1 Ekim 2013 Salı

Alt ligler efsanesi: Abdi Aktaş*

GİTMEK Mİ ZOR, KALMAK MI!

Alt liglerin en önemli figürlerinden biri, TKİ Tavşanlı Linyitspor’un simgesi haline gelen kaptanı. 20 yılda 170’e yakın gol attı profesyonel liglerde. İnişler ve çıkışlarla dolu kariyerinde 30’unda kulüp bulamadı ve amatöre dönmek zorunda kaldı. Ama vazgeçmedi ve profesyonel liglere bu defa Linyitspor’la dönüş yaptı. Hem de 3 yıl boyunca lig yükselerek. Zaman ilerledikçe yıllar ona yaş değil, olgunluk kattı. 38 yaşına geldi ama futbol sevgisinden, daha da önemlisi oynama tutkusundan hiçbir şey kaybetmedi. Kopmak istemiyor, belki de kopamıyor sahanın içinden. Kimisi onu büyük bir saygı ve hayranlıkla izliyor, oynamaya devam etsin istiyor, kimisi ise emeklilik zamanının geldiğini düşünüyor.
Kulüp yönetimi futbolcu olarak noktayı koymasını ve teknik ekibe dahil olmasını istedi, ama o bu teklifi kabul etmedi ve oynama iradesi gösterdi: “PTT 1. Lig’deyim, oynuyorum ve kendimi fiziksel olarak çok iyi hissediyorum. 1-2 yıl daha oynamayı düşünüyorum. Ayrıca bırakmam o kadar kolay değil, çünkü futbol benim hayatım, yaşam tarzım.”

“Maldini Milan için neyse, Abdi Aktaş da bizim için odur”

Yönetim teklifinde ısrar edince PTT 1. Lig’in en yaşlısı olan Abdi Aktaş’ın kulüpten ayrılması gündeme geldi. Ancak taraftar efsaneleşen kaptanlarından kopmaya hiç mi hiç hazır değildi. “Abdi Aktaş’sız Linyitspor, Linyitspor’suz Abdi Aktaş olmaz!” sloganıyla tepkisini dillendiren Neşter Grubu, emektar kaptanlarının dönmesi için yönetime baskı yaptı: “Milan için Maldini, Roma için Totti, Fenerbahçe için Alex, Galatasaray için Bülent Korkmaz ne ise TKİ Tavşanlı Linyitspor için de Abdi Aktaş O’dur. Bazen taraftar ve futbolcu arasında sportif ilişkinin dışında duygusal bağ kurulur. Bu sevgi bağı yıllar boyunca unutulmaz. Futbol profesyonellik olabilir ama unutulmamalı ki, futbol asla sadece futbol değildir. Yönetim küçük ilçenin büyük taraftarının sesine kulak vermeli.”

“Antrenör – futbolcu formülü”

Bunun üzerine yönetim de ara bir formül üretti ve simge golcünün antrenör – futbolcu olarak kulüpte kalmasını sağladı. Yeni sezonda teknik direktör Erol Tok’un yardımcılığını da yapacak olan Abdi Aktaş’ı 5 yıldır kaptanı olduğu takımda artık farklı bir görev bekliyor. Abdi, sorumluluklarının artacağının farkında ama bir o kadar da kendinden emin: “Zor olacağını düşünmüyorum, çünkü yaklaşık 10-12 yıldır farklı takımlarda kaptanlık yapıyorum. Kaptanlar teknik adamların en büyük yardımcılarından olmuştur her zaman. Yılların vermiş olduğu birikimle bu görevi yapabileceğimi düşünüyorum”
Taraftar ise antrenör – futbolcu formülünden endişeli: “Abdi Aktaş’ın futbolcu olarak kalması takım arkadaşlarının üzerindeki etkiyi arttıracaktır. Fakat antrenör olduğu taktirde ister istemez kaptanlığında olduğu kadar futbolcular üzerinde etkisi olmayacak. Bu sezon taraftar olarak biz Abdi’nin futbolcumuz olarak kalmasından yanayız.”

Linyitspor’dan ayrılmanın eşiğinden dönen oyuncuya bu süreçte transfer teklifleri de hemen gelmiş: “Yönetimle önceki görüşmemde bir anlaşma sağlanamamıştı. 2. Lig’den teklifler geldi. Cazip bir teklif de vardı. Kulübümle tekrar anlaşmasaydım bir alt ligde şampiyonluk hedefi olan bir takımda oynayabilirdim.”
Yaşadığı bu sıkıntılı süreci ülkedeki futbol algısına bağlayan Abdi, Türkiye’de performansa değil, yaşa bakıldığından yakındı: “Chelsea 40 yaşındaki kaleci Mark Schwarzer’i transfer edebiliyor. 37 yaşındaki bir futbolcu 2-3 yıl sözleşmesini uzatabiliyor çünkü Avrupa’da yaş değil yaptığı iş önemli.”

“İnsanların çalışma hakkı elinden alındı”

Söz yaş konusuna gelmişken, kendisinin de mağduriyetini yaşadığı 3. Lig ve 1. Amatör Küme’de devam eden yaş sınırlamasına değiniyor: “Bence düşünülmeden alınmış bir karar. En kısa sürede dönülmesi gerekirdi ama hala devam ediyor. Bir nevi insanların çalışma hakları elinden alınmış gibi düşmek gerek. Ben de askerdeyken 30 yaş sınırlaması çıktı ve amatöre dönmek zorunda kaldım. Çok kişi etkilendi. O yaşa kadar hiçbir iş yapmamış futbolcular bir anda işsiz kaldı. Şimdi de futbolcular bir alt ligde oynayamadığı için 1. Lig ve 2. Lig’de fazla futbolcu var ve maalesef düşük ücretlere oynamak zorunda kalıyorlar”

Abdi, genç futbolcuların olgunlaşmasında tecrübeli futbolcuların rolünün atlandığının altını çiziyor: “Genç futbolcular yetişsin buna kimsenin itirazı yok ama bence bu gençlerin yetişmesi için tecrübeli abilere ihtiyacı var. Ben de ilk profesyonel oynadığım takımda 35-36 yaşında abilerim vardı, iyi ki vardılar, çok şey öğrendim onlardan.”

*FourFourTwo Dergisi 2013 Ağustos sayısında yayımlanmıştır.

Türkiye'nin yeni Hakan Şükür adayı: Atabey Çiçek*

“Türkiye’de pivot santrafor denince akla gelen ilk isim olmalıyım”

Gençlerbirliği yeni genç yeteneğini Türk futboluna sunmaya hazırlanıyor. 95 doğumlu 1.89’luk santrafor bu sezon 29 golle A2 Ligi’nde gol kralı oldu. Pek çoklarına göre Hakan Şükür sonrası Bursasporlu Enes Ünal ile birlikte en önemli pivot santrafor adayı. 35 kez genç milli takımları gitti, şu sıralar U19’da. Mart ayında U18’den direkt olarak kendisinden 3-4 yaş büyük Cenk Tosun, Emre Çolak, Necip Uysal, Özgür Çek’lerin oynadığı A2 Milli Takımına çağırıldı, hatta Katar’a da gol attı. Henüz Süper Lig’de forma giymedi ama eski hocası Fuat Çapa, Atabey’in yakın bir gelecekte sadece Gençlerbirliği değil, Türk futboluna damga vuracak bir yetenek olduğunu söylüyor. Kendisi de bundan emin zaten. 3-4 yıla kalmadan Türkiye’nin 1 numaralı pivot santraforu olma niyetinde. Özgüven tam olunca, daha da ötesine geçip, “Avrupa’nın üst düzey takımlarında da rahatlıkla oynarım” diyor. Fuat Çapa, Kayseri Erciyesspor’a gitmeyip Gençlerbirliği’nde kalsaydı önümüzdeki sezonun takım planlamasında üçüncü santrafor olarak onu düşünüyordu.  x


Futbola nasıl başladın, hikayeni anlatır mısın?
Futbola abimle apartman aralarında şut çekişerek başladım. O zamanlar İzmir’de oturuyorduk ve abim Göztepe’de oynuyordu, ben de sürekli abimi izlemeye gidiyordum. Sonra Ankara’ya taşındık ve babam abimi Gençlerbirliği Futbol Okulu’na yazdırdı. Ben de futbol oynamak istediğimi söyledim babama ve 7 yaşında Gençlerbirliği’nde başladım.

Abin nerede şimdi, devam ediyor mu futbola?
Abim Mehmet Cansın da profesyonel oldu, Hacettepespor’da oynuyor. O 92’li ve stoper.

Okul durum nedir?
Liseyi bu sene bitirdim. Antrenmanlar çoğu zaman okul saatleriyle çakıştı ve bu epey zorladı beni. Ama okuldaki hocalarım durumumu bildikleri için yardımcı oldular her zaman.

A Takıma çıktığında zorluk yaşadın mı?
A Takıma geçen sezon başında çıkmaya başladım. Başlarda her genç oyuncu gibi zorluk yaşadım. Çekingen davranıyordum, kendi oyunumu gösteremiyordum. Ama Hurşut Meriç, kaleci Ferhat Kaplan ve kaptan Cem Can gibi büyüklerin yardımı ve öğütleriyle kendime geldim, güvenim arttı.

“Avrupa’nın üst düzey kulüplerinde rahatlıkla oynarım”

Futbol özelliklerini nasıl anlatırsın?
Uzun boyum ve iyi zamanlamam sayesinde kafa toplarında etkiliyim. Boyuma rağmen ağır ya da yavaş olduğum söylenemez, hatta uzun mesafede hızlıyımdır. Güçlü olduğumu söylerler. İki ayağımı da iyi kullanıyorum. Bitirici gol vuruşlarım iyidir, bir de bende biraz “golcü şansı” denen şey vardır.

Eksiklerin neler sana göre?
Tempo ve özellikle oyunun her alanında enerjimi kullanmakta eksiğim var. Dayanıklılığım çok iyi olmadığı için gücümü daha çok ceza sahasına saklıyorum. Buna rağmen toplu oyunda olduğu kadar topsuz oyunda da kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Çift yönlü oyunu daha iyi yapmaya gayret ediyorum.

A Takıma artık alıştığını söyledin, yeni sezonda hedefin ne?
Öncelikle önümüzdeki sezon kesinlikle Lig’de artık oynamak istiyorum. Ciddi süre alıp, kendimi geliştirip, tecrübe kazanmalıyım. Oynama devamlılığına sahip bir futbolcu olmak hedefindeyim. Avrupa’da çok genç yaşta arkadaşlarım liglerde oynuyor. Ben de o gücü kendimde hissediyorum artık, hazırım ve güvenim tam.


Avrupa demişken, 3 büyükler ya da Avrupa hedefin var mı?
Öncelikle kendi kulübümde 11’in vazgeçilmez bir oyuncusu olmak istiyorum. Daha sonra 3 büyüklerden birinde oynamak ve A Milli takım düzeyini yakalamak hedefindeyim. Uzun vadeli en büyük hedefim ise Premier Lig’de Manchester City’de oynamak.

3-4 sene içinde kendini nerde görüyorsun?
Türkiye’de pivot santrafor denince akla gelen ilk isim olarak görmeyi umuyorum.

Seviye olarak kendi potansiyelini nasıl görüyorsun?
Avrupa’nın üst düzey kulüplerinde rahatlıkla oynayabileceğimi düşünüyorum.

Tarzın kime benzetiliyor?
Babam stilimi Robin van Persie ve Fernando Torres’e benzetir.

Beğendiğin ve örnek aldığın forvetler?
Zlatan İbrahimovic, Robert Lewandowski, Edin Dzeko, Mario Gomez ve Radamel Falcao…


Çift forvet mi, tek forvet mi oynamak daha rahat geliyor?
Tek forvet oynamak bana daha rahat geliyor, çünkü daha rahat hareket ediyorum ve koşu alanlarım kapanmıyor.

“Golcü bencil olur” diye söylenir, sen onlardan mısın?
Bir golcü olarak bencil değilim, daha çok takım oyuncusuyum. Asist de yaparım çok. Ayrıca gol atamayınca da asla moralimi bozmuyorum.

A2 milli takıma çağırıldın, ama U20’de yoksun. Yaşın küçük olmasına rağmen bekliyor muydun çağırılmayı ve Dünya Kupası’nda oynamayı?
U-20 Dünya Kupası’nda oynamayı çok isterdim ancak yaşım küçük ve benden büyükler çağırıldı milli takıma. Bundan sonraki turnuvalarda oynarım artık.

*FourFourTwo Dergisi 2013 Temmuz sayısında yayımlanmıştır.

Murat Akın'ı alana şampiyonluk bedava!*

“MURAT AKIN’I ALAN TAKIM OYNAMADAN SÜPER LİG’E ÇIKACAK”

2008’de Belçika’nın Beveren takımından Kasımpaşa’ya transfer olduğunda, muhtemelen o da tahmin etmiyordu 5 buçuk yıla böyle bir hikayeyi sığdıracağına. Süper Lig’de forma şansı her bulamadığının ertesinde 1. Lig’de şampiyon oldu. Süper Lig’de tutunamadıkça, takımla döndü kalıcı olamadığı lige, yine ve yeniden. İki defa Kasımpaşa, bir kez Orduspor ve son olarak Torku Konyaspor’un Süper Lig’e çıkışında temel pay sahibi oldu. Gittiği her 1. Lig takımıyla şampiyonluk yaşaması şehir efsanesine dönüştü. “Seneye seni alan takım oynamadan Süper Lig’e çıkacakmış. Murat Akın’ı alana şampiyonluk bedavaymış” esprileri üretti futbolcu arkadaşları. Yeni sezonda Kayseri Erciyesspor ile Süper Lig’de olacak bu sefer. Ve ona göre; artık kendini kanıtlamanın tam zamanı. Bugüne kadar niye kalıcı olamadığını ise kendisi de bilemiyor.


2008’de Süper Lig’e geliş, ilk Kasımpaşa dönemi ve küme düşüş…
Türkiye’deki ilk tecrübem olmasına rağmen alışmam zor olmadı. İkinci yarıda iyi bir çıkış yakalamamıza rağmen küme düştük. Sonraki sene benim de çıkış yaptığım sezon oldu ve hemen Süper Lig’e geri döndük. Takımın başına Yılmaz Vural geldikten sonra çok az forma şansı buldum, hatta kadroya bile giremediğim zamanlar oldu. Bu da ayrılık zamanın geldiğini göstermişti ve kiralık olarak Orduspor’a gittim.


Orduspor ile Süper Lig’e çıkış ve yine ayrılık...
Orduspor’la iyi bir sezon geçirdim ve şampiyon olduk. Çok transfer teklifi aldım ama ben Ordu’da kalmak istedim. O sezon Kasımpaşa Süper Lig’den düşmüştü yine ve takımın başına hocam Uğur Tütüneker geldi. Sözleşmem devam ettiği için de tekliflere rağmen Kasımpaşa’da kalmak zorunda kaldım.

Kasımpaşa ile şampiyonluk, yine ve yeniden ayrılık… Ama bu kez transfer Süper Lig’den bir takıma, Antalyaspor’a…
Kasımpaşa’yla şampiyon olduk ve ben artık Süper Lig’de kalıcı olup oynamak istiyordum. Önümde çok seçenek vardı ve ben de Antalyaspor’u seçtim. Ama orada umduğum gibi gitmedi işler. Takım performansı çok iyiydi ve doğal olarak “kazanan takım bozulmaz” mantığı ile çok oynayamadım. Kendi isteğimle devre arasında Torku Konyaspor’a gittim.


Devre arasında Torku Konyaspor transferi: tereddütlerden uzak tekrar Lig düşmek…
Devre arasında PTT 1. Lig takımlarının hemen hemen hepsinden teklif aldım zaten. Süper Lig’den de bazı takımlar beni istedi ama ilk yarıda oynamadığım için hemen oynayabileceğim ve mümkün olduğunca iddialı olacak bir takım olmasını istedim. Her ne kadar Konyaspor ilk yarı hedeften uzak olsa da ben şampiyonluğa inanarak tercih yaptım. Tabi ki Uğur hoca faktörü de çok önemli oldu transferimde. Beni Türkiye’ye transfer eden odur. Kasımpaşa ve Orduspor şampiyonluklarında beraberdik. Ayrıca Uğur Tütüneker’de çok büyük kazanma hırsı var ve belki de bu yüzden onunla çok iyi anlaşabiliyorum.

12. sıradaki Torku Konyaspor’un Süper Lig yürüyüşü…
Biz takım olarak her zaman bu inanca sahiptik. Düşme adayı olarak bile gösterildik ama oyuncu grubunu ve hocayı tanıdığım için Play-Off’u yakalayacağımızı düşünüyordum. Play-Off’a kalınca “tamam, artık Süper Lig’e çıkarız” dedik kendi kendimize. Oranın havasını fazlasıyla bilen oyuncular vardı takımda. Erdal Kılıçaslan ile birlikte arkadaşlarımızı bu anlamda motive ettik ve sakin kalmayı başardık. Özellikle final haftaları ve Play-Off’ta grafiğimiz çok arttı ve üst düzey performans gösterdik.


4 kez Süper Lig’e çıkış ve tutunamamak...
Bunu zaman zaman düşünüyorum ama açıkçası ben de, “Süper Lig’de neden kalıcı olamadım?” sorusunun cevabını bilmiyorum. Futbolda böyle şeyleri doğal karşılamak gerekiyor ve o durumdan daha güçlü çıkmak lazım. Ben hep öyle yaptım, asla vazgeçmedim.

Süper Lig’de 3. deneme ve artık zamanı...
Kayseri Erciyesspor tercihimde başkan Ziya Eren ve Belçika’dan tanıştığımız hocam Fuat Çapa’nın payı büyük oldu. Erciyesspor’da çok başarılı olacağıma inandığım için bu kararı verdim. Antalyaspor ve Kasımpaşa ile Lig’de istikrarlı olamadım. Artık 26 yaşındayım ve en verimli cağıma girdiğimi düşünüyorum. Ne yapıp ne yapmamam gerektiğini gayet iyi biliyorum, öğrendim. Süper Lig’de kendimi kanıtlamam gerekiyor ve bunu başaracağıma inanıyorum.

*FourFourTwo Dergisi 2013 Temmuz sayısında yayımlanmıştır.

Bu Çocukta İş Var: Doğan Erdoğan*


Mevki: Orta Saha / Kulüp: Samsunspor / Yaş: 17

Keşfedilişi
Doğuştan futbolcu olanlardan, “kendimi bildim bileli topla yatıp kalkarım” diyor. Evin içinde topla camı çerçeveyi indirmeye başlayınca dedesi ve amatör futbolcu olan babası çareyi onu Samsunspor Futbol Akademisi’ne yazdırmakta buluyor. Kayıtlar 6 yaşından başlamasına rağmen ailenin akademi hocalarına yaptığı ısrarların sonucunda henüz 5 yaşında Samsunspor’un kapısından içeriye adımın atmış oluyor. Geçtiğimiz sezonun başında kulüpte yaşanan ekonomik sıkıntıların yanı sıra Kulüp Başkanı Emin Kar’ın da teşvikiyle altyapıdan pek çok oyuncu A Takıma alınıyor. Teknik direktör Besim Durmuş’un da gelişiyle Kemal Sabri Bayraktar, Ercan Yazıcı, Canberk Aydın, Halil İbrahim Pekşen gibi gençlerle birlikte forma şansı buldu. PTT 1. Lig’de 4 maça çıktı, U18 Milli takımına da çağırılmaya başladı.


En önemli özellikleri
Her şeyden önce; futbol onun için hayat memat meselesi halinde. Yürümeye başladığından bu yana hiç eksilmeyen bir futbol tutkusu, coşkusu ve arzusuna sahip. Özellikle yerel basının tepkilerine rağmen genç futbolculara ısrarla şans veren Besim Durmuş onu, “Her an oyunun içinde, topun olduğu her yerde var olan bir oyuncu” olarak tanımlarken, futbol coşkusuna gönderme yapıyor. İdolü Zinedine Zidane ancak, İlkay Gündoğan, Selçuk İnan, Fernandes’i dikkatli takip ediyor, tarzını ise Pirlo, Xabi Alonsu ve Lampard “ekolüne” yakın buluyor. “Çift yönlü, modern bir orta saha. Oyunun 3 halini de becerebilen bir futbolcu” nitelemesi yapan Besim Durmuş, “oyunun 3 hali” vurgusu Doğan’nın temel futbol karakterini gösteriyor. Top rakipteyken de, kendi takımındayken de oyunun içinde olmanın yanı sıra topun ortada, yani sahipsiz olduğu, rakipten döndüğü ve kaybedildiği anlardaki refleksi ona sınıf atlatacak önemli bir özelliği. Gelişkin oyun bilgisinin yanında “box to box”ı kaldıracak tempo ve devamlılığa da sahip. 1.80’in üstündeki boyuna rağmen ayakları 42 numara, yani tekniği ve topla teması da iyi.


Ne dedi
Daha şimdiden Beşiktaş ve Gençlerbirliği Samsunspor’a yarım milyon avroyu aşkın bonservis ücreti teklif etti ama onun aklı fikri futbol oynamakta: “İlk hedefim kafamın karışmasına izin vermeden buraya odaklanmak ve yeni sezonda sürekli kadroda bulunup, süremi artırmak”

Yeteneklerine ve kendini geliştirme potansiyeline de çok güveniyor: “Avrupa’da oynama hedefim var. Sınırımın olmadığını düşünüyorum. Devamlı olarak gelişebileceğime ve her futbol tarzına ayak uydurabileceğime güveniyorum”

*FourFourTwo Dergisi 2013 Temmuz sayısında yayımlanmıştır.

Ankara'nın Demir Çağı!*

Ankara Demirspor Hatırası!

Ankara 19 Mayıs Stadı’nın Gençlik Parkı tarafındaki girişine doğru yaklaşırken Celal abiyle karşılaştık. Fotoğraf çekimi için sözleştiğimiz saate 5 dakika vardı. Ağır ağır ve sık sık molalar vererek protokol girişine doğru yürürken de sordum ilk ne zaman burada sahaya çıktığını. “1947 yılında” cevabını verdi, yani tam 66 sene önce. Konuştuğum kişi Ankara Demirspor’un hayatta olan en eski kuşağının son temsilcilerinden Celal Torkal’dı. Fotoğraf karesinin de en kıdemlisi. Ankara Demirspor’un 4 farklı dönemi, yaklaşık 50 yıllık bir sürecinde futbol oynamış 8 kişilik bir kadro kurduk ve “Demirspor nereden nereye?” dedik. Önce kadroyu verelim, ama dizilişe göre değil de kıdeme ve dönemlere göre.


Ayakta soldan ikinci: kadronun en kıdemlisi, eski sol açık Celal Torkal. Galatasaray ve Gençlerbirliği deneyimlerinden sonra 54 ile 67 arasında 13 yıl aralıksız, “öz kulübüm” dediği Ankara Demirspor’da oynadı. Bıraktıktan sonra Samsunspor, Çorumspor, Altındağ ve Ankara Demirspor’da antrenörlük yaptı. Demirspor’a imza attığında aldığı 2.500 liralık transfer ücreti için, “Ev almaya yetmiyordu ama fena para da değildi o yıllar için” diyor Celal. Gerçi başka da doğru dürüst para almamış: “Futbolda çok para kazanmak diye bir şey yoktu o zamanlarda. En büyük amacımız futbol vesilesiyle işe girmekti ve kulüp de bizi işe soktu. Hem işe aldırdıkları için hem de “sen bizim evladımızsın, sen bizdensin” dedikleri için başka para da kazanamadım zaten”


Mahalli Ligi de Milli Ligi de yaşamış biri olarak aradaki değişimi ve farkları sorduğumuzda, “Futbol olarak, rekabet olarak ciddi fark oldu ama bizim imkanlarımız açısından bir değişim olmadı. Demirspor takımında çok meşakkatliydi her şey. Sahalar kötüydü, balçıkta çamurda oynuyorduk. Biz Mahalli Lig’de olduğu gibi yine posta treniyle gider gelirdik maçlara. 27 saat sürerdi İzmir’e yol, Fuar zamanına denk geldiğimizde de yer bulamaz yataklı vagonlarda kalırdık” yanıtı verdi.

Fotoğraf karesinin en renkli isimlerinden biri, ayakta soldan sağa dördüncü olan, Mehmet Erhallaç, daha doğrusu Pire Mehmet. 57’den 69’a kadar Demirspor’da forma giyen kaleciye, ufak sayılabilecek fiziğine rağmen çevikliği ve hareketli yapısı kazandırmış “Pire” lakabını. 19 Mayıs Stadı’nda oynanan Fenerbahçe maçındaki kurtarışıyla “Lefter’in penaltısını kurtaran kaleci” diye namı yürür gider: “Ben ufaktım ama çabuktum, bir de penaltının nereye atılacağını seziyordum. Bazen maçtan önce, bazen de penaltının atılacağı sırada kale arkasındaki 2 buçukluğa sorardım daha önce hangi köşeye attı diye. Her sezon 3-4 penaltıyı çıkartırdım.” Pire Mehmet’in penaltı tüyoları aldığı ve 2 buçukluklar diye söz ettiği maç başına 2 buçuk lira alan top toplayıcı çocuklar oluyor.


Ayaktakilerin ortada olanı ve en uzun boylusu ise 58-64 yılları arasında oynayan santrafor Abdullah Topluoğlu. Daha çok kalamamasının nedeni öğretmen olarak geçirdiği 3 yıllık yedek subaylığı ve ardından gelen kopuş olmuş. İş sahibi olmanın futbolculuktan daha önemli olduğu, futbolun işe girme aracı olarak görüldüğü yıllar. Tıpkı Abdullah’ın yaptığı gibi en büyük transfer parasıyla ancak orta halli bir ev alınabildiği dönemler: “Aldığım transfer parasını Emlak Bankası’na ev teminatı olarak yatırdım ve şimdi yaşadığım evi aldım.”

Ankara Şampiyonu olarak yeni kurulan Milli Lig’e güçlü kadrosuyla dahil olan Demirspor’un Fikri Elma ile birlikte santraforu ve takımın en golcülerden. Abdullah Topluoğlu Ankara Demirspor’un en başarılı sezonlardan, Milli Lig’in ilk yılı olan 1959 – 1960 sezonunu unutmayanlardan: “Çok iyi bir kadromuz vardı. Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi yenemediğimiz zaman üzüntümüzden sokağa çıkamıyorduk. Türkiye 4’üncüsü olduk o sezon. Gururlu yıllardı bizim için.” Oynanan maçların an be an hafızalara kazındığını, bir gol attığı ve Ankara 19 Mayıs Stadı’nda 2-2 berabere kaldıkları Lefter’li, Can Bartu’lu, Avni’li, Özcan’lı Fenerbahçe 11’ini bir çırpıda saymasından anlıyoruz 70’ini aşmış Abdullah’ın.


Ayakta, en sağdaki isim ise gözünü mavi lacivertli formayla açanlardan: Sedat Boğaz. Babasından gizli 2. Amatör kümedeki Zonguldak Çatalağzı Demirspor’da lisansı çıkıyor. 67’de Ankara Demirspor’da denemeye alınıyor ve Pire Mehmet’in yetiştirdiği, Ankara’nın önemli kalecilerinden Altay’a uzaktan güzel bir gol atınca başlıyor 5 yıllık Başkent hikayesi. 60’ların taktiği WV sisteminin çift yönlü orta sahası, 8 numarası. Uzaktan şutları sayesinde ilk sezonunda 9 gol atıyor. Hatta Demirspor ile çıktığı ilk maçında Fenerbahçe’ye ceza sahası dışından gol atar. Fenerbahçe Can Bartu ile eşitliği sağlar ve 1-1 biter 90 dakika. Maçtan sonra Demiryollarının İstanbul’daki Menekşe tesislerine İslam Çupi gelir ve Sedat ile röportaj yapar. Şutlarına güvenen ve röportajda Beşiktaş’a da gol atacağını söyleyen genç Sedat, bunu başaramasa da, “Necmi’yi de yakabilirim” demecini İslam Çupi manşete taşır.


Bu yıllarla birlikte Ankara Demirspor’un da altın çağı yavaş yavaş sona ermeye başlıyor. Kulübün 13 sezon aralıksız oynadığı 1. Lig’den 71’de düşmesini kurumsal yapıya bağlıyor Sedat: “Sonuçta Demirspor müessese takımı olduğu için artık zorlanmaya başlamıştı. İyi kadromuz vardı ama oyuncuları elde tutmak zorlaşıyordu git gide. Daha sonra Galatasaray’a giden Muzaffer Sipahi ve Şevki Şenlen, Fenerbahçe’ye giden Timuçin Çuğ gibi önemli futbolcular ayrılınca çok tecrübesiz kaldık ve o sezon PTT ile birlikte küme düştük.”
Değişim ve düşüş başlamıştı artık. Ama bu sadece Ankara Demirspor için geçerli değildi. Öyle ki 76-77 sezonuna gelindiğinde bir tane bile Ankara takımı kalmamıştı 1. Lig’de. Halbuki 60’larda Ankara Demirspor, PTT, Ankaragücü, Şekerspor, Hacettepe ve Gençlerbirliği Lig’deydi. 6 kulüpten başta kurum takımları tek tek küme düşerken 70’ler boyunca sadece Ankaragücü, o da düşe kalka tutunabildi. 80’lerin başıyla birlikte Gençlerbirliği 1. Lig’e yükselir ve Ankaragücü ile birlikte istikrarlı şekilde 1. Lig’de yer alır. Ancak 4’ü de kurum kulübü olan diğer başkent takımları yavaş yavaş kademe düşmeye başlar. Bu inişe en güçlü direnen ise yine Demirspor olur.


İşte bu direnişin temel taşlarından biri de ayakta ve en solda kendine yer buluyor fotoğrafta: Haldun Ergin. “Demiryolcu çocuğu” ve doğma büyüme bir Demirsporlu, duraklama ve düşüşün başladığı dönemin, yani 70’lerin ortası ile birlikte 2. Lig kadrosunda yer alır. Baba demiryolları çalışanı olunca mavi lacivertli formayla da 62 yılında Çankırı Demirspor’da tanışır. Babası Ankara’ya tayin olunca bir yandan Ziraat Fakültesi’ne devam ediyor, bir yandan amatör olarak futbol oynuyor ve öte yandan da hayalini kurduğu Ankara Demirspor’un Ankaragücü sahasındaki antrenmanlarını hiç kaçırmadan takip ediyor. Haldun’un düşlerini gerçeğe çeviren ise başka bir Demirspor efsanesi, Kayserispor ve Gençlerbirliği’ni 1. Lig’e çıkartan Erkan Kural oluyor. Ve 27 yaşındaki Haldun artık Ankara Demirspor’dadır. 5 yıl oynadı, 3 yıl kaptanlık yaptı rüyalarının takımında. Aileden demiryolcu olunca kardeşi Saldun ile birlikte de bir dönem Ankara Demirspor’da forma giydi. Sesinde, gözlerinde, kurduğu her cümlede o günlerin heyecanını hiç eksiltmeden taşıyor. Düşüşün nedenlerini ise şöyle özetliyor: “Genel Müdürlüğün spora ve futbola bakışı artık değişmişti, imkanlar azalmıştı. Böyle olunca Demirspor için düşüş kaçınılmaz olmuştu”


Sonraki yıllar için fotoğrafın alt sırasına bakmak lazım. 80’lerin başından 90’ların ortasına kadar olan yılların oyuncuları. Soldan sağa; sol bek Erden Yengeç, stoper Temel Çaylı ve orta saha Mustafa Erol. 83’te 3. Lig’e düşer Ankara Demirspor. 2. Lig kadrosunda da oynayan Mustafa Erol 13, Temel Çaylı ve Erden Yengeç 7’şer sezon giydiler mavi lacivertli formayı. Demiryollarının 90’da son verdiği işe alma uygulamasından yararlanan son kuşağın futbolcuları. Demirspor ile kurulan bağ organik olunca futbolu bıraktıktan sonra da kulüpten kopmadı 3 demiryolcu. Halen Altyapı sorumlusu olan Temel Çaylı yardımcı antrenörlüğünü yaptığı Ankara Demirspor’da 2008’de teknik direktör olarak görev aldı. Mustafa Erol ile Erden Yengeç de altyapıda antrenör olarak devam ediyorlar Demirspor ruhunu ve geleneğini taşımaya.
Aslında her şey Genç Cumhuriyetin “yavuz ve gürbüz nesiller” yetiştirme politikasının Demiryollarına yansımasıyla başlıyor... Spora ve özellikle futbola verilen büyük önem 1930’larla birlikte Demirspor hikayelerinin de peş peşe doğuşunu hazırlıyor. Devletin bu hamlesiyle Demiryolunun geçtiği güzergahlar üzerinde 40’a yakın müessese takımı kurulur. İlki Eskişehir’in Cer Atölyesi’nde faaliyete başlayan Eskişehir Demirspor olurken, 1932’de de Ankara Demirspor ülkenin futbol tarihine adımını atıyor. Futbola hızlı girer Ankara Demirspor. 1938-1939 sezonunda Türkiye’nin ilk deplasmanlı ligi olarak bilinen Milli Küme’de averajla Galatasaray’ın arkasından ikinci olur. Bu başarıyı 1939, 1943, 1947, 1948 ve 1959 Ankara şampiyonlukları takip eder. 39’da averajla ikinci olduğu Milli Küme’de 1947’de şampiyon olur Ankara Demirspor. Milli Lig ve sonraki adıyla 1. Lig’de aralıksız 13 sene yer alır. 71’de 1. Lig’e veda etti, 83’te 3. Lig’e düştü. Semih Tokatlı teknik direktörlüğünde iki defa 2. Lig’e çıksa da Ankara Demirspor, 2006’dan beri 3. Lig’de. Türk futboluna sayısız sporcu ve futbol adamı kazandıran Ankara Demirspor geçen sene kuruluşunun 80. Yılını kutladı. Halen müessese bünyesinde olan ve yöneticileri Demiryolları personelinden oluşan Ankara Demirspor, yaklaşık 40 Demirspor arasından Eskişehir Demirspor ve Adana Demirspor ile birlikte futbolda profesyonel faaliyet gösteren 3 kulüpten biri oldu bugüne kadar. Demiryollarının ilk göz ağrısı ve hala müessese kulübü olan Eskişehir Demirspor şu sıralarda Bölgesel Amatör Küme’de yoluna devam ediyor. 69 yılında Devlet Demiryolları ile bağını ayıran Adana’nın mavi lacivertlileri ise 17 yıl 1. Lig’de yer alarak, en başarılı Demirspor oldu.


KUPAMIZI İSTİYORUZ!
1946-1947 sezonunda Milli Küme’de kazandığı şampiyonluğun, “Türkiye şampiyonluğu” olarak tescil edilmesini talep ediyor Ankara Demirspor Kulübü. Bunun için elinde hem kupası, hem de belgeleri var. Ancak Federasyona yapılan 2 başvuru da, “Arşivlerimizde o yıllara ait kayıtlar yok” gerekçesiyle şimdilik sonuçsuz kaldı.
Kulüp Başkanı Nuğman Yavuz, Milli Küme maçlarının yapıldığı dönemde, bölgesel kümelerin bulunduğunu ve bu kümelerde şampiyon olan takımların Ankara ve İstanbul’da toplanarak, kendi aralarında karşılaştığını, bu maçların sonunda da Türkiye şampiyonunun belirlendiğini söyledi.

1946-1947 sezonunda, kendi bölgesinde birinci olduktan sonra Türkiye Şampiyonası’na gider Baba Gündüz’lü (Kılıç), Tiko Mehmet’li, Arap Kadir’li, Çamur Şevket’li, Sarı Naci’li ve Top Top Hamdi’li kadro. Ankara Demirspor önce Adana Demirspor’u 6-0, sonra da Fenerbahçe’yi 3-0 yenerek şampiyon olur. Kazanılan ve üzerinde, “Türkiye Futbol Federasyonu Türkiye Birinciliği” yazan kupa ise kulüp müzesinde duruyor… Şu günlerde üçüncü kez başvuru yapmaya hazırlanan kulüp, şampiyonluktan vazgeçmeye niyetli değil.

*FourFourTwo Dergisi 2013 Temmuz sayısında yayımlanmıştır.

Demirspor demek Fikri Elma demek!*


Sadece Ankara Demirspor’un değil, Ankara futbolunun da en büyük efsanelerinden… 50’lerin sonundan 70’e kadar olan yıllarda Türkiye’nin en iyi santraforlarından. Demirspor formasıyla 150’ye yakın gol attı, 1961 – 1962 sezonunda 21 golle 1. Lig gol kralı oldu. 100’ler kulübünün ilk temsilcilerinden. Demiryolcu bir babanın çocuğu olarak profesyonel kariyerinde sadece Ankara Demirspor’da oynadı. İstanbul takımları bu Ankaralı golcüye de sık sık transfer teklifinde bulundu. Hatta yıldızının parladığı dönemlerden birinde Fenerbahçe kendisini çok ister ancak kulağına fısıldanan, “babanı işten atarız” gözdağıyla gitmekten vazgeçer. 70’te futbolu bıraktıktan sonra 78’e kadar kulüpte o günkü adıyla menajerlik, yani bir nevi sportif direktörlük yaptı.


İnsan olarak herkesin derdine yetişenlerdenmiş Fikri Elma. Çok sevilen, büyük saygı gören biriymiş. Ama saha içindeki golcü Fikri epey bir aksiymiş. Aksi olmasının yanı sıra “bencil bir golcü” olarak da anlatılıyor takım arkadaşlarınca. “Tüm toplar ona verilsin, tüm golleri kendisi atsın isterdi” diyor ona en fazla asist yapanlardan sol açık Celal. Forvette 6 sene beraber yan yana oynadığı ve aynı semtte büyüdüğü çocukluk arkadaşı Abdullah da hemen bir anıyla destek veriyor: “Ben gol atardım, “bana niye pas vermedin” derdi, sinirlenirdi. Gol konusu olunca işler değişirdi Fikri’de. 1959 senesinde İstanbul’da Karagümrük maçı oynuyoruz. 3-2 yendik ve 3 golü de ben attım. Ama maç boyunca durmadan bağırıp çağırdı bana, ona niye vermiyorum da kendim atıyorum diye.”
“Ama Fikri abi harika bir insandı” deyip araya giriyor Haldun ve hemen ekliyor: “Saha dışında melaike bir insandı. A’dan Z’ye her şeyle ilgilenirdi. Mesela deplasmana gittiğimizde otobüste sabaha kadar uyumazdı, şoför uyuyakalmasın diye. Sabah da gelir uykusuz işe giderdi. Herkesle ilgilenir, herkesin derdini kendi derdi yapardı.” Fikri Elma’nın 5 yıl menajerliğini yaptığı takım kaptanı Haldun, “Gol Kralı Fikri”nin futboldaki aksiliğini biraz da disiplinine veriyor: “60’larda küçük bir çocuk olarak Demirspor’un tüm antrenmanlarını izlemeye giderdim. Dün gibi hatırlarım, Ankaragücü sahasındaki bir idmanda lakayt davranan birine kızdı ve inanır mısınız onu taşla kovaladı.”


Futbolu bırakışı da kulüpten ayrılışı da buruk ve gönülsüz oldu Fikri’nin. İlla Yugoslav antrenör Gayda’nın yardımcısı yapılmak istenince zoraki futbolu bıraktı. “Ama Fikri’siz Demirspor olamazdı o yıllarda” diyor ve anlatıyor dönemin genç oyuncusu Sedat Boğaz: “Fikri abiye bıraktırdılar ama ondan sonra da takım gol atamaz oldu. Orta sıralardan, düşmeye doğru gitmeye başladık. Koskoca Demirspor küme düşecek neredeyse. Bütün oyuncular toplandık, futbola döndürmek için Fikri abiye gittik. Yalvar yakar bir şekilde ikna ettik. Son maçlarda oynadı ve takım toparlandı. Hatta yenilsek küme düşeceğimiz maçta Galatasaray’a 2 gol attı, 2-1 kazandık da ligde kaldık”
Özellikle kulüpte yaşadığı anlaşmazlıklar ve ekonomik sorunları deneniyle 78 yılında 20 yılını verdiği Demirspor’dan kırgın bir şekilde ayrıldı. İlhan Cavcav’ın Gençlerbirliği’ne başkan olmasıyla Gençlerbirliği’nde yöneticilik ve tesis müdürlüğü yaptı. Gençlerbirliği’nin tesisleşme ve kurumsallaşmasına çok emek verdi. 99’daki vefatından sonra da Gençlerbirliği kulübü, Beştepe’deki tesislerinde Fikri Elma’nın adını bir sokağa verdi. Ankara futbolu ve Ankara Demirspor’un tarihine damga vurmuş en önemli figürlerden biri oldu Gol Kralı Fikri. Yıllarca Gençlerbirliği’nde görev yapsa da, hatta “aslında Ankaragücü’nü tutuyordu” diye anlatılsa da hiç kuşkusuz o Demirsporludur ve bilenler bilir; Fikri Elma demek Demirspor demektir.

*FourFourTwo Dergisi 2013 Temmuz sayısında yayımlanmıştır.

Hocaların Hocası: Selahattin Sunman*

"Bu ayak oynar"

Ankara Demirspor’un eski futbolcusu ve antrenörü. 50’ler boyunca ve 60’ların başına kadar 11’de olmasa da o efsane takımda yer aldı. Güçlü fiziği ve sert futboluyla “top geçer adam geçmez” beklerden. Askerliğini jandarma olarak yapınca da lakabı kendiliğinden çıkıvermiş: Jandarma Selahattin. O da pek çok takım arkadaşı gibi Devlet Demiryolları’nda memuriyeti almış futbolu karşılığında. Ama asıl futbolculuktan sonra silinmez izler bırakır Selahattin Sunman. 1961’de Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği’nin kuruluşunda yer alır, 26 merkez kurucudan biri olur. Başta Ankara’da olmak üzere, profesyonel amatör pek çok kulüpte görev yapan Selahattin Sunman, 4-5 defa da Ankara Demirspor’un başına gelir. Demiryolları çalışanı olduğu için her sıkışıldığında Selahattin Hocaya gidilir, o da hiç “hayır” demeden her defasında nöbeti devralır. O yıllar için önemli bir fark ve artı olan antrenman teknik bilgisi ve iyi kondisyon yüklemesi ile bilinir. 


Yaklaşık 50 yıllık antrenörlüğünde yüzlerce sporcu ve teknik adam yetiştirdi. Ankara’da 19 Mayıs Dış Sahalara gidip de eski bir öğrencisine rastlamadığı gün olmazdı. Hatta bizim 8 Demirsporlunun yer aldığı fotoğraftakilerden de Haldun Ergin, Erden Yengeç, Temel Çaylı ve Mustafa Erol hocanın talebelerinden. Antrenörlüğünün ve hayatının 10 yılını amatör küme takımlarından Mülkiye Spor’da geçirdi. Onu Mülkiye’deki yıllarında tanıdım ve aynı zamanda yüzlerce sporcusundan biri oldum Selahattin hocanın. Futbolsuz hayatı düşünemeyenlerin kuşağından olduğu için de, 80’ine gelmiş olsa da tek bir antrenman kaçırmazdı. Öyle yalandan da değildi gidip gelmesi… Mesela, stopik vuruşlarıyla (eskilerin pek sevdiği bir deyim; topun yerle birleşmesiyle birlikte ayaküstüyle sert ve ip gibi giden bel seviyesindeki vuruş tipi) en kral topçuya taş çıkartırdı. 11 futbolcuyla maçlara çıkıldığı, oyuncu değişikliğinin olmadığı yılların topçusu olunca sakatlık da vız gelirdi hocaya. “Bu ayak oynar” klasiklerindendir hocanın sakatlık “bahanesiyle” gelen oyuncusuna cevabı. Bir de tabii, eski yeni, genç yaşlı ayırmadan tüm sporcu ve öğrencileri “kestane” yaftasını yemiştir muhakkak. Hırsı hiç eksilmedi bir günden bir güne, “kramponlar bağlanırken maç kazanılır ya da kaybedilir” derdi. Yenilmek aklının ucundan geçmez, hırsından, çoğu öğrencisi olan rakip antrenörlerle maçlarda kavga eder, fırçasını atardı. Yendiği maçtan sonra ise daha sahadayken mavrasını atardı rakip olan eski talebesine.



2009’daki vefatına kadar, yaklaşık 60 yıl boyunca Ankara ve memleket futboluna büyük hizmetleri oldu Selahattin Sunman’ın. Sporculuğu, antrenörlüğü ve belki de en çok farklı ve renkli kişiliğiyle ismi atlanacak biri değildir. Hacettepe’den eski öğrencisi Yılmaz Vural iyi özetliyor Selahattin hocanın Ankara futbolundaki yerini: “Hocaların hocasıdır… Metin Türel İstanbul’da neyse, Selahattin Sunman da Ankara futbolu için odur”  
*FourFourTwo Dergisi 2013 Temmuz sayısında yayımlanmıştır.