10 Ocak 2014 Cuma

İKON: HRİSTO STOİÇKOV*

Sinirli, öfkeli, küfürbaz, kavgacı olması onun Bulgar futbolunun en büyük yıldızı mertebesine ulaşmasına engel değildi. Rüya takımı Barcelona ve Bulgaristan formasıyla yaptıkları tüm kötü yönlerini unutturmasa da mazur gösteriyor!

“Sadece iki Mesih var; biri Barcelona’da oynuyor, diğeri cennette” 1994’te Avrupa’da yılın futbolcusu seçilirken söylediği bu cümle sadece basit bir kelime oyunundan ibaret değildi elbette ki. Zira Hristo isminin Bulgarcada Mesih’in kısaltılmasının da ötesinde kutsallığı zorlayan bir ikon oldu Stoiçkov Bulgar futbolu için. Romanya’daki Hagi sevgisini aşan, neredeyse Arjantin’deki Maradona tapınmasına yakın bir tutku... Din kurup kilise açılmadı belki Hristo için ama doğduğu köy Stoiçkovo olarak değiştirilmek istendi, imzalar toplandı. Stoiçgol adında spor gazetesi çıkartıldı yıllarca. Şampiyon Kulüpler finalinde Ronald Koeman’nın kupayı getiren frikiğinde topu stop etmesi için Bakero’ya yaptığı yarım metrelik “kutsal” dokunuş şampiyonluktan daha fazla konuşuldu ülkede. Her adımı, her söylediği doğal olarak memleket meselesi oldu. 94 Dünya Kupası’ndaki ilk maçtan önce sponsorunun verdiği ayakkabıda sorun çıkması, rastgele bir kramponla Nijerya karşısına çıkması üzerine televizyon programları yapıldı ve tabii ki 3-0’lık yenilginin nedeni sihirli solağın ayakkabısına bağlandı. Futbolunun son demlerini geçirdiği ABD’de telesekreterine, “Good morning! I’m not at home, please leave your message” şeklinde ama tane tane ve kaba Bulgar aksanıyla bıraktığı komik mesaj, ülkenin en ünlü televizyon showmanlerinden Slavi Trifonov tarafından taklit edildi defalarca, bu taklit ana haberlere konu oldu. Gerçi Fatih Terim’inkinden aşağı kalır olmayan İngilizcesi her daim malzeme olmaya devam etti sonraları da… 4-5 yıl önce Stoiçgol markasıyla gofret üretildi. Zaman zaman kızıyla birlikte popüler televizyon dizilerinde de boy gösterdi. Halen çok seviliyor ve gündemdeki yerini koruyor. Küçük bir ülkenin en büyük futbol kahramanıdır Hristo Stoiçkov.


Daha kariyerinin başında futboldan ömür boyu men edilmişti!
15 yaşında profesyonel ligde oynamaya başladı ve 18'inde Bulgaristan’ın altın jenerasyonunun mimarı olacak Dimitar Penev tarafından CSKA Sofya’ya transfer edildi. Adını ilk olarak 1985 yılındaki Levski – CSKA derbisinde duyurdu. Ama bu futboluyla olmadı. Kupa finalinde büyük kavga çıktı. Hristo da olayların baş mimarlarındandı. 94 Dünya Kupası’nda milli takımın kalesini koruyan ve şimdinin federasyon başkanı olan Borislav Mihaylov’un da aralarında olduğu pek çok futbolcu büyük cezalar alırken, Stoiçkov ömür boyu men cezasına çarptırıldı. Daha sonra cezası indirildi ve 1 sezon aradan futbola döndü. 86’da yeni bir başlangıç yapan süper genç solak, 10 yıl sürecek muhteşem çıkışına başladı. CSKA ile 2 kez gol kralı oldu ve 90 yılında Avrupa’da altın ayakkabının sahibi oldu. Kupa Galipleri Kupası’nda yarı finalde Barcelona’ya elenirken Stoiçkov, Katalanlara 3 gol attı ve Johan Cruyff’un gözüne girdi. 



Muhteşem 10 yıl!
Doğu Bloğu’nun dağılmasıyla yurt dışına transfer için 28 yaşını beklemesine gerek kalmayan Hristo, 1990 yılında futbol tarihinin en iyi takımlarından birinin parçası olmak üzere Barcelona’ya transfer oldu. Üst üste gelen 4 La Liga ve 1992 yılındaki Şampiyon Kulüpler Şampiyonluğunda takımın yıldızlarındandı. Cruyff’un 4-3-3’ünün eksik olan ideal sol forveti oldu. CSKA’da Kostadinov ve Penev ile oluşturduğu üçlü uyumu Barça’da Laudrup ve özellikle Romario’nun gelişiyle yakaladı. 1994 yılı onun için kariyerinin zirve noktası oldu. Bulgaristan ile 94 Dünya Kupası’nda yarı final oynadı, 6 golle de turnuvanın Rus Salenko ile birlikte gol kralı oldu. Avrupa’da yılın futbolcusu ödülünü alırken, Barcelona’dan takım arkadaşı ve Brezilya ile Dünya Kupasını kazanan Romario’nun arkasından da Dünyada yılın ikinci futbolcusu oldu. 4 rüya gibi sezondan sonra Barcelona’da sorunlar baş göstermeye başladı ve Şampiyon Kulüpler finalindeki 4-0 Milan yenilgisiyle ayyuka çıktı. Cruyff ile sorunlar yaşayan Stoiçkov, vasat bir sezon geçireceği Parma’ya transfer oldu ve Bulgar yıldızın duraklama dönemi başladı. 1 yıl aradan sonra Barça’ya dönse de eski tadı tuzu yoktur 30’unu geçmiş solağın. Bobby Robson döneminin ardından gelen Louis van Gaal ile tam bir kabusa döndü Barcelona günleri. 8 yıl sonra CSKA’ya dönen Stoiçkov, Suudi Arabistan’ın Al Nassr, Japonya’nın Kashiwa Reysol, ABD’nin Chicago Fire ve DC United takımlarındaki seyyahlığının ardından 2003’te 37 yaşında kariyerini noktaladı.  


O bir köpek! O bir tabanca! Hayır, o bir hançer!
Cruyff’un rüya takımının eksik olan son ve öldürücü parçasıdır tam anlamıyla… Kuvveti, yırtıcı ve bitirici futbolu en yaygın lakabını kazandırdı ona: Hançer. Eğilip bükülmeyen dimdik vücudu gibi aslında futbolu da dümdüzdür. Serttir, çabuk ve süratlidir. Patlama özelliği olağanüstüdür… Yırtıcılığı sayesinde, Türkiye’deki algıyla aslana denk düşecek “köpek” de lakaplarından biri oldu. Ani çıkışları ve patlayıcılığının etkisiyle efsane İtalyan teknik adam Arrigo Sacchi’nin benzetmesiyle de “tabanca”.



“Raket gibi bir sol ayak” yakıştırması ona cuk diye oturur. Zaman zaman yaptığı aşırtmalar ve çok ender olan ayak içi plaseleri dışında köşe filan bakmadan ayak üstüyle güm diye vurur topa. Mahallede, sokakta olsa “abanmak yok” kuralı ilk uygulanacak tiplerden yani. İyi bir frikikçi de oldu kariyeri boyunca. ABD 94’te yarı finale yükseldikleri Almanya maçındaki golü tam bir Stoiçkov klasiği frikiktir; sol ayak bölgesinden, baraj üstü, çok köşeye ve 90’a gitmeyen ama kaleciyi de kımıldatmayan ayak içi ile üstü arası yapılan plase ötesi sertçene vuruş. Sevinçleri coşkudan uzaktır, kavga eder gibidir daha çok. Bir gösteri, kendini kanıtlama, mesaj halidir onunki. Hırs ve öfke bir arada. 50’sine yaklaştıkça, futbolculuğunda pek beceremediği gülümsemeler yeni yeni belirmeye başladı yüzünde. Gençliğinde en fazla sırıtır ya da üstten ve aşağılayıcı bazen de hafife aldığını gösterircesine zor bela tebessüm ederdi anca.


Öfkelerin adamı! 
"Dandik" Real Madrid, "Ahmak" Louis van Gaal ve "Şeytan Fransız" Joel Quiniou!
Agresif ya da problemli futbolcu yetersiz kalır onu tanımlamak için. Stoiçkov’a oturan kelime öfkedir! Üzgün görmezsiniz onu pek, ama öfkeli sık sık. 1985’teki Levski maçındaki meydan muharebesinde de başrol onundu, İspanya’daki ilk El Clasico’sunda 2 aya inen 6 aylık ceza alırken de. Hakeme tükürürken de, kamera hemen hemen her yüzünü gösterdiğinde ağızından sonu gelmeyen Bulgarca küfürler döküldüğünde, Johan Cruyff ile olan sorunlarını ortaya çıkaran İspanyol gazetecilere “hepiniz aşağılık birer p..çsiniz” derken de öfke hep oradadır. Kavga etmediği, arasının bozulmadığı, sorun yaşamadığı insan az. Lafını da hiç sakınmaz tabii. Romario’dan Cruyff’a, Luboslav Penev’den Bulgaristan Başbakanlarından Boyko Borisov’a kadar peç çoklarına söyleyecek söz bulur. Söz derken de en hafifinden hakarettir o. Ama Hristo’nun hiç dinmeyen ve her konu açıldığında ilk tazeliğindeki öfkesini koruduğu 3 tane mesele var. Birincisi ve en hafifi Real Madrid düşmanlığı. İlk El Clasico’ya olaylı başlayınca gerisi de doğal olarak geldi. Real Madrid forması imza almaya gelen çocuğu “Dandik forma giyenlere imza vermiyorum” diyerek geri çevirmesi de, bir radyo programında “onlarla çalışmam mümkün değil, görünce midem bulanıyor” demesi de bilinen anekdotlar. Her El Clasico öncesi Real Madrid ile ilgili duygularını paylaştığı tahrikkar demeçler vermeyi ihmal etmiyor. 



Öfkesinin dinmediği ikinci meselesi de “futbol hayatımın en kötü dönemimin sorumlusu elbette o” dediği Louis van Gaal ile olan. Hollandalı teknik adam Hristo’nun asla kabul etmeyeceği, üstelik gururunu da epey kıracak bir şey yapar ve 31 yaşına gelmiş Stoiçkov’un mevkisini değiştirmeye kalkar. Hristo ise elbette ki sorun yaratmaktan ve kavga etmekten çekinmez böyle olunca. Yedek kalmaya da başlayınca Stoiçkov Barça’dan ayrılır ve CSKA’ya döner ama buna neden olan hocası hakkında fikirlerini paylaşmaktan da geri durmaz. “Louis van Gaal skandaldı. Oldukça aptal ve saçma bir herif. Hiçbir şey bilmiyor ve bir şeyler de öğrenmek istemiyor. O tam bir ahmaktı”
Ve Stoiçkov’un dinmek bilmeyen en büyük öfkesi “Dünya Kupamıza mal oldu” dediği İtalya – Bulgaristan yarı final maçının Fransız hakemi Joël Quiniou’ya olandır. “Dünya kupasının Brezilya ile birlikte en iyi takımıydık. Kimse bize şans vermiyordu ama bizim için hedef final oynamaktı. Finali oynamamız gerekiyordu. İtalya çok kötü bir takımdı. Fransız hakem olmasa İtalya’yı çok rahat yenerdik. FIFA Brezilya – İtalya finalinin olmasını istedi”
Her sorulduğunda hakaret üstüne hakaret yağdırdığı Quiniou’yu, vermediği penaltılar ve taraflı yönetimiyle Fransa’nın Dünya Kupası’na gidememesinin intikamını aldığı yönünde suçladı. İtalya maçından 8 ay önce Paris’te Parc des Princes’te tarihi ve dramatik maçta Bulgaristan son dakikada Emil Kostadinov’un attığı golle Fransa’yı 2-1 yendi ve Dünya Kupasına katılma hakkını aldı. Beraberliğin yettiği Fransa ise evinde kaldı. Kostadinov’un golünden sonra maçı anlatan Bulgar spiker “Tanrı bugün Bulgar” diye bağırması İtalya yenilgisinden sonra hatırlatıldığında Stoiçkov, futbol literatürüne giren bir cevap verir. “Evet, Tanrı bugün Bulgar’dı. Ama hakem Fransız’dı” 



Büyük futbolcu kötü teknik direktör teorisi!
Futbolculuktan sonra fazla zaman kaybetmeden teknik adamlığa adım attı. Maradona ve Hagi gibi onun için de milli takım kapıları sonuna kadar açıktı. 3 yıla yakın süren, epey de olaylı milli takım teknik direktörlük deneyimi başarısız geçti. Hakeme küfürden ceza aldı, oyuncularla sorunlar yaşadı, hatta takım kaptanı Stilyan Petrov onun yüzünden milli takımı bıraktı. 2007’de ayrıldığı milli takım dönemi için başarısızlığı asla kendisinde görmedi ve hiç sözünü esirgemeden oyuncularını suçladı. “Sorun bende değildi. 2-3 tanesi dışında benim iyi oyuncum yoktu. Aynı müzikte olduğu gibi, eğer iyi enstrümanınız yoksa iyi melodi çıkaramazsınız”
Daha sonra kısa dönemlerle İspanya ikinci liginde Celta Vigo, Vietman Milli takımı, Rusya Ligi’nde Rostov’da görev yaptı. 2 sezonu aşkın süre Güneş Afrika’nın Mamelodi Sundowns takımın çalıştırdıktan sonra ülkesinde Litex Lovech’in başına geçti. Litex’te olduğu 2011-2012 sezonda, biraz da “yüzü hürmetine” Bulgaristan’da yılın teknik direktörü seçilmiş olsa da genel olarak kulübede beklentinin altında kaldı ve başarısız oldu. Tuttuğu takım ve çocukluk hayali olan Botev Plovdiv’de oynayamadı ama teknik adam olarak 2 aylık kısa bir deneyim yaşadı. Geçtiğim yaz döneminde CSKA Sofya’nın başına geçti ama sadece 23 gün takımın başında kaldı. Ekonomik sorunlar yaşayan kulüp UEFA Avrupa Ligi’ne de alınmayınca Hristo, CSKA’dan ayrıldı. Futbolu bıraktığı günden beri sık sık gündeme gelen federasyon başkanlığı için adı tekrar geçmeye başladı.


Tanrı gibi oynadı, Tanrı gibi yaşadı ama her zaman şeytan gibi savaştı!
Kariyeri, çizdiği profil ve hatta trafik kazası sonucu vefatıyla da Bulgaristan’ın Metin Oktay’ı denebilecek olan Georgi Asparuhov, Stoiçkov öncesi en büyük Bulgar futbolcu olarak kabul ediliyordu. Ancak 80’lerin ortasıyla birlikte futbol dünyasında kendini gösteren Stoiçkov, ülkesinin tartışmasız en büyük futbol yıldızı oldu. 300’ü yakın gol attı. Avrupa gol krallığı, Avrupa’da yılın futbolcusu, Dünya Kupası ve Kupa Galipleri Kupası gol krallıkları gibi bireysel başarılara ulaştı. CSKA ile 3 lig, 4 kupa; Barcelona ile 5 lig, 1 Kral Kupası, 3 İspanya Süper Kupası, 1 Şampiyon Kulüpler, 2 Avrupa Süper Kupası ve 1 UEFA Kupası şampiyonlukları ve tabii ki milli takımla birlikte 94 Dünya Kupası’ndaki yarı final… Başarılarla dolu olduğu gibi fırtınalı kariyeriyle de gündemden hiç düşmedi. Kırmızı kartları, kavgaları, tartışmaları, demeçleri de onu sıra dışı kılan yönlerinden oldu. İlk yıllarından beri Bulgaristan’da kendisine yöneltilen sokak futbolcusu, sokak dövüşçüsü gibi ithamları hiç önemsemedi. Ne sahada yumruk yumruğa dövüşmekten kaçtı, ne de taktik disiplin içine sıkışıp en büyük artısı olan sokak futbolundan vazgeçti. 94’te ABD dönüşü ülkede kahramanlar gibi karşılanırken, ne basına ne de taraftarlara işi vardı. O ilk olarak, onu büyüten köydeki dedesi ve ninesiyle kucaklaştı, onlarla birlikte uzun uzun poz verdi. Bildiğini okudu her zaman, günahlarıyla da sevaplarıyla barışıktı daima. Başarılar ve yıllar olumlu – olumsuz onu hiç değiştir(e)medi. Sıkça söylenen bir söz Hristo Stoiçkov’a pek oturuyor: “Tanrı gibi oynadı, Tanrı gibi yaşadı ama her zaman şeytan gibi savaştı.” 

   

CSKA Sofya 88-89
Bulgar ekibinin 1988-1989 kadrosu da bir efaseniydi!
Bulgar futbolunun en iyi kulüp kadrosu… 94 Dünya Kupası’nda yarı final oynayan altın jenerasyonunun temel iskeleti… Dağılmak üzere olan Doğu Bloğu’nun Kızıl Yıldız ve Steaua Bükreş ile birlikte son yıllarındaki en önemli Balkanlar temsilcisi. Trifon İvanov, Emil Kostadinov, Luboslav Penev ve Hristo Stoiçkov gibi genç isimlerin yıldızlaştığı kadronun başında ise Bulgaristan 94’ün de teknik direktörü olan efsane futbol adamı Dimitar Penev. 85-91 arasında 3 Lig, 4 Kupa ve 1 Süper Kupa zaferiyle Bulgar futbolunu kasıp kavuran kadronun zirve sezonu oldu 88-89. Bulgaristan’ın kuzey komşusunda Steaua Bükreş fırtınası eserken Gheorghe Hagili Steaua, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda 3 yıl aradan sonra tekrar finale yürüdü ama bu kez Milan’a kaybetti. Aynı sezon Stoiçkovlu, Penevli, Kostadinovlu öldürücü hücum hattıyla CSKA, Kupa 2’de harika bir performans ortaya koydu. 32 takımın katıldığı kupada CSKA, ilk turda Çekeslovakya temsilcisi İnter Bratislava’yı, 2. Turda da Yunanistan’dan Panathinaikos’u geçti ve çeyrek finale yükseldi. Son 8’deki rakip Hollanda’nın Roda takımıydı. Bulgaristan’ın kırmızıları Sofya’da 2-1 kazandı. Soğuk, yağmurlu hava ve ağır bir sahada sert geçen rövanşı Roda aynı skorla aldı. Seri penaltıları CSKA kazandı ve adını son 4 takım arasına yazdırdı. 



Yarı finaldeki rakip “rüya takım” olma arifesindeki Johan Cruyff’un Barcelona’sıydı. Nou Camp’ta öne geçse de Penev’in genç ekibi fazla direnemedi ve 4-2 kaybetti. Ama 22 yaşındaki Hristo Stoiçkov 1 yıl sonra coşturacağı tribünlere attığı 2 golle kendini tanıtıyordu. Sofya’da da 2-1 kazanan Barça, finalist olurken Hristo yine golünü attı. Rüya gibi bir sezonu yarı finalle tamamlayan CSKA Sofya, Bulgaristan Ligi ve Kupasında mutlu sona ulaştı. 8 maçta atığı 7 golle Kupa Galipleri Kupası’nda gol kralı olan Hristo Stoiçkov, 1 sezon sonra Barcelona’ya transfer oldu. 88-89 kadrosunun diğer birçok yıldızı da Doğu Bloğu’nun dağılmasıyla birlikte Avrupa’nın önemli kulüplerine transfer oldu. Sakatlığından dolayı 94 Dünya Kupası’nı kaçıran Luboslav Penev Atletico Madrid, Valencia ve Celta Vigo formalarıyla 9 sezon İspanya Ligi’nde forma giydi, Atletico Madrid’in 1996 yılındaki son La Liga şampiyonluğunda 16 golle büyük katkı yptı. Bir sezon Fenerbahçe’de oynayan Emil Kostadinov, Porto ile 2 ve Bayern Münih ile de 1 lig şampiyonluğu yaşadı. Trifon İvanov, İlia Valov, Nedialko Mladenov da kadrodan Avrupa’ya transfer olan diğer lejyonerler oldu.
NOT: 1985 yılında ezeli rakibi Levski ile yaşanan o meşhur kavgalı maçın ardından CSKA Sofya’nın adı CFKA Sredets olarak değiştirildi. Komünist Parti yaşananları utanç verici olarak değerlendirdi ve kırmızıları spor kulübünden futbol kulübüne çevirdi. 4 yıl sonra kulüp CSKA ismini geri aldı. Yarı final oynadığı sezon resmi olarak CFKA adıyla mücadele etse de Sofya ekibi her daim CSKA’ydı.


Kutsal 8 numara!
Bir ülkeye 8 numarayı tek başına kutsallaştıran adamdı!

O yıllarda futbol oynayan tüm 10 numara ve Maradona aşıklarının en büyük sadakatsizliğine neden olmuştur. 8 numaradır artık kutsal olan, takımın en iyisi de 8 numara giyer oldu. Hala Bulgaristan’da Stoiçkov’dan bahsederken “8 numara” da denir… Sabit numaralı formaların olmadığı yıllarda Barcelona’daki sözleşmesine 8 şartını koydurdu. 



Aslında onun da 10 numaradadır gözü gençlik dönemlerinde. “8 sonsuzluktur” diyerek numarasına verdiği değeri anlatırken 10’dan vazgeçmesini, belki de hayran olduğu tek futbolcu olan Diego Maradona’ya bağlar. “O giydikten sonra 10 numara artık giyilmezdi. En çok ona yakışıyordu. Ben de 8’i giydim. Hem belki bir gün beraber oynarız diye de. Futbol hayatım boyunca en büyük üzüntüm Diego ile beraber futbol oynayamamak olmuştur” 



94 Dünya Kupası’nda aynı grupta yer aldığı Arjantin’de Maradona’nın dopingden dolayı ihraç edilmesi ikilinin son maçta karşı karşıya oynamasına mani oldu. Maradona’ya büyük haksızlık yapıldığını, bundan dolayı da her fırsatta FIFA yönetimine hakaret etmekten kaçınmayan Stoiçkov, büyük spekülasyona neden olmasına rağmen Arjantin maçından önce Diego’yu otelde ziyaret eder, her zamanki gibi gelebilecek tepkileri umursamadan.
*FourFourTwo Dergisi Ocak 2014 sayısında yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder