasına gitmesi, hemen ardından da tam bir skandal şeklinde Meireles’in cezasının indirilmesi, camianın “mağduriyet psikolojisinin” sona ermesine neden olacak ve sahadaki başarıya yönelik birlik daha da pekişecektir.



Kocaman’ın derdi yeni sistem değil, Alex’miş!

Peki Fenerbahçe Süper Lig, Avrupa Ligi ve Türkiye Kupası’nda nereye kadar gidebilir, kadrosu ne kadar yeterli bu 3 kulvar için? Devre arasında kaç transfer yapılırsa yapılsın kadro yapısını etkileyecek tek transfer, Aykut Kocaman’ın da Antalya kampında tarif ettiği, “skor yükünü Sow ve Kuyt’ın üzerinden alacak, asist de yapabilecek oyuncu” olacak. Yani Kocaman bizim bildiğimiz 10 numarayı tarif ediyor. Bu da demek ki Kocaman, Alex sonrası sistem değiştirmeye niyetli değil, yani Kocaman’ın derdi sistem değil, Alex olduğunu bir kez daha gördük. Yeri gelmişken de söyleyeyim; Aykut Kocaman’ın istifasını geri alma gerekçeleri bana çok tatmin edici gelmedi, nedenler biraz yavandı sanki.

Savunmacı orta sahaya devam mı?

Kocaman’ın futbolcu tercihleri ve özellikle oyuncu yönetimini daha geniş ele alacağım başka bir yazı konusu olarak bırakalım şimdilik, söz konusu bu oyuncu tipinin Fenerbahçe kadrosu açısından neden bu kadar hayati önemde olduğuna bakalım. Aslında sebebi çok basit: Yetenekleri ve daha çok da skora etkisiyle Aykut Kocaman’ı zorlayacak, biraz da mecbur bırakacak bir oyuncu olmazsa Kocaman, kolay kolay 4. hücumcu oynatmadı, bundan sonra da kolay kolay oynatmaz. Ki Mehmet Topal ve Meireles gibi 2 “çapa orta sahanın” olmasına ve kadro uygunluğuna rağmen, fazlasıyla temkinli olan Kocaman’a yeterli gelmiyor olacak, önliberonun ötesine geçemeyecek olan Baroni’yi 3. orta saha olarak oynattı çoğu maçta.



Fenerbahçe’nin kadro yapısı...

Fenerbahçe kadrosunu kabaca kategorize edip bakalım. Gökhan Gönül ve Hasan Ali Kaldırım bekleri, Mehmet Topal ve Raul Meireles göbeği Süper Lig ve Avrupa Ligi için yeterli. Yobo, Bekir İrtegün, Egemen Korkmaz, Serdar Kesimal 4’lüsünden hangilerinden oluşursa oluşsun, özellikle Avrupa Ligi seviyesinin altında bir defans göbeği çıkıyor ortaya. Ön kanat adamlarından Caner Erkin Süper Lig için belki iyi bir isim ama Avrupa için vasat. Uzun süredir olmayan Mehmet Topuz, toparlanırsa tempo ve gücüyle 3 kulvarda da farklı katkı yapabilir, atlanmaması gereken biri. Büyük transfer olarak sezon başında gelen ama patlayıcı gücü ve temposu 2 sene önce tükenen Milos Krasic’ten bir şeyler beklemek fazlasıyla iyi niyet olur. Şu andaki kadroda kaliteleri ve formlarıyla Fenerbahçe’nin Süper Lig ve Avrupa Ligi üstü 3 oyuncusu var: 2’si Musa Sow ve Volkan Demirel. Yani takımın tutanında ve atanında sorun yok. Üçünü isim olan Dirk Kuyt ise takımın ruhu, yüreği, temposu, mücadelesidir. Kısaca Kuyt, “candır” deyip geçelim.


Stoch ve Sezer...

Yetenkleri ve potansiyeli ile 2 oyuncu var ki Sow, Kuyt ve Volkan’a katılabilir: Sezer Öztürk ve Miroslav Stoch. Ama bu yetenekli iki adamın da ciddi handikapları var. Sezer’in “şike süreci” ve sonrasındaki sakatlıklar ona çok zaman ve mesafe kaybettirdi. Halen toparlanmaya çalışıyor. Zira altyapıdan beri Sezer’in futbolcu yapısındaki en önemli eksiği temposuydu. Bana öyle geliyor ki, Sezer bu sezonu çoğunlukla oyuna sonradan girerek, ama zaman zaman ciddi katkı yaparak tamamlayacak. Stoch’a gelince onun derdi zaten başından aşkın: Aykut Kocaman faktörü ve kriterleri. Tartışmasız Süper Lig’in en yetenekli 3-5 oyuncusundan biri Stoch. Ve üstelik bu yeteklerinin farkında, biraz agresif, çokça da duygusal biri. Geldiğinden beri bir mücadele halinde Aykut Kocaman ile Stoch; geri gelmiyor, yeteri kadar defans yapmıyor, temposu ve koşu mesafeleri istenilen seviyede değil diye. Halbuki iki kenarda da oynayabilen, hem içe hem de dışa çalım atan, skor ne olursa olsun toptan kaçmayan, en önemlisi de her iki ayağıyla da çok iyi şut atan bir yetenek Stoch. Takımın içinde değiliz tabii ki, bilmediğimiz pek çok önemli detay vardır muhakkak, ama Mehmet Topal - Meireles gibi defansiz orta sahalarının olduğu, Gökhan – Hasan Ali gibi etkili beklerinin var olduğu takımda Stoch niye yok, niye bu kadronun süper yıldızı değil anlamak mümkün değil! Aykut Kocaman’ın “Stoch meselesini” çözmesi takıma yapılacak en büyük transferlerden biri olacak.


Sonuç yerine...

Bu değerlendirmelerin ve gelmesi muhtemel transferlerin ardından Fenerbahçe’yi daha iyi bir ikinci yarı beklediğini söylemek lazım. Başta da dediğim gibi, Kocaman’ın takımın başında kalması zaten moral oldu ve bu özellikle ilk aşamada iyi sonuçları getirecektir. Fenerbahçe’nin diğer artısı da kenetlenmenin doğuracağı “takım olma” hali olacak. Bunlara eklencek 1-2 yerinde transfer (bakmışınız Aykut Kocaman Stoch’u da kazanır) kadro ve oyun kalitesine ciddi katkı yapacaktır. Fenerbahçe isim bazında olmasa da form grafiği bakımından nispeten zayıf bir gruptan çıktı ve Avrupa Ligi’nde son 32’ye kaldı. Avrupa’da çeyrek final ve belki de şanslı bir kurayla yarı final oynaması, şimdiden söylemem lazım ki, beni şaşırtmayacak. Süper Lig ile ilgili ise; en çok puan kaybının yaşandığı sezon olmasının şansıyla Fenerbahçe şampiyonluk yarışına tutundu. Aksi olsaydı liderin sadece 6 değil, 16 puan gerisinde de olabilirdi. 3 kulvardan en önemsizi Türkiye Kupası’nda ise Fenerbahçe’nin en büyük favori olduğunu söylemekte bir sakınca yok.
  


*http://internetspor.com'da yayınlanmıştır.