28 Mart 2014 Cuma

DÜNYA KUPASINDA SAKATA GELEN YILDIZLAR*

Romario – Brezilya / 1998 Fransa
Tarih: 3 Haziran 1998. Yer: Brezilya milli takımının kamp yaptığı Paris yakınlarındaki Lesigny kasabası. Dünya Kupası’nın başlamasına sadece 1 hafta kala kameraların karşısında ABD 94’ün en büyük yıldızı Romario ve takım doktoru Lidio Toledo var. Romario hayal kırıklığı içindeki bakışlarıyla etrafı süzüyor. Birkaç kelime etmeye kalkışıyor, onlara da gözyaşları engel oluyor. Açıklamayı Toledo yapıyor: 32 yaşındaki süper yıldız, turnuvada forma giyemeyecek. Gerekçe ise uzun süredir devam eden sakatlığı. Muhteşem Barcelona dönemi sona ermiş, Flamengo ve Valencia’da geçirdiği formsuz 2 yılın üstüne gelen sakatlıklar Romario’nun Rivaldo’lu Ronaldo’lu yeni jenerasyon karşısında işini zaten fazlasıyla zorlaştırmıştı. Fiziksel olarak kötü durumdaydı ve üstelik güç testlerini de geçememişti. Taraftarlar ile Brezilya medyasının büyük baskısına rağmen teknik direktör Mario Zagallo, onu 22 kişilik kadroya almadı ve Romario için Dünya Kupası büyük bir yıkım ile sona erdi. Daha sonraki yıllarda Romario’nun kadroya alınmamasının asıl nedeninin sakatlık olmadığı yönünde yorumlar da yapıldı. Konuyla ilgili konuşan Zagallo, “Kendini her şeyin üstünde görüyordu. Alberto Parreira’nın kararlarını önemsemiyor, onun üzerindeymiş gibi hareket ediyordu” ifadeleriyle yorumları destekliyordu. Zagallo’nun bir nevi danışmanı pozisyonunda görev yapan Parreira da, “Brezilya’da sadece bir yıldız olmalıydı, o da takım” sözleriyle 98’e atıf yaptı. 2009’da ve 43 yaşındaki temelli vedasına kadar birkaç defa futbol kariyerini noktalayan Romario, 1000 gol barajını geçmeyi başardı.

Roberto Baggio – İtalya / 2002 Güney Kore - Japonya
Dünya Kupaları tarihinin belki de en dramatik kaybedeni. 94 finalinde Brezilya’ya karşı kaçırdığı penaltı ve ardından donup kalışı… Aslında Baggio’nun yer aldığı İtalya diğer iki Dünya Kupası’nda da penaltılarla veda etti: 90’da yarı finalde Arjantin’e, 1998’de de çeyrek finalde Fransa’ya elendiler. 90’ların sonuyla kariyerinde düşüş yaşasa da “kutsal atkuyruğu” lakaplı yıldız, Brescia formasıyla adeta yeniden doğdu. 2000-2001 sezonunda attığı 10 golle takımını orta sıralarda tuttu. Sonraki sezonu sakatlıklarla inişli çıkışlı geçirdi. İkinci devrede sadece 4 maça çaktı ama ligin son haftasında Bologna karşısında 90 dakika oynadı ve gol attı. Ancak bu Giovanni Trapattoni için yeterli değildi bu. “Hala sağlık sorunları var. Sakatlığı tam anlamıyla geçmedi.” Otoritelerin ve taraftarların da baskısı fayda etmedi ve Baggio kadroya alınmadı. İtalya 2. Turda ev sahiplerinden Güney Kore’ye elenince, Trapattoni’ye yapılan en büyük eleştiri Baggio ile ilgili oldu. Dünya Kupası’ndan sonra Brescia ile geçirdiği 2 harika sezonun ardından 37 yaşında emekliliğe ayrılan efsane yıldız, Trapattoni’nin kararının yanlış olduğunu savundu. “Benim kadroya alınmam ne sorun yaratabilirdi ki? Hazırdım ve 4. kez olmalıydım Dünya Kupası’nda. Brezilya’da Ronaldo’nun da sakatlığı vardı ama o götürüldü ve onun golleriyle kupa kazanıldı.”


Zinedine Zidane – Fransa / 2002 Güney Kore - Japonya
26 Mayıs günü, yani Dünya Kupası’nın başlangıcına sadece 2 hafta kala Güney Kore ile oynanan hazırlık maçı son Avrupa ve Dünya şampiyonu Fransa’ya çok pahalıya mal oldu: Zinedine Zidane sakatlandı. Halbuki bu maçtan sadece 11 gün önce Glasgow’daki Şampiyonlar Ligi finalinde Bayer Leverkusen’e attığı muhteşem vole golüyle Real Madrid’e kupayı getiriyor, formunun zirvesinde olduğunu gösteriyordu. Yapılan ilk açıklamada Zizou’nun ilk 2 maçı kaçıracağı yönündeydi. “Turnuvanın da Fransa’nın da Zidane’a ihtiyacı var. Bunun kararını kendi verecek. Eğer kendini hazır hissederse oynayacak” diyen teknik direktör Roger Lemerre umutluydu ama Fransa kupaya Zidane’sız başladı ve ilk maçta Senegal’e 1-0 yenildi, ardından da Uruguay ile golsüz berabere kaldı. Grubun son maçında Danimarka karşısında 90 dakika sahada kalan Zidane, pek bir varlık gösteremedi ve 2-0’lık yenilgiye engel olamadı. Fransa gol atamadan ve 1 puanla Dünya Kupası’na veda ederken bu başarısızlık 98 ve 2000’in şampiyon altın jenerasyonunun da sonu oluyordu. Zidane’nın sakatlığı elenmedeki birinci neden olarak görüldü. Pek haksız bir kanı da sayılmaz. Zira, 1990’da Maradona’nın yaptığına benzer bir şekilde, 2006’da yetersiz görülen kadroyu finale kadar taşıdı. Belki de kim bilir; Marco Materazzi’ye “o meşhur” kafayı atmasaydı penaltılara kalan maçta Fransa’ya kupayı da ikinci kez getirecekti.


Marco van Basten - Hollanda / 1994 ABD
Dünya futbolunun tadı damağında yarım kalan, eksik yaşanan bir peri masalıydı onunki. Sakatlıkların kariyerini erken bitirdiği belki de en büyük futbolcuydu. 88 Avrupa Şampiyonluğu’nun yanı sıra muhteşem Ajax ve Milan yılları... Johan Cruyff’un, “İşte yeni Cruyff” olarak sunacağı kadar özel bir futbolcu. Ama “Utrecht Kuğusu” henüz 28 yaşında futboldan koptu. 1993 yılında Marsilya karşısında 1-0 kaybettikleri Şampiyonlar Ligi finalinden sonra bir türlü toparlanamadı. Sonraki sezonu boş geçirdi. Hollanda ile birlikte ABD’deki Dünya Kupası’na yetişebilmesi için defalarca bıçak altına yattı ama olmadı. Yaklaşık 2 buçuk sene süren futbola dönüş çabalarının ardından pes etti ve 17 Ağustos 2005’te 70 bin seyircinin önünde jübile yaptı. Milan başkanı Adriano Galliani bu vedanın ardından, “Futbol, Leonardo Da Vinci’sini kaybetti” diyecekti. Hollanda ise 94 Dünya Kupası’nda çeyrek finalde Brezilya’ya elendi.  


David Beckham – İngiltere / 2010 Güney Afrika
Sahada yaptıklarının yanı sıra ve ötesinde ülkenin en önemli süper starlarından olan David Beckham’ın Almanya 2006 yetişmesi için Ada’da neredeyse seferberlik ilan edildi. Çabalar sonuç verdi ve kaptan takımın başında sahaya çıktı. Özellikle duran toplarda ve asistleriyle katkı yaptı. Beckham’ın formu takımını son 8 arasına taşımayı başarsa da, İngiltere çeyrek finalde penaltılarla Portekiz’e elendi. Ancak 4 sene sonraki Dünya Kupası’nda İngilizler sahada Beckham’sız kaldı. Mart ayında Beckham, Milan – Chievo maçında aşil tendonundan sakatlandı ve yaklaşık 6 sahalardan uzak kaldı. İngiltere için bu tam bir hayal kırıklığı oldu. 35 yaşındaki yıldızın öneminin farkında olan teknik direktör Fabio Capello, Beckham’ı oyuncular ve teknik heyet arasındaki ilişkilerde destek olması için Dünya Kupası’na davet etti. “Antrenör kadromda olmayacak. Ancak Dünya Kupası sırasında bize yardım edebilir. O herkese örnek olacak biri. Bizimle olmayı tercih ettiği için mutluyuz.” Ama Beckham’ın kulübedeki varlığı zar zor gruptan çıkan takımın 2. Turda Almanya’ya elenmesine engel olamadı.

Lyuboslav Penev – Bulgaristan / 1994 ABD
Altın jenerasyonun Hristo Stoiçkov ve Emil Kostadinov ile birlikte öldürücü hücum hattının santrforu. 89 yılında Kupa Galipleri Kupası’nda CSKA Sofya’nın oynadığı yarı finalle kendini gösteren kuşak, 1994 Dünya Kupası’nda zirve yaptı. Amcası Dimitar Penev’in teknik direktörlüğünde yarı final oynayan Bulgaristan tarihinin en büyük başarısına imza atarken, Lyuboslav Penev şubat ayından beri kanser tedavisi görüyordu. Kanseri yenen Penev, Ekim 94’te sahalara döndü ve Valencia’daki 5 yılın ardından Atletico Madrid’e transfer oldu. Harika bir sezon geçiren Bulgar yıldız, Atletico Madrid’in La Liga’daki son şampiyonluğunda attığı 16 golle büyük pay sahibi oldu. 94 Dünya Kupası’nda Bulgaristan ise Stoiçkov ve Kostadinov’un yanında Nasko Sirakov’u oynattı. Turnuvayı 1 golle tamamlayan Sirakov, 3’lüyü tamamlamakta zorlandı. Daha fazlası olabilir miydi Bulgaristan için? Hristo Stoiçkov bunun için iddialıydı her daim. “Brezilya ile birlikte Dünya Kupası’nın en iyi takımıydık” derken onu ne kadar andığı bilinmez ama Penev’in sonraki yıllardaki İspanya Ligi’nde yaptıklarına bakınca takımın gücünü bir seviye daha yukarıya çıkarması işten bile değildi.


Wayne Rooney – İngiltere / 2010 Güney Afrika
Güney Afrika’da Lionel Messi ile birlikte performansı büyük hayal kırıklığı yaratan diğer bir isim de Wayne Rooney oldu. Dünya Kupası elemelerinde 9 gol atan, Manchester United formasıyla da 34 golle sezonu kapatan Rooney, İngiltere’nin en büyük kozuydu turnuvada. Ancak 25 yaşındaki golcü 4 maçta da hiçbir varlık gösteremedi ve takım 2. Turun ötesine gidemedi. Hücumda zorlanan ve alternatifsiz olan İngiltere’de Rooney’ye biçilen rolü emekli golcü Alan Shearer özetliyordu. “Rooney’nin performansı belirleyici olur.” Ancak Rooney beklentilerin yanına bile yaklaşamadı. Harika bir sezonu geride bırakan yıldız oyuncunun bu performansı bileğindeki sakatlığı akıllara getirdi. Manu’daki hocası Alex Ferguson da formsuzluğun nedenini bileğinde devam eden sakatlığa bağladı. Rooney bunu inkar etse de Ferguson ısrarlıydı ve bundan dolayı da oyuncusuyla sorunlar yaşadığı yönünde haberler çıktı. Bilek sakatlığından 28 yaşında futboldan kopan Marco van Basten de Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Bayern Münih karşısında izlediği ve 55’inci dakikada oyundan çıkan Rooney’i uyarmaktan geri kalmadı. “Onu o halde gördüğümde daha maçın 5’inci dakikasında çıkması gerekiyordu. Ferguson’un onu oyunda tutmasına inanamadım. Kesinlikle oynamamalı. Bileği sakat halde devam etmesi futbol hayatı için çok büyük risk.”


Sergen Yalçın – Türkiye / 2002 Güney Kore - Japonya
2001-2002 sezonunun 20. Haftasında Galatasaray, Malatyaspor ile karşılaşırken maçın ilk yarısında sağ diz ön çapraz bağlarından sakatlandı. Halbuki 5 yıldır devam eden seyyahlığının ardından en formda sezonunu geçiriyordu Mircia Lucescu yönetimindeki Galatasaray’da. Lig ve Şampiyonlar Ligi’nde hemen hemen her maçta oynadı ve sadece sezonun ilk yarısında 9 gol attı. Ama bu sakatlıktan dolayı en az 4 ay sahalardan uzak kalacaktı, bu da Dünya Kupası’nı kaçırdığı anlamına geliyordu. Teknik direktör Şenol Güneş, Avusturya ile oynanan Play-off maçlarına kadroya çağırdığı Sergen’i Dünya Kupası kadrosuna almayı düşündüğü dile getirmişti. “Talihsizlik. Sergen’den yararlanmayı planlıyorduk.” Ancak Dünya Kupası’nda yakalanan tarihi başarı ve 3’üncülük süper solağın yokluğunu akıllara getirmedi. Yeni sezonda ise Sergen Yalçın hocası Mircia Lucescu ile birlikte Beşiktaş’a geçti ve 100. Yıl şampiyonluğuna imza attılar. 30 yaşında ve futbolunun en olgun döneminde ilk ve tek Dünya Kupası şansını kaçıran Sergen’in varlığı Uzakdoğu’da neler değiştirirdi bilinmez. Ama böyle olağanüstü bir yetenek söz konusu olunca bronz madalyadan daha fazlasının düşünmek hayal sayılmayabilir…


Michael Ballack – Almanya / 2010 Güney Afrika
15 Mayıs günü oynanan İngiltere Federasyon Kupası finalinde Kevin Prince Boateng, centilmenlik sınırlarını fazlasıyla zorlayan müdahalesiyle Alman milli takım kaptanı Michael Ballack’ı Dünya Kupası’ndan etti. Milli takım teknik direktörü Joachim Löw başta olmak üzere, futbol kamuoyundan Boateng’e büyük tepki yükselirken panzerlerde büyük şok yaşandı. Ancak tahmin edilenin ötesinde bu sakatlık Joachim Löw’e Jurgen Klinsman’ın milli takımda başlattığı değişimi tamamlama fırsatı verdi. Mesut Özil, Thomas Müller, Bastian Schweinsteiger ve Sami Khedira gibi daha genç kuşağın üzerine kadro ve oyun sistemi kurma fırsatı doğdu. Özellikle de yeni yeni 11’de kendine yer bulmaya başlayan Mesut Özil’in ne yapacağı merak konusuydu. Mesut turnuvaya çok iyi başladı ve tüm kuşkuları bir anda ortadan kaldırdı. Panzerlerde Ballack’ın yokluğunu çabuk unutuldu. Arjantin ile oynanacak çeyrek final maçı öncesinde milli takımın eski kaptanlarından Lothar Matthäus da bunu kanıtlıyor gibiydi. “Almanya Ballack’sız daha iyi futbol oynuyor. Löw gençlere sorumluluk vererek doğrusunu yaptı.” Arjantin’e 4-0’lık tarihi bir mağlubiyet tattıran Almanya, yarı finalde İspanya’ya 1-0 ile elendi. Boateng’in darbesi Ballack’ın milli takım kariyerini bir anlamda bitirirken, Mesut Özil Dünya Kupası’ndaki performansıyla Jose Mourinho tarafından Real Madrid’e transfer edildi.


Paul Gascoigne – İngiltere / 1998 Fransa
Fransa’nın Eric Cantona’sı varsa İngiltere’nin de Gazza’sı var… Daha fazlası olabilir ama daha azı değil. İngilizlerin “kusurlu dahisi”ni Lazio’daki hocası Dino Zoff da benzer bir şekilde anlatıyor. “O bir dahi, bir sanatçı ama yüreğimi de ağızıma getiriyor.” Zoff, sık sık sakatlanmasını da bir futbolcu gibi yaşamamasına bağlıyor. “Kahvaltıda dondurma yiyor, öğle yemeğinde bira içiyor, sakatlanınca da balina gibi şişiyor. Ama o bir futbolcu değil mi?” Başarılı maçlar çıkardığı ama yarı finalde elendikleri EURO 96’dan sonra nispeten istikrarlı bir sezon geçirdi. 1998 Dünya Kupası elemelerinde düzenli oynadı. Ancak kupa zamanı yaklaştıkça sakatlıklar ve sakatlık sonrası tedavi süreci sorunu ile başı yine derde girer. Bir de bunlara alkol problemi ve düzensiz özel yaşamı eklenince milli takımdaki durumu kaçınılmaz olarak etkilendi. Dünya Kupası kadrosunun açıklanmasına bir hafta kala, basında çıkan alkollü fotoğraflarının yanı sıra takım toplantısına ayakta zor duracak halde gelmesi teknik direktör Glenn Hoddle’ın sabrını taşırır. Gazza kadroya alınmaz ve bir daha milli takımda forma giyme şansı bulamaz. 98’in sonbaharında Paul Gascoigne 2 haftalığına stres, depresyon ve alkol bağımlılığı tedavisi için kliniğe yatırıldı. 2004 yılında ve 37 yaşında aktif futboldan tamamen koptu.

*FourFourTwo Dergisi Mart 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder