Röportajlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Röportajlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Kasım 2015 Pazartesi

ELVİR BALİÇ: DOĞRU BİR KULÜPTE BAŞLIYORUM*

2014 Dünya Kupası’na giderek Bosna Hersek ile tarihi bir başarı yaşayan teknik heyetin içinde olmak nasıl bir duyguydu?
Çok güzel bir duyguydu. Çünkü biliyorsunuz bizim ülke 5 sene savaştaydı ve savaştan sonra 96-97 senesinden bu zamana kadar turnuvalara katıldı. Avrupa şampiyonası için dünya kupası için bir iki kere böyle son maça kadar kalmıştık ama gidemedik. Ben futbolcu olduğum dönemde de gidememiştim. Antrenörlük hayatımda ilk defa 18 yıl sonra bir BosnaHersek dünya kupasına gittim. Tabi ki benim için çok önemli bir yeri var, yani orada bunu yaşayan insanlar için bayram gibi bir havaydı, herkes çok mutluydu. Güzel bir tecrübeydi sonuçta dünya kupasına gidip orda ülkemizi temsil etmek gerçekten hem güzel hem heyecan vericiydi.

5 seneye yakın Milli takımın yardımcı antrenörüydün. Değişiklikten sonra senin devam etmeni istedi mi Bosna Hersek Futbol Federasyonu?
Ben devam etmek için görüşmedim, onlar da bana talip olmadı. nlar isteselerdi de ben kalmazdım çünkü ben Safet hoca ile beraber geldim ve Saffet hoca ile beraber gitmeyi düşünüyordum her zaman.

Harika bir futbolculuk kariyerin oldu. Bursa, Fenerbahçe, Real Madrid, Galatasaray ve diğerleri. Teknik adamlığa da milli takım yardımcı antrenörü olarak başladın. Kariyer planlaman içerisinde miydi PTT 1. Lig takımı çalıştırmak? Süper Lig gündeme gelmedi mi hiç?
Gündeme geldi çünkü ben her zaman şöyle düşünüyorum; iyi bir kulüpte güzel bir kulüpte başlamak gerekiyor. Şu anda tabi ki Karabükspor gibi bir camiada başlamak benim için çok hem heyecan verici. Hem güzel bir şey çünkü çok düzgün bir kulüp ve bu ilk fırsatı teknik direktör olarak Türkiye’de iyi değerlendirmem lazım. Benim için doğru bir kulüp olduğunu düşünüyorum, düşündüğüm için de buraya geldim ve Süper Lig’e çıkmak için elimden geleni yapacağız, yani hedefimiz o.

Karabükspor süreci nasıl gelişti?
Aslında Karabükspor süreci çok çabuk gelişti, bir haftanın içinde oldu bitti. Sportif direktör Seyit beni aradı ve benimle çalışmak istediklerini söyledi. Ondan sonra da oturduk, görüştük ve bitirdik yani.

Bu ligde daha önce oynadın. 2008’de ligin kalitesi nasıldı, şimdi nasıl bir PTT 1. Lig buldun?
Aslında çok fazla bir değişiklik olmadı. Çünkü hem Süper Lig’de oynayan oyuncular hem üst düzeyde oynayan oyuncular PTT Lig’de mücadele ediyor. Yani ben şöyle özetliyorum; PTT 1. Lig, Süper Lig’den daha mücadeleci ve zorluğu daha çok olan bir lig.

Sezon başı almadığın, sezon başı kurmadığın bir takımda olmak konusunda ne düşünüyorsun?
Tabi ki sezon başında gelmek bir avantajdır. Sonuçta transfer konusunda ve futbolcular konusunda hem daha çok zamanınız oluyor hem iyi transferler yapmak için zamanınız oluyor. Karabükspor’ün tüm maçlarını izlediğim için ve gerçekten bu oyuncuları gördükten sonra çok kaliteli oyuncular olduğunu düşünüyorum. İyi bir kadro kurulmuş ve bu kadro ile iyi işler yapacağımızı düşündüğüm için buraya geldim. Karabükspor gerçekten kaliteli oyuncuları olan bir takım. Yeter ki bir takım olma adına her şeyi yapalım, takım olursak, bir takım gibi oynarsak biz bu ligden inşallah çıkacağız.

Nasıl bir Karabükspor izleyeceğiz, temel oyun anlayışın nasıl olacak?
Benim vizyonumda benim felsefemde Karabükspor çok agresif ve çok baskı kuran bir takım izleyeceğiz. Kiminle oynuyorsak oynayalım her zaman kazanmak için çıkan bir takım olacak, çünkü hem o potansiyelimiz var hem de bizim felsefemize öyle uyuyor.

Nasıl bir teknik adam profili olacak karşımızda? Anlatabilir misin biraz?
Ben hayatımda da sporda da her zaman her şey yapmak için bir denge olması lazım diye düşünüyorum. Her şeyin fazlası zarar. Ben inandığım şeyleri yapmaya çalışıyorum, mesela antrenmanlara çok önem veren bir insanım, disiplinli bir insanım, kesinlikle disiplinden uzak bir duruma asla tavız vermem. Yani en önemlisi disiplin ama tabi ki yine söylüyorum ne çok fazla sert ne de çok fazla yumuşak.

20 yıl önce Savaştan çıkan ve Türkiye’ye ayak basan 20’sindeki Elvir harika bir başlangıç yapmıştı. Şimdi teknik adam olarak başlangıç yapıyorsun. Neler hissediyorsun bununla ilgili?
Gerçekten şimdi çok farklı ve büyük bir heyecan benim için. Dediğin gibi teknik direktör olarak ilk defa başlıyorum Türkiye’de o yüzden çok konsantreyim ve heyecanlıyım. Gerçekten benim için çok önemli çünkü bu bir başlangıç; hani derler ya nasıl başlarsan öyle gidersin diye. İnşallah benim için de iyi gider, ondan sonra da devamı gelir. Ben çalışacağım, elimden ne geliyorsa yapacağım, ondan sonrasını göreceğiz bakalım ne olacak.

Albüm çıkardın Bosna’da. Şu sıralar müzikle aran nasıl, devamını düşünüyor musun?

Yok, müzik sadece benim hobimdir. Yani Bosna müziğin önemi hayatımda her zaman var, dinlerim kendi kendime, böyle arada bir şarkı söylerim ama sadece amatör olarak, hiç bir zaman profesyonel olarak düşünmedim.
*FourFourTwo Dergisi Kasım 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

7 Ekim 2015 Çarşamba

Mickael Pote: Geldiğim günden beri şehirde Adana derbisi konuşuluyor!*

Müslüman bir ülkede futbol oynamak isteyen Beninli golcü Mickael Pote, Adana Demirspor’da aradığı ortamdan da fazlasını buldu. Bayıldığı Adana kebabı da cabası!

Futbola nasıl başladın, kariyerinde nasıl bir yol izledin anlatır mısın?
11-12 yaşlarımda futbolu mahallede oynuyordum. Bu şekilde oynarken 15 yaşlarında birisi beni fark etti. Profesyonel futbol hayatıma böyle başladım.

Fransa ve Almanya’da 2. Liglerde oynadın. Bu ülkelerde üst lig fırsatın olmadı mı?
Fransa’da hali hazırda 1. Lig de oynadım. Almanya’da geçirdiğim sezonun ardından üst lig takımlarından teklif aldım ama kulübüm bırakmadı. Ayrıca sadece üst ligde olmak için üst lige gidilmez fikrini savunuyorum.

Türkiye’ye gelmeye nasıl karar verdin, kim ve ne etkili oldu?
Adana Demirspor ile görüşmeye başladığımda taraftarı ve şehri ile ne kadar büyük bir camia olduğunu gördüm. Aklımda zaten Müslüman bir ülkede oynamak hep vardı. Böylelikle buraya gelmiş oldum.

Türk futbolu ve PTT 1. Lig ile ilgili ne düşünüyorsun? Ligin zorlukları neler sana göre?
Bu lig de her takım her takımı yenebilir. Diğer yandan zor bir lig, dolayısıyla sürekli konsantre olmak zorundasınız. Ama yine de bu ligde en büyük rakibimiz kendimiziz.

Harika başladın, çabuk uyum sağladığını düşünüyor musun? Bunu bekliyor muydun?
Buraya geldiğimde zaten fiziksel olarak hazırdım. Önceki takımımda Avrupa kupası maçlarını oynuyordum. Diğer yandan bu şekilde başlamam da takım arkadaşlarımın ve elbette teknik ekibin katkısı çok büyük. Haklısınız iyi bir başlangıç yaptım ama bundan daha iyisini yapmayı umuyorum.

Geçen sezon Kıbrıs Rum Kesimi 1. Ligi’nde 17 gol attın. Bu sezon gol hedefin nedir?
Öncelikli hedefim takımımın bir üst lige çıkması. “Şu kadar gol atacağım” diye kendime bir hedef koymadım. Takımımızı bir üst lige taşımak için elimden ne geliyorsa yapacağım.

Gol krallığı konusunda iddialı mısın?
Şu an ligin başı olduğu için çok büyük farklar yok. Herkes aşağı yukarı aynı gol sayısına sahip ama dediğim gibi öncelikli hedefim takıma katkı sağlayıp takım olarak ipi göğüsleyebilmek.

Adana kebabına alıştın mı, şehre uyum sağladın mı?
Adana kebabını seviyorum. Şehre de kısa süre de uyum sağladım. Gerçekten çok şirin bir şehir.

Adana Demirspor’un çok ateşli bir taraftar topluluğu var, bununla ilgili neler söylersin?
Bu ambiyansı gerçekten seviyorum. Benim için bu çok önemli. En başta bu yüzden buraya gelmeyi istedim. Taraftarımızın da bizi her zaman, iyi günde de kötü günde de desteklemesini temenni ediyorum.

Ekim ayının sonlarına doğru Adana derbisi var? Ezeli rakibinizle oynayacaksınız? Bu rekabetle ilgili neler söyleyeceksin?
Buraya geldiğimden beri bu konuşuluyor. Ben derbileri severim. Özel maçlardır. Derbiler oynanılmaz, kazanılır.

30 yaşı geride bıraktın. Bundan sonraki kariyer hedefin nedir?
Kariyerimi güzel bir şekilde, şampiyonluklar yaşayarak bitirme hedefindeyim.

Yeni kurulan bir takımsınız. Takımı değerlendirir misin?
Bu sebeplerden dolayı biraz zamana ihtiyacımız var. Bazı şeyleri yeni bir takımla %100 ortaya koymak kolay değil. Ama taraftar grubumuzun desteği ve teknik ekibimizle bu konuda çok yol aldık. Tam anlamıyla her şeyi pratiğe dökme hususunda gelecek maçlarda iyi bir ivme yakalayacağımızı düşünüyorum.

Süper Lig hedefine ulaşabilecek misiniz?
Bu sene yola bu parolayla başladık. Hedef bir üst lige çıkmak ve tabi ki mümkün olursa da şampiyon olarak çıkmak daha da güzel olacak. Bunun kolay olmadığını biliyoruz. Ona göre de çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Ligdeki takımlar arasında hangilerinin sizi zorlayacağını düşünüyorsun?
Bu lig de herkes herkesi yenebilir. Bizim tek rakibimiz kendimiziz.

Bir motton, parolan ya da kendine örnek aldığın bir deyim, söz var mı?

Benim hayatta örnek aldığım ve kendime sürekli söylediğim kelime elhamdülillah. Çok sayıda insan çok zor şartlar altında çalışarak çok az paralar kazanıyor. Olduğumuz yerlerin kıymetini bilmeliyiz. Allah’ın bize verdiklerine her daim şükür ve takva göstermeliyiz.
*FourFourTwo Dergisi Ekim 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.

1 Eylül 2015 Salı

STUART BAXTER: BU GÜNE KADAR HİÇ KOVULMADIM, İSTİFAYA ZORLANMADIM*

Nasıl karar verdiniz, nasıl bir tercih oldu sizin Türkiye ve Gençlerbirliği?
3 yıldır Güney Afrika’da Kaizer Chiefs takımında çalışıyordum. 3 sezonda 2 defa duble yaptık, yani hem ligi hem de kupayı kazandık. Neredeyse kaybolmak üzere, dağılmak üzere olan bir takımdı gittiğimde. Harika işler yaptık ve 3 yıl sonunda artık ayrılık vakti gelmişti, yerimi yeni bir teknik adamın gelme zamanı gelmişti. Ben de yeni deneyimlere fırsat vermek istedim.

Türk futboluna dair bir bilgi ve izleniminiz nasıldı gelmeden önce?
Birçok Türk futbolcu ve takımı Avrupa’da kendini gösterdi, iyi işler yaptı. Oradan takip ettim. Gençlerbirliği de epeyce hem Afrikalı hem de İskandinav oyuncu oynattı yıllar boyunca. Mesela Japonya’ya giderken hiç bilgim yoktu Japon futboluna dair. Ama gittiğim ilk yılda daha büyük başarı elde ettim. Güney Afrika’ya gittiğimde de çok çok az bilgim vardı. Yani Türkiye ve Gençlerbirliği ile ilgili daha önceki deneyimlerime kıyasla epey bilgim vardı.

Türkiye’nin çok bildiği bir teknik adam değildiniz. Nasıl tarif edersiniz kendinizi? Mesela, kendi sisteminizi mi uygularsınız her yerde yoksa ülke ve takım şartlarına göre mi hareket edersiniz?
Fabio Capello mesela çok tanınmış ve bilinmiş bir teknik direktör. Onun kendi sistemi vardır, nereye giderse gitsin onu uygular. Buraya gelse sisteminde ısrarcı olacaktır, futbolculardan ona adapte olmasını bekleyecektir. Ama benim inandığım şey; yabancı hocalar şartlara, kültüre, kaliteye, oyuncu potansiyeline iyi bakıp değerlendirmek durumda. Ona göre bir futbol oynanması gerekiyor. İsveç’teki, Japonya’daki ya da Güney Afrika’daki futbolu uygulayamazsınız.

Peki, nasıl bir oyun tercihiniz olacak, pasa dayalı mı, hızlı mı, kontrollü mü, defansif mi, ofansif mi, hasıl bir Gençlerbirliği izleyeceğiz?
Nasıl oynayacağımız konusunda bir ilan, reklam, duyuru yapmak istemiyorum! (gülüyor) Ama genel olarak takım halinde savunma yapmayı severim. Bunu söylerken, hücum oyuncularımızdan vazgeçeceğim anlamı çıkmasın. Toplu bir savunma halinden bahsediyorum. Topu kazandığımız zaman da çok hızlı olacağız, atak oyuncularımızı çok iyi besleyeceğiz, sonuca gideceğiz. Yani çıkışlarda çabuk ve kalabalık olmalıyız.

Dünyanın pek çok yerinde çalıştınız. Ama artık çok farklı bir kulüp başkanı var karşınızda. Bununla ilgili düşünceniz nedir?
Bu kulübün yaratıcısı ve sürükleyicisi. Bunun farkındayım. Kulüp üzerinde hem çok etkili hem de çok baskısı ve otoritesi olan biri.

Yaklaşık 40 yıllık süreçte 60 küsur teknik direktörle çalıştı. Zaman zaman kolay teknik adam ayrılığına gidebiliyor. Bu tedirgin ediyor mu?
Öncelikle şunu söyleyeyim; antrenörlük kariyerimde bu güne kadar hiç kovulmadım, istifa etmeye zorlanmadım! Ama Bobby Robson’un, “Her teknik direktör bir gün kovulacaktır!” diye bir sözü vardır. Ancak kovulacağım düşüncesi ve korkusuyla yaşarsam, işimi zorlaştıracak, yapamam ve başarılı olamam. Başkanla olan diyaloğumu her zaman saygı çerçevesinde sürdüreceğim ve işimi yapacağım.

Şampiyon hoca olarak Türkiye geldiniz. Gençlerbirliği’nde bu sezonki hedef nedir?
Farklı pozisyonlarda olan takımlarla çalıştım. Gençlerbirliği de epey yeni oyuncu aldı, kadro değişimine gitti. Bizim arzumuz yeni oyuncuların hızlı bir şekilde uyum sağlaması. İyi şeyler yapmak istiyoruz. En azından geçen sezonki seviyenin üzerine çıkmak ilk olarak, ama mümkün olduğu kadar da yukarılara oynamak... Bunu yapabilmek için de tüm arzu ve isteğimizi göstereceğiz, bunda ısrarcı olacağız.

Gençlerbirliği alt yapı geleneği güçlü olan bir kulüp, genç oyunculara bakışınız nasıl?
Bu tür takımlarda alt yapıdan yukarıya oyuncuların katılımı önemlidir. Hem genç oyuncuların motivasyonu, hem bölge hem de Türk futbolu için önemlidir.

Elinizdeki kadroda yeni tanıdığınız oyuncular arasında sizi olumlu anlamda etkileyenler oldu mu?
Hücum oyuncular göze daha çabuk batar doğal olarak. Dolayısıyla El Kabir rakip için çok tehlikeli, İrfan Can da çok yetenekli bir oyuncu olarak gözüküyor. Ama eminim ki diğer pozisyonlardaki oyuncular da beni etkileyecektir zaman içerisinde.

Arda’nın Barcelona’ya transferi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Futbolcuların zihnini geliştiren, ufkunu açan bir şey bu. Pek çok futbolcu o seviyeye ulaşmaya çalışacak. Daha önce sağ bek oynamaya zorlanmış. Onunla ilgili birilerinin kafasında böyle bir gelecek hiçbir zaman yoktu belki de. Ama şu anda bir süper star olarak Barcelona’da. Bu Türkiye’de oynayan pek çok oyuncuyu etkileyecek, hedef halini alacaktır.
*FourFourTwo Dergisi Eylül 2015 Sayısı için yapılan röportaj Baxter'in görevine son verilmesi nedeniyle yayımlanamadı ve bir anlamıyla dergi ters köşeye düştü.  

7 Ağustos 2015 Cuma

MUHAMMET REİS: BİLAL KISA BENZERİ BİR HİKAYE YARATABİLİRİM*

SÜPER LİG’DE REİS ZAMANI** 
Nihayet Süper Lig’desin, ne söyleyeceksin?
Geçen sene belki oynayabilirdim Süper Lig’de Balıkesirspor’la ama oluşmayan şartlar ve bazı sıkıntılardan dolayı yine nasip olmadı. Artık bu sene Osmanlıspor’la Süper Lig’e çıktım. Hedefim tabi ki oynamak. Çünkü 31 yaşında oldum ve orayı yaşayıp, oranın hazzını almak istiyorum.

Son 2 sezona baktığımızda PTT 1. Lig’in en büyük yıldızlarından birisin, artık Süper Lig için hazır hissediyor musun?
Tabi ki eksiklerim var, ama kendimi geliştiriyorum. İnsanlarda az koştuğuma dair bir algı var, hani o damgayı yedikten sonra onu değiştiremiyorsun ya, işte öyle bir şey benimki. Ama baktığımız zaman 10 km’nin üzerinde koşmuşum. Biraz daha bunu yukarı çıkarmak lazım ve tabi ki doğru koşmak gerekiyor. Hani boş koşmaktansa doğru koşmak benim için daha önemli.

Bir 10 numara olarak Süper Lig’deki takımlar içerisinde kendini nereye koyuyorsun?
Sıralama yaparsan belki ilk 5’te olurum. Çok kaliteli yabancılar transfer ediliyor ve bu oyuncular çok büyük kulüplerde kariyer yapmış futbolcular. Ama farklı bir örnek var önümüzde: Bilal Kısa. Nereden nereye geldi ve Galatasaray’a transfer oldu. Biraz şans yakalarsam benzer bir grafik gösterebileceğimi düşünüyorum.

Trabzonspor’un alt yapısından yetiştin, 20’ye yakın milli oldun, hatta Olimpik Milli takımda oynadın, aslında hep de bilinen bir oyuncuydun. Süper Lig için niye 10 senelik bir gecikme yaşadın?
Gençlik hataları diyebiliriz. Paralar ödenmediğinde ya da forma şansı verilmediğinde çalışmıyorduk, çok kolay salıyorduk kendimizi. Böyle böyle baktım 3-4 sene kendime zarar vermişim hep. Konya Şekerspor’da kendimi toparlamaya ve futbolcu gibi hareket etmeye başladım.

Hatta o dönemlerde Olimpik Milli takımda Arda ile birlikte oynadınız...
Evet, o süreçleri daha iyi değerlendirebilirdim ama bazen kırılma anları da farklı gelişebiliyor. Biz o Olimpik Milli takımdan geldikten sonra Arda Manisaspor’a verildi, ben Kocaelispor’a gittim kiralık olarak. Arda giderken Galatasaray sözleşmesine madde koydurdu; bu adamı 15-20 maç oynatılacak diye. Ama ben Kocaeli’ne gittiğim zaman beni ne arayan oldu ne soran.

Benim de katıldığım bir görüş sık sık dile geldi geçen sezon: Muhammet Reis olsaydı Balıkesirspor 10 puan fazla alırdı ve kümede kalırdı. Katılıyor musun buna?
Çok net, kesinlikle ben de öyle düşünüyorum. Mesela bir örnek vereyim; iş adamları 100 bin lira pirim toplamıştı bir maçtan sonra. Normalde kulüp ya da başkan dağıtır ya bu parayı. Yönetim ve başkan ile görüşüp, “Bu parayı ben dağıtacağım” dedim. Tüm kulüp çalışanlarını içine alarak, yani futbolcularla birlikte toplam 45 kişiye eşit olarak dağıttık o primi. Bireysel olarak verebileceğim katkının yanı sıra takım kaptanı olarak Balıkesir’de çok farklı bir yerim ve etkim vardı. Harika bir ortamımız vardı. Bunlar önemlidir bir takım için.

Bir forvet arkası olarak ilk sezon Süper Lig’de hedefin nedir, yani ne kadar oynarsan, kaç gol kaç asist yaparsan başarılı olarak göreceksin kendini?
En kötü 15 maç direkt oynamak hedefim. Skor olarak da 10 gol, 7-8 asist yapabilirim. 15 maç derken de temkinlilik olsun diye diyorum, bir başlayalım sezona da orası hiç belli olmaz. (gülüyor)

Bilal Kısa örneğinden yola çıkarsak tekrar, buna benzer bir hikayeyi mi yoksa PTT 1. Lig’in en büyük yıldızı olarak kalmayı mı tercih edersin?
Ben kendime güveniyorum, “Bilal Kısa” benzeri biri olmaktan yanayım. Diyorum ki, ah keşke şu kafa yapım 25-26 yaşımda olsaydı da öyle çıksaydım Süper Lig’e. Hiç önemli değil, kim olursa olsun, hangi takım olursa olsun. (epey duraksıyor, susuyor)

Artık 31 yaşındasın ve yaklaşık 4-5 sene daha var önünde. Sonrası için kafanda bir şeyler var mı?
Öncelikle gücümün yettiği yere kadar oynayacağım. Fiziğimin gitmediği yerde de bırakırım, ısrar etmeye, rezil olmaya gerek yok. Sonrasında ise hedefim antrenörlük. Hatta esprisini de yapıyorum takımdaki gençlere, “20 metreden uzun ara pası atanları takıma almayacağım” diye. Türkiye’de adından söz ettirecek bir teknik direktör olmayı planlıyorum. Ona göre hazırlanıyorum da. Mesela benim büyük bir defterim var, yaptığımız farklı çalışmaları, antrenman metotlarını oraya not ediyorum.

Çok kafanda var mı bilmiyorum ama yeni bir transfer şekli çıktı Türkiye’de, daha önce yoktu böyle bir şey. Önce Salih Uçan, şimdi de Batuhan Altıntaş, Enes Ünül, Cerem Talha Dinçer, Doğan Erdoğan gibi kendini henüz üst seviyede tam anlamıyla kanıtlayamamış gençler Avrupa’ya transfer oldu. Bunun tersini düşünürsek, sen geç bir yaşta gitmeyi düşünür müsün?
Çocuklar için harika bir şey olduğunu söyleyeyim öncelikle. Bu örneklerin çoğalması gerekiyor. Benim açımdan da bir önceki sene Balıkesir’de böyle bir konu gündeme geldi menajer aracılığıyla. Azerbaycan’dan teklif gelmişti ama ben oraya çok sıcak bakmadım. Bu yaştan sonrada artık zannetmiyorum. Artık, “yaşı küçük olsun, fiziği iyi olsun” diye bakılıyor, yaş geçtikçe artık sıkıntı oluyor. O yüzden sanmıyorum.
Fotoğraf: Simge Koca
*FourFourTwo Dergisi Ağustos 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.
**Muhammet Reis, derginin yayımlanmasının ardından transferin son günlerinden Kardemir Karabükspor'la anlaştı ve Süper Lig fırsatını bir kez daha kaçırdı.

22 Haziran 2015 Pazartesi

RÖPORTAJ: GİRAY KAÇAR*

Sağlık durumunla ilgili çok güçlü ve kötü bir algı oluştu. Nedir durumun?
Şimdi şöyle söyleyeyim, hiçbir şekilde rahatsızlığım yoktu zaten. Kaburgama top çarptı, 3-4 ay boyunca kaburgam ağrıdı. Top atıldığı zaman, arkaya doğru ani dönüş yaptığımda kemikte bir ağrı oluşuyordu. Bunun üzerine hastaneye gittim, kontrollerden geçtim. Bütün tetkikleri yaptırdım, “En ufak bir problem yok.” dediler. Ancak kaburgamdaki ağrıdan dolayı kafamdaki soru işaretleri azalmadı. Bunun üzerine kulüp doktorumuz, tanıdığı başka bir doktora yönlendirdi. O doktor da beni koşu bandına çıkardı, çıktım. Sonrasında “Sen futbol oynama Giray, kalbinde problem var.” dedi. Ben de eğer böyle birşey varsa, top oynamayacağımı söyledim. Bunun üzerine Dr. Bingür Sönmez’e gittim. O da bana “En ufak bir problem yok, nasıl böyle bir şey söylenir?” dedi. Bunun üzerine Amerika’ya gittim, kafam rahat etsin diye. Riske edebileceğim bir durum değildi çünkü. Sağlığımdan daha önemli birşey yok sonuçta. Orada ne gerekiyorsa yapıldı, bakıldı... Oradaki doktor da “Seni dünyanın sayılı doktorlarına göndereceğim, milli futbolcumuz olduğun için jest yapmak istedim.” dedi. 3 gün bekledim, annem de vardı, tatil yaptık, gezdik, dolaştık. Sonra doktor geldi, çekti karşısına beni, “Böyle birşey nasıl söylenir? O doktoru da aradım, neden böyle dedin diye!” dedi. O doktor da telefonda hiçbir şey söylememiş. Bana “Sen top oynama Giray.” diyen doktor, gazetelere olmadık şeyler anlatmaya başladı. İşin sonucunda da, Amerika’daki doktorum Murat Tuzcu, “Hiçbir şekilde top oynamanda bir engel yok, problem yok. Çık aslanlar gibi topunu oyna, bu konuyu da kapat.” dedi. Bir problemim yok yani. Olsa zaten top oynamam. O dönem ile alakalı merak edilen bir konuydu, ben de ilk defa böyle bir açıklama yapıyorum.

Senin kafanda herhangi bir şüphe kaldı mı?
Öyle bir şey kesinlikle yok. Eğer soru işareti olsa, koşamazsınız bile. İlk zamanlar 15-20 gün etkilendim, ama üzerinden neredeyse yıl geçti. Olay benim için kapandı gitti.

Bu durumun transferini, kariyerini, ivmeni etkilediğini düşünüyor musun?
Tabii. O haber futbol kariyerimi inanılmaz bir şekilde etkiledi. İstanbul’da çok iyi bir takımla sözleşme imzalayacaktık, bu durum nedeniyle masadan kalktık. Bu olay benim moralimi çok bozdu, çünkü karşı tarafta “Acaba?” gibi düşünceler oluşmaya başladı. Böyle düşünen bir takımda oynayamayacağımı söyleyip... Ayrıca, o olaydan sonra 100’ün üzerinde maç oynadım. Oradan zaten benim en ufak bir problemimin olmadığını anlarsınız. Sadri Şener başkanımız da sağolsun o dönemde her türlü desteği verdi. Hatta “6 ay top oynamasa da parasını ben veririm. Ne gerekiyorsa her şeyini yaparız.” dedi. Tabii sonra hiçbir şeyimiz olmadığını onlar da görünce, biz de görünce topumuzu oynamaya devam ettik.

3. Lig’den, 2. Lig’e oradan da Süper Lig’e geldin. Önemli bir sıçrama da yaptın. Trabzon’da da şampiyonluk mücadelesi verdiniz. İyi bir sezon geçirdin, Milli Takım’a gittin, yaş olarak da iyi bir durumdasın ama performans anlamında olmasa da spor kamuoyundaki algı anlamında düşüşe geçtiğini düşünüyor musun, geçen sene Antalyaspor da küme düştü. Bu manada bir düşüş yaşadığını düşünüyor musun?
Bu süreç, yaşanan olaylar beni buraya kadar sürükledi. Bu haberlerin çıkması, bu tercihlerimde çok büyük etken oldu. Benim Antalyaspor’a imza atacağım gün, İstanbul’da 3 büyüklerden bir başkan beni aradı, “Giray seni almak istiyoruz, Antalya’ya imza atma.” dedi. Ben 1-2 gün bekledim hatta. O ara örneğin Bursaspor da teklifte bulundu. Ama Samet hocayı kıramadım, onunla çok özel bir diyaloğum var. Bu olaylardan sonra benim transferim gerçekleşmedi. Ben çok emin adımlarla çıktım. 2. Lig’de şampiyonluk, Süper Lig, A Milli Takım, Trabzon, Süper Kupa ve Türkiye Kupası şampiyonluğu, 82 puan topladığımız sezon... Şampiyonlar Ligi’nde oynadım. Bir futbolcunun gelebileceği en iyi noktalardan birine geldim. Her duyguyu yaşadığımı düşünüyorum Tabii buradan sonra bir üst seviyeye çıkmam gerekiyordu. Moskova’ya, Rusya’ya transferim vardı. CSKA Moskova, Spartak Moskova... Menajerim ile gittik görüştük, 2 milyon bonservis bedeli belirlendi. Yurtdışı olayı da sonra olmadı. Antalya ise benim memleketim. 3 sene de kontrat imzaladım. Antalyaspor ile imzalamadan 3 ay önce UEFA Kupası’nda oynadım. Antalya’ya geldim, 10 maç oynadım, sonra sakatlandım ve sezonun son 5 maçında oynamadım. Sonra da küme düştük. O duyguyu da yaşadım, acı ama gerçek. Devre arasında gitmiştim zaten. 10 maç oynadım ve küme düştük. Çok üzgünüm Antalya’nın küme düşmesinden dolayı. Kariyerimde böyle birşey yaşamak, hayatta istemezdim. Sonra serbest kaldım ve Mehmet Özdilek aradı.

Rize süreci başladı?
Mehmet Özdilek beni aradı. Kendisi çok istedi, beni Gençlerbirliği’ne de istemişti. 4-5 tane ciddi teklif aldım. Aslında yazın İstanbul takımının bir tanesiyle anlaştım. Geçmişteki o haberlerden dolayı kulüp başkanı bir iki şey söyledi. Ben de onlara en ufak bir problemimin olmadığını söyledim. Kendisi evrak-belge isteyince de bu şartlarda da gidip top oynamayazdım. Sonuçta ben de sıradan bir futbolcu değilim. Birçok kulüp var gidip oynayabileceğim. Sonrasında Çaykur Rizespor’a geldim. Allah’a şükür, mutluyum ve huzurluyum. Buraya Mehmet hoca için geldim. Rize’deki yöneticileri önceden tanımıyordum, tanısaydım onlar için de gelirdim. Çünkü her futbolcunun böyle insanlarla çalışmak isteyeceğini düşünüyorum. Gerçekten inanılmaz iyi insanlar. Rizespor profesyonel bir kulüp. Dışarıdan göründüğünden çok daha büyük bir kulüp.

Biraz sıkıntılı geçiyor sezon sizin için.
Hikmet hoca geldi şimdi. Bence o bu işin profesörü. Birçok antrenörle çalıştım. Kariyerimde, Türkiye’deki en üst düzey antrenörlerle çalıştım ama bugüne kadar ilk gün gelip idman yapıp da karşıma bu idmanı analiz olarak çıkartan bir hoca görmedim. Hikmet hoca hemen analiz yapmış, karşımıza çıkardı ve ben buna inanamadım.

Nasıl bir analiz?
İlk idmanımızı yaptık. İdmanda bize bazı şeyler söyledi. “Oynayın, ben bir izleyeyim.” dedi. Biz oynadık ve arkasından da kendisinin söylediği şeyleri yapmamızı istedi. Onları da yaptık. Tabii genelde idmanda yaptığımız idmanda kalır. Orada yaptıklarımızı normalde hiç karşımıza çıkarmazlar, çıkartırlarsa da 4-5 ayda bir. Hikmet hoca birinci gün çıkardı. “Sizin şu eksikleriniz var.” dedi. Nokta atışları yaptı. Artık bütün idmanlarımız karşımıza çıkıyor. Futbolcu maçın analizini dahi sevmez, bizim karşımıza idmanın analizi çıkıyor. Bu da bizi tabii öne taşıyor. Eksiklerimizi görüyoruz. Hocanın ne yapmak istediğini görüyoruz. Mesela ısınmamız bile taktik. Bence Hikmet hocanın istediği takım elinde olsun, başarısız olma ihtimali yok. Bunun futbolcunun performansını da %100’e çıkaracağını düşünüyorum. Böyle bir antrenörle birlikteyim şu anda ve inanıyorum ki Hikmet hoca ile çok büyük işler yapacağız.

Yabancı konusunu sorayım, yeni bir kural, neler söylersin?
Tabii ki söyleyeceğim fikrimi. Çünkü herkesin ayrı bir görüşü olabilir. 14 yabancı olacak ki 11’i de ilk onbirde oynayacak deniyor ama ben çoğu kulübün bunu tercih edeceğini düşünmüyorum. Biz yerli futbolcular olarak takımımızı, kulübümüzü, tesislerimizi sahipleniyoruz. Bu olayda maddi yönden kulüplerimizin zarar göreceğini düşünüyorum. Çünkü bizim 5 ay, 6 ay, 8 ay paramızı vermesen ağzımızı açmayız. Biz paramızı alamazken, yabancılar bir şekilde hep parasını alır. Adama 1 hafta parasını vermezsen, 1 hafta sonra serbest kalır. O yüzden bu kuralın kulüpler bazında çok iyi olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’ye 14 kaliteli yabancı getirirseniz, buna eyvallah ama bakıyorum; kulüplerde 7-8 tane futbolcu var şu an yabancı olarak. Oynayan yabancı ise 2-3 tane. Biz Türk futbolcuları olarak iyi olduğumuz sürece kesinlikle bir sorunla karşılaşacağımızı düşünmüyorum. Kendime güveniyorum. İsterse 11 yabancı futbolcu oynasın. 1 Türk girecekse o kadroya, oraya benim gireceğimi düşünüyorum. Ben mücadelemi ederim, çalışırım. Güçlü olup, formayı alacağız. Bu kuralla alakalı, “Kulüpler düşünsün.” diyorum. Kulüpler ile alakalı endişeleniyorum. Zaten kulüplerin durumu hiç iç açıcı değil.

En son 2011’de play off maçında milli takıma gitmiştin. Daha sonra ise çağrılmadın. Milli Takım kötü gidiyor, sen bir kez daha Milli Takım ile buluşacağını düşünüyor musun?

Ben bu sene Rizespor’da iyi maçlar oynadığımı düşünüyorum. Sezon iyi geçiyor benim adıma da. Tabii Fatih hoca Ömer Erdoğan’ı uzun süre sonra tekrar çağırmıştı, 33 yaşındaydı yanlış hatırlamıyorsam ki ben daha 29 yaşındayım. Görev olur, ihtiyac olur, her zaman hazırım. Kendime de güveniyorum. Bir stoperin olgunluk çağında olduğumu düşünüyorum. Şu an her şeyi daha iyi görebiliyorum, daha iyi hissediyorum. Fizik olarak da daha iyi hissediyorum kendimi. Rizespor’a gelme sebeplerimden biri de yeniden bir çıkış yakalamaktı. Tekrar şampiyonluğa oynayacak bir takıma gitmek istiyorum, bunun için Rizespor’a geldim. Tabii öncelikle takımımın başarısı önemli. Takım başarılı olduğu zaman ben de hazır ve güçlü olursam Fatih hoca illa ki çağırır diye düşünüyorum.
*FourFourTwo Dergisi Haziran 2015 Sayısında Yayınlanmıştır.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

GEORGİ DERMENDZHİEV: BULGAR FUTBOLUNU TEKRAR HATIRLATMAYI BAŞARDIK*

Üst üste 4’üncü şampiyonluk için tebrik ederim. Nasıl bir sezon oldu?
Çok teşekkür ederim. İyi bir sezon geçirdik, zorlu bir sezon geçirdik. Çünkü bu yıl ilk defa Şampiyonlar Ligi’nde yer aldık. Ve şu görüldü ki Şampiyonlar Ligi’nde Real Madrid, Liverpool ve Basel’e karşı oynadıktan sonra ligde daha da zor olmaya başladı her şey. Çok büyük fark olan iki seviye arasında zihinsel olarak güçlü durmak en önemli yapmamız gereken şeydi. Ama şunu söylemem gerekiyor ki, önceki sezon UEFA Avrupa Ligi’ndeki sürecimiz bizi geliştirdi ve bunun katkısını gördük. Rahatlıkla görüldü ki Bulgaristan’ın en iyi, en güçlü takımı biziz.

Sürecin de başından beri Ludogorets’te olan biri olarak inanılmaz 4 yıl için ne söylersiniz?
Bulgar futbolu ve Bulgaristan seviyesi için Ludogorets inanılmaz bir sıçrama, bir gelişim oldu. Çünkü 2’nci ligi de sayarsak 5 yıllık olağanüstü bir dönem yaşadık. Bir kulübün nasıl yönetileceği, nasıl doğru planlamayla başarı yakalanacağını göstermiş olduk. Kiril ve Georgi Domuschiev kardeşler doğru bir ekiple, doğru bir yol belirlediler. Kulüpte herkes ne yapacağını, nasıl çalışacağını çok iyi biliyor. Ludogorets’in kulüp olarak en önemli gücü bu.

Dediğiniz gibi Bulgaristan futbol tarihini değiştirdiniz. Peki, nasıl oldu?
Ludogorets alt liglerde mücadele ederken Razgradlı olan bir adam çok kritik bir rol oynadı: Alexandır Alexandrov ki o şu anda kulübün başkanı. O yıllarda kulübe sahip çıkıp küçük küçük katkılar yaparak kulübü ayakta tutmayı başarıyor. Kiril ve Georgi kardeşlere bu projeyi götürüyor ve yükseliş tam anlamıyla başlıyor. Başlangıçta ne iyi bir stadyum ne de tesis vardı. Takım 35 km mesafedeki Popovo’da (Bulgaristan için ciddi mesafe bu) oynuyordu maçlarını. Şunu bugünden geriye bakarak net olarak söyleyebilirim ki; biz bu başarıyı bekliyorduk. Planladık çünkü bunu. Harika bir oluşum yaratıldı. Muhteşem bir atmosfer vardı daha ilk günden. O nedenle hiç şaşkın değiliz, yaptıklarımızın karşılığını aldık sadece.

Önceki sezon UEFA Avrupa Ligi’nde başarılı maçlar oynadınız, bu sezon da ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde mücadele ettiniz. Avrupa’nın nasıl bir etkisi oldu Ludogorets’in üzerinde?
İlk olarak bu çok büyük bir başarıdır takımımız için. Ligdeki bu şampiyonluklardan, kazanılan kupalardan sonra sıra oraya gelmişti ve olmalıydı. Avrupa Ligi’nde grubu lider bitirince artık başka seviyeye geçmeye hazır olduğumuz gördük. O seviye de elbette ki Şampiyonlar Ligi gruplarıydı. Ayrıca Avrupa’da oynamanın ne kadar geliştirici bir şey olduğunun da farkındaydık. Bunu hem futbol kalitesi hem de ekonomik olarak söylüyorum. Ne mutlu bize ki Real Madrid’e, Liverpool’a karşı oynadık. Gruplara katılmayı başaran bir Bulgar takımı ilk defa 4 puan kazandı. Daha önce Livski Sofya kalmıştı gruplara ama puan alamamıştı. O yüzden ben bunu önemsiyorum ve bu başarıdır bana göre. Biraz daha şans ve tecrübemiz olsaydı fazlasını da yapabilirdik.

Başarılı transferler yapıyorsunuz. Nasıl bir transfer politikanız var?
Öncelikle harika bir scout ekibimiz var. İstikrarlı bir ekip ve herkesin uymak zorunda olduğu prensiplerimiz var. Oyuncular uzun süreli takip ediliyor. Ve yerinden, canlı izleyerek takip ediliyor. Çok büyük paralar vermiyoruz, o nedenle pahalı oyuncularımız yok. Bize uyum sağlamaları önemli. Razgrad 30 bin nüfuslu bir şehir. Her açıdan düşünüyoruz, tüm ayrıntıları değerlendiriyoruz. Kazanmak isteyen, zaferlere tutkulu oyuncular arıyoruz. Aynı zamanda karakterleriyle hem bize uyum sağlayacak hem de bizi geliştirecek futbolcular olmalı. Bu olmazsa olmazımızdır.

Ludogorets ile birlikte Bulgaristan futbolunda neler değişti?
Ligde ve kupadaki şampiyonlukların yanı sıra Avrupa’daki gelişim ve başarı bence en önemlisi. Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligi’nde kazandığımız puanlar ülke futboluna katkısı muazzam. Şampiyonlar Ligi ön elemelerine 1 takımımızın katılmasını sağlamış oluyoruz, 3 takım da Avrupa Ligi ön elemelerine yer alıyor. Aynı zamanda başarı kriterini de belirleyen, etkileyen bir şey bu. Sadece yerelde elde edilecek başarılar yeterli olmayacaktır bundan sonra. Belki de en önemlisi dünyaya Bulgar futbolunu tekrar hatırlatmayı başladık. Uzun süredir devam eden düşüşü durdurduk.

Bundan sonra daha büyük başarılar için neler yapacaksınız?
Seviyemizi yükseltmeliyiz, kendimizi geliştirmeliyiz. Her açıdan yapmalıyız bunu. Futbolcu kalitesini daha da yukarıya çıkarmamız lazım. Ama şu bilen biriyim ki; bir başarıyı bir kereliğine elde etmek onu korumak ve tekrarlamaktan çok daha kolay. Biz sürekliliği sağlamalıyız. Her sezon ya Avrupa Ligi ya da Şampiyonlar Ligi gruplarında olmalıyız. Bir kere katılmak asla yeterli değil. Aksi takdirde sporun doğası olarak önce durur, yerimizde saymaya başlarız ve ardından da düşüş başlar.

A takımın yanı sıra alt yapıda da önemli gelişim var. Kulüp bu durumu nereye oturtuyor?

Sadece A Takıma transfer yapmak yeterli olmadığının farkındayız. Bizim gerçeğimizde tıkanma getirebilir sadece transfere bağımlı olmak. Her kulüpte öyledir ama kendi koşullarımızı göz önüne alınca alt yapının önemi daha da büyük, aynı zamanda da zorunluluk. Yıldızlarımızı çıkartmamız gerekiyor. Akademideki antrenör kalitemiz çok yüksek. Ülkenin en yetenekli gençlerini bünyemize toplamaya çalışıyoruz. Akademide 180 civarında futbolcumuz var, bunların yarısı ülkenin dört bir yanından seçilen ve Razgrad’a getirdiğimiz genç yetenekler. Genç milli takımlara 25 civarında oyuncu veriyoruz. Profesyonel yaptıklarımız da oluyor yavaş yavaş. Beklentimiz çok büyük. Hem A Takım seviyesinde oynayabilecek hem de transfer yaparak kulübe ciddi katkı sağlayabilecek yıldızlar yetiştirmeye çalışıyoruz.
*15 Mayıs 2015'te Razgrad'da Ludogorets - Lokomotiv Sofya maçı sonrası yapılan söyleşi. 4-1 kazanılan maçla birlikte Ludogorets Razgrad, üst üste 4'üncü kez şampiyon oldu. 25 Mayıs 2015 Tarihinde TRT Türk'te Futbol Pazartesi Programında Yayınlanmıştır.

21 Mayıs 2015 Perşembe

SADECE OYNAMAK İSTİYORDU: EREN ALBAYRAK*

Bursaspor’dan ayrılış olaylı olmuştu. Neler oldu o zamanlar?
Muhammed ile birlikte olaylı bir ayrılışımız vardı. Ben Bursaspor’dan o şekilde ayrılmak istemezdim. Elbette herkesin hedefleri var, belirli başarmak istediği şeyler var ama o şekilde ayrılmak istemezdim. O dönem takım şampiyon oldu, çalışıyorduk da, yaşımız da gençti, genç milli takımda kariyer yakalamışız, tüm genç millilerde oynamışız... Biz şampiyonluktan sonra hiçbir zaman Muhammed ile ilk 11 oynayalım demedik. Biz yalnızca kadroya girmek istiyorduk, şans bulma amacındaydık. Şans bulamayınca, bizim için hayırlısının bu olduğunu düşünerek ayrılmaya karar verdik.

O dönem sözleşmeler, ücretler çokça konuşuldu haberlerde.
Bizim o dönemde hiçbir şekilde parayla ilgili bir sıkıntımız yoktu. Bizim tek derdimiz oynamak ile ilgiliydi.

Bazen genç oyuncularda şu oluyor; milli takımlarda oynadıktan sonra, “hazırım, girerim oynarım” duygusunda olabiliyor. O dönemde yaşadın mı öyle bir şey?
Ben 16 yaşında, Bülent hoca zamanında çıkmıştım. O kadar çok milli takımlara gidiyordum ki, onlara da hak veriyorum aslında, o dönem bir fiziksel sıkıntım da vardı, ayrıca her ay 1-2 kez milli takım kampına gidiyorduk bu nedenle de takımın içerisinde fazla bulunamıyorduk. Bazen sezon başı kamplarını kaçırıyorduk. Takımla birlikte değiliz, iç içe değiliz. O an takım kuruluyor, yeni gelen futbolcular oluyor. Hocalar da sürekli kamplara gittiğimiz için şikayetçiydiler aslında. Çünkü ben hem kendi yaş grubumun kampına gidiyordum, hem de üst yaş grubunun. Aynı anda 2 kamp oluyordu. O yüzden takım içerisinde de fazla kalamıyordum. Ama tabii takım içinde olduğum dönemlerde de şans veren hocalarım oldu. İyi ya da kötü oynadığım dönemler de oldu. Sonuçta ister istemez, milli takımlara gidiyorum ve şans bekliyorum. Bu takımda var mıyım, yok muyum öğrenmek istiyordum. Takımın içerisinde bulunmak, o yarışın içinde olmak istiyordum. Çünkü bu bana artı bir motive olacaktı. O dönem de bu şansı bulamayınca...

Yeterince şans verilmediğini düşünüyorsun.
Aynen öyle, yeterince şans bulduğumu düşünmüyorum.

Ayrılışınızdan sonra Muhammed Gaziantep’e getti, sen epey bir boşluk yaşadın, niye öyle oldu?
Şenol hocanın istemesiyle ben Trabzonspor’a transfer oldum. Birkaç kez arayıp kendisi de menajerimle görüşüp oraya gitmemi istedi. Öyle bir tercih yaptık. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış...

Çok uzun süre maçsız geçen bir dönemin var. Şimdi baktığında, örneğin Antep’e, Eskişehir’e, daha çok oynayabileceğin bir yere gitseydin, daha iyi olacağını düşünüyor musun?
Kesinlikle öyle düşünüyorum. O dönem daha farklı tercihler yapabilirdim. Biraz yanlış bir tercih oldu benim için, çünkü daha fazla oynamam gerekiyordu. Büyük bir kulübe gittim, oynayamadım pek.

1461 Trabzon’da iyi bir çıkış yakaladın?
Mustafa Reşit Akçay hocamın orada olması, milli takımda beraber oynadığım arkadaşlarımın orada olması ve genç bir takım olmamız benim için güzel bir şans oldu. Herkes çok kaliteli futbolcuydu orada. Onu da zaten sezona yansıttı takım. Ondan sonra da zaten her devre sürekli takım değiştirdim. Mustafa Denizli hocamın Rize’ye gelmesi ile de buraya geldim.

Peki o süreçte tereddüt ettin mi, Trabzonspor’dan ayrılıyorsun nihayetinde?
Bursa’dan ayrılırken de Trabzon’dan ayrılırken de bir tereddüt yaşamadım. Çünkü kendime güveniyordum, çalıştığıma inanıyordum. Biliyordum. Hocalarım da bunu söylüyor. Çalıştığım zaman Trabzon’da da, Ordu’da da, 1461 Trabzon’da da bir şekilde yakalayacağım bir ivme olacaktı. Onu da 1461’de yakaladım. O dönem Trabzonspor bazı şeyleri bana bıraktı, “Gidebilirsin de kalabilirsin de” dediler. İstersem kalabilirdim ama kalıp orada tekrar aynı şeyleri yaşayacağıma, gidip orada futbol oynayıp, bazı şeyleri öğrenmem gerekiyordu. Sonuçta ister istemez oynamadığınızda futbol olarak geri gidiyorsunuz. Sadece idmanla her şey yoluna koyulmuyor, önemli olan futbolcunun maç oynaması. Hem 1461’de Mustafa hocamla, hem de Rizespor’da Mustafa hocamla çalışmak, benim için çok büyük bir şanstı. İkisi de çok kaliteli hocaydı.

Bekliyor muydun, Mustafa Denizli’nin direkt seni alıp o kadrada oynatacağını. 4-5 hücumcu ile oynuyordunuz bir de?
Mustafa hocayı tanıyorduk, Beşiktaş’ta, Fenerbahçe’de neler yaptığını biliyorduk. Yakından tanıdığımda ise daha iyi anladım. Mustafa hoca tamamen futbol oynatmaya çalışan bir teknik direktör. Onu tanıdıktan sonra biz de takım olarak sahaya hücum mentalitesi ile çıkacağımızı biliyorduk.

Çaykur Rizespor ile şampiyonluk yaşadın. Süper Lig’e geldiğinde “Tamamdır!” dedin mi?
Tabii ki özgüveniniz yükseliyor. Sonuçta bir kaliteniz varsa... Bir kere Mustafa hocanın bize verdiği özgüvenle beraber çok iyi işler yaptık. Sonuçta çok büyük bir hoca ile çalıştık, onun sözleri bizi artı bir şekilde motive ediyordu zaten.

Süper Lig’e çıkışlardan sonra kadrolarda değişimler olur. Alttan gelen oyunculardan kalanlar dahi olsa çok şans bulamaz. Bu süreç senin için de gerçekleşti ve bir ara daha vermiş gibi oldun tekrar.
Tabii ki, lige çıkıyorsun, yeni bir hoca geliyor. Mustafa hoca ayrıldı. O dönem Rıza hoca geldi. Yeni transferler de geldi. Takımı oluşturmaya çalışacağız, yeni bir takım ve uyum sorunu var herkesin arasında. Herkes birbirini yeni tanıyor. Onunla ilgili geçen sene böyle bir sıkıntı yaşadık ama yine de iyi bir şekilde bitirdik, hedefimiz de ligde kalmaktı zaten.

Geçen sene daha az oynamanı neye bağlıyorsun?
Bunun sebeplerinden biri; sakatlık yaşamamdı. Ama tabii ki benim de yaptığım yanlışlar oldu.

Ne gibi?
İster istemez futbolcu oynamadığı zaman ufak tefek düşmeler yaşıyor. Bu düşmelerden en erken şekilde ayağa kalkman gerekiyor. Ben herhalde o dönemleri pekiyi atlatamadım. Sakatlık da beni iyice düşürdü. Bazen şans bulup, bazen bulamamam da düşürdü beni. Ancak o kadar çok şey öğreniyorsunuz ki. Sonuçta genç yaşta bunları yaşayarak öğrenmeniz gerekiyor. Ben de yaşayarak öğrendim. Ders çıkartıyorsunuz kendinize. O yüzden ben bu yaz mevsimini hatalarımı telafi ederek, kendime ceza vererek tatilde çalışarak geçirdim. Bunun da çok şükür faydasını görüyorum bu sezon.
Sol beke geçtin, bu durum temelli mi oldu?
Geçen sene devre arasında Rıza hoca bana söylemişti. “Eren, seni sol bekte oynatmayı düşünüyorum, oynar mısın?” dedi.
Ne düşündün?
“Hocam, benim için fark etmez, hücum hattında da oynuyorum, 2 kanatta da oynuyorum, sol bekte de oynarım.” dedim. Sonuçta çok büyük farklar yok aslında.

Genelde hücumcu, hele de solak olunca, bir de bu kadar güçlü bir geçmişle gelince... O biraz belki dağıtır futbolcuyu, düşürebilir. Hiç bozulmadın mı yani, “Ben şimdi bek mi olacağım?” diye düşünmedin mi?
Bu durumun önde oynadığım zamanlarda bana faydalı olacağını düşündüğüm için olumsuz bakmadım. Sonuçta Türkiye’de de, dünyada da sol bek sıkıntı olan bir bölge. Burada da oynarsam kendime 3. bir mevkii edineceğim sonuçta. Kanatların 2’sinde de oynayabiliyorum. Sol bekte de oynadığımda hem kendi kendime defansif anlamda bazı şeyleri katacağımı, hem de ön tarafta oynadığım zamanlarda daha farklı bir bakış açısı ile oynayacağımı düşündüm. Çünkü defansif beklerin ne düşündüğünü o zaman hissedebiliyorsun. Onu kattım kendime. Örneğin Arda Turan da sağ bek başladı, şimdi ön tarafta oynuyor. Bunun faydasını çok gördü. Ben de bunun faydasını görebileceğimi düşünüyorum.

Sonuçta teknik direktörlerin dediği oluyor ama tekrar ön tarafa geçeceğini düşünüyorsun sanırım?
Tabii ki ihtiyaç olursa neden olmasın? Belki hoca bir maç taktiksel bir değişiklik yapacak ve “Seni önde düşünüyorum.” diyecek. Çünkü benim orijinim sol açık.

Sen kendini sol açıkta mı görüyorsun yoksa “Sol bek mevkiinde kalıcı olurum.” mu diyorsun?
Ben kesinlikle kalıcı olurum diyorum, hiçir sıkıntı yaşayacağımı düşünmüyorum. Şu an sol bek oynadığımda inanılmaz keyif oluyorum. Çünkü önde oynadığınızda sırtı dönük oynuyorsunuz. İster istemez arkanızda nefes hissediyorsunuz. Ama ben şu an yüzü dönük oynadığımda, topu alıp geriden geldiğimde önüm daha açık oluyor.

100’e yakın kez genç milli takımlarda oynadın ama hiç A Milli Takım’a gitmedin. Bu sene ilk defa tam anlamıyla ciddi bir şekilde oynuyorsun. Orası ile ilgili beklentin nedir, bir de önünde Caner gibi çok önemli bir rakip de var.
Rakibin olması benim için daha güzel. Sonuçta rekabet olacak, rekabet olunca da daha fazla çalışacaksın, daha çok konsantre olacaksın saha içinde. Ben umarım ilk devredeki performansımın daha üzerine çıkarak oyunuma devam ederim. İnşallah Hikmet hocamla beraber takım olarak da daha iyi şeyler yaparız. Tabii ki genç milli takımların hepsinde oynadım. Ümit Milli’de de, A2 Milli’de de oynadım ve hep hedefimiz A Milli Takım. Umarım bu sene de onu yaşarım.

Türk futbolcuların çok pahalı olduğu ile ilgili bir algı var. Yabancı kuralı değişti, onunla ilgili ne düşünüyorsun?
Tabii ki Türk futbolcuların paraları belki düşecek, bu normaldir. Şu anda Borussia Dortmund’da oynayan ve Avrupa’nın en gözde futbolcularından olan Marco Reus yılda 1,8 milyon Euro para alıyor. Çoğu Türk futbolcu onun üzerinde para alıyor. Tabii ki alsınlar, helal olsun. Ben zaten paralarına bir şey söylemiyorum, daha fazlasını kazansınlar, daha iyi yerlere de gelsinler. Tabii ki bu yabancı kuralından sonra bu ücretler düşecek, çünkü çok fazla serbestlik geldi yeni kuralla birlikte.

Türk oyuncuların forma bulmaları açısından bir sıkıntı, bir tehlike olarak görüyor musun sen bu kuralı?
Tabii ki, yabancıların gelmesi ile biraz daha yabancı futbolcuların oynayacağını düşünüyorum. Ancak sahada iyi olan oynayacak. Herkes daha fazla mücadele edip, çalışacak. İnşallah Türk futboluna bu karar faydalı olur, zamanla göreceğiz. Zaten önümüzdeki seneden sonra uygulanacak. Bence yaşadıkça belirlenebilecek birşey bu.

Türkiye’de futbolcuların 4 büyüklere gitme hedefi olur. Sen çok fazla başararak gelen bir futbolcusun, küçüklüğünden beri bilinen birisin. Defalarca uluslararası turnuvalara gittin, geldin. Türk futbolcusu kolay kolay yurt dışına gitmez, gittiğinde ille de büyük bir kulüp ister. Orta ölçekli bir Avrupa takımına girmez. Senin bu konudaki düşüncen, rotan nedir?

Benim ille de buradan direkt Chelsea’ye, Atletico’ya gidiyim gibi bir düşüncem yok. Tabii ki olursa neden olmasın, olmayacak bir hedef değil ama ille de bunlar olacak diye birşey yok. Bakıyorsunuz tüm futbolcular, ufak tefek takımlardan çıkarak geliyorlar. Eden Hazard şu anda Chelsea’de oynuyor, ondan önce ise Lille’de oynuyordu. Drogba Marsilya’da oynuyordu, sonra Chelsea’nin efsanesi oldu. Ben de oralara gidip, daha fazla tecrübelenip üst takımlara neden gitmeyim? 
*FourFourTwo Dergisi Mayıs 2015 Sayısında Yayımlanmıştır.