5 Aralık 2014 Cuma

FUTBOLUN EN GERÇEK ARENASI: ŞAMPİYONLAR LİGİ*


Bu ligde tesadüflere yer yok!
60’ıncı sezonunu geçiren Avrupa’nın 1 numaralı kupasının hikayesi 16 Avrupa ülkesinin lig şampiyonlarının katılımıyla 1955-1956’da başladı. Futbol tarihinin en büyük yıldızlarından Di Stefano’nun Real Madrid’i, Paris’te Fransız Reims’i 4-3 yenerken Parc des Princes’de yaklaşık 38 bin şanslı futbolsever tribünlerden izledi bu tarihi maçı. İlk 5 yıl üst üste Real Madrid’in şampiyonluklarıyla geçilirken, Avrupa’nın kulüpler bazındaki en önemli kupasını Barcelona’dan Bayern Münih’e, Juventus’tan Kızıl Yıldız’a, Hamburg’dan Porto’ya, Manchester United’dan Ajax’a, Milan’dan Liverpool’a kadar 10 farklı ülkeden 22 ayrı takım kazandı. Kupayı en çok müzesine götüren ise 10 kez mutlu sona ulaşan ilk ve son şampiyon Real Madrid oldu. UEFA, 1992 yılıyla birlikte Kupa 1’in adını ve statüsünü Şampiyon Kulüpler Kupası’ndan Şampiyonlar Ligi’ne çevirdi. İşte bu değişiklikle birlikte Avrupa’nın “devler arenası” futbolun zirvesi haline geldi. Marka değeri, kalitesi, rekabeti, seyir zevki daha da artan organizasyon, Avrupa Şampiyonaları, Dünya Kupaları dahil futbol seviyesinin en yüksek mertebesi haline geldi.

Futbolun gerçekleri neyse O’dur!
90’ların ikinci yarısıyla birlikte organizasyonun yapısı oturmaya başladı. Kura çekimlerine, eşleşmelere yani şansa ya da tesadüflere yer kalmayan bir lig haline geldi. Şampiyonlar Ligi’nde sadece futbolun gerçekleri, futbolun değerleri kendine yer bulur. Yani Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası’ndan farklıdır. Misal, Güney Kore Dünya Kupası’nda yarı final oynayabilir ancak bu onun dünyanın en iyi 4 takımından biri olduğunu asla göstermez. Ya da Yunanistan 2004 yazında Avrupa Şampiyonu olurken, bu başarı onun Kıta Avrupası’nın en büyüğü olduğu anlamı taşımaz. Bu yöndeki örnekleri Danimarka, Rusya, Türkiye, Hırvatistan, Uruguay gibi ülkelerle çoğaltabiliriz rahatlıkla. Ama Şampiyonlar Ligi’nde bu tür örnekler yaşanması söz konusu değildir, yaşanmamıştır da. Geçmiş 17-18 yılına baktığımızda tek bir örnek, istisna olarak gösterilebilecek tek bir takım ve ya başarı yoktur. Yarı finalistler gerçekten Avrupa’nın en iyileri olmuştur, keza finalistler ve ne kalmış ki şampiyonlar! Yani en uç örneklerden biri olarak gösterilebilecek Dinamo Kiev, 1999’da yarı final oynarken teknik direktörü bir efsane olan Valeriy Lobanovskyi’ydi, sahada ise Sergiy Rebrov ve elbette ki Andriy Shevchenko gibi süper yıldız adayları vardı. Ya da bir yıl önce UEFA Kupası’nı alan Porto, 2004’te Şampiyonlar Ligi’ni kazanırken, takımın başında “özel biri” vardı: Jose Mourinho… Yani dememiz odur ki, gerçek futbol gücünüz neyse, kaliteniz hangi seviyedeyse, yıldızlarınızın kapasitesi hangi boyuttaysa Şampiyonlar Ligi’nde o sıralamada ya da turda kendinize yer bulursunuz. Asla daha fazlasını değil, futbol gerçekleriniz neyse O’dur!

Türk takımlarının 3 çeyrek finali var!

1988-1989 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Galatasaray’ın oynadığı yarı final Türk futbol tarihinin en büyük başarısıydı, ta ki 2000 yılındaki UEFA Kupası zaferine kadar. İki sezon önce Fenerbahçe’nin UEFA Avrupa Ligi’ndeki yarı finali de bu büyük başarılar arasında sayılabilir. Şampiyonlar Ligi’ne baktığımızda ise Türk takımlarını 3 kez çeyrek finalde görüyoruz. İlki UEFA ve Süper Kupa zaferlerin devamı sayılabilecek dönemde, 2000-2001 sezonunda Galatasaray’la geldi. Sonraki çeyrek finalist 2008’de Zico’nun Fenerbahçesi oldu. Türk takımlarının son kez çeyrek finale çıktığı sezon ise 2012-2013’tü. Galatasaray, Jose Mourinho yönetimindeki Cristiano Ronaldolu, Mesut Özilli, Angel di Marialı, Xabi Alonsolu Real Madrid’i İstanbul’daki unutulmaz rövanşta elinden kaçırdı ve yarı finalin kapısından döndü. İçinde bulunduğumuz sezonda ise tek temsilcimizin yer aldığı Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray, Borussia Dortmund, Arsenal ve Anderlecht’in gerisinde kalırken grupların ötesine geçmeyi başaramadı. 
*TRT Spor Digital Dergi Aralık 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder