Bu
ligde tesadüflere yer yok!
60’ıncı sezonunu geçiren Avrupa’nın 1 numaralı
kupasının hikayesi 16 Avrupa ülkesinin lig şampiyonlarının katılımıyla
1955-1956’da başladı. Futbol tarihinin en büyük yıldızlarından Di Stefano’nun
Real Madrid’i, Paris’te Fransız Reims’i 4-3 yenerken Parc des Princes’de yaklaşık
38 bin şanslı futbolsever tribünlerden izledi bu tarihi maçı. İlk 5 yıl üst
üste Real Madrid’in şampiyonluklarıyla geçilirken, Avrupa’nın kulüpler
bazındaki en önemli kupasını Barcelona’dan Bayern Münih’e, Juventus’tan Kızıl
Yıldız’a, Hamburg’dan Porto’ya, Manchester United’dan Ajax’a, Milan’dan
Liverpool’a kadar 10 farklı ülkeden 22 ayrı takım kazandı. Kupayı en çok müzesine
götüren ise 10 kez mutlu sona ulaşan ilk ve son şampiyon Real Madrid oldu. UEFA,
1992 yılıyla birlikte Kupa 1’in adını ve statüsünü Şampiyon Kulüpler
Kupası’ndan Şampiyonlar Ligi’ne çevirdi. İşte bu değişiklikle birlikte
Avrupa’nın “devler arenası” futbolun zirvesi haline geldi. Marka değeri,
kalitesi, rekabeti, seyir zevki daha da artan organizasyon, Avrupa
Şampiyonaları, Dünya Kupaları dahil futbol seviyesinin en yüksek mertebesi
haline geldi.
Futbolun
gerçekleri neyse O’dur!
90’ların ikinci yarısıyla birlikte organizasyonun
yapısı oturmaya başladı. Kura çekimlerine, eşleşmelere yani şansa ya da
tesadüflere yer kalmayan bir lig haline geldi. Şampiyonlar Ligi’nde sadece
futbolun gerçekleri, futbolun değerleri kendine yer bulur. Yani Dünya Kupası ya
da Avrupa Şampiyonası’ndan farklıdır. Misal, Güney Kore Dünya Kupası’nda yarı
final oynayabilir ancak bu onun dünyanın en iyi 4 takımından biri olduğunu asla
göstermez. Ya da Yunanistan 2004 yazında Avrupa Şampiyonu olurken, bu başarı
onun Kıta Avrupası’nın en büyüğü olduğu anlamı taşımaz. Bu yöndeki örnekleri
Danimarka, Rusya, Türkiye, Hırvatistan, Uruguay gibi ülkelerle çoğaltabiliriz
rahatlıkla. Ama Şampiyonlar Ligi’nde bu tür örnekler yaşanması söz konusu değildir,
yaşanmamıştır da. Geçmiş 17-18 yılına baktığımızda tek bir örnek, istisna
olarak gösterilebilecek tek bir takım ve ya başarı yoktur. Yarı finalistler
gerçekten Avrupa’nın en iyileri olmuştur, keza finalistler ve ne kalmış ki
şampiyonlar! Yani en uç örneklerden biri olarak gösterilebilecek Dinamo Kiev,
1999’da yarı final oynarken teknik direktörü bir efsane olan Valeriy
Lobanovskyi’ydi, sahada ise Sergiy Rebrov ve elbette ki Andriy Shevchenko gibi süper
yıldız adayları vardı. Ya da bir yıl önce UEFA Kupası’nı alan Porto, 2004’te
Şampiyonlar Ligi’ni kazanırken, takımın başında “özel biri” vardı: Jose Mourinho…
Yani dememiz odur ki, gerçek futbol gücünüz neyse, kaliteniz hangi seviyedeyse,
yıldızlarınızın kapasitesi hangi boyuttaysa Şampiyonlar Ligi’nde o sıralamada
ya da turda kendinize yer bulursunuz. Asla daha fazlasını değil, futbol
gerçekleriniz neyse O’dur!
Türk
takımlarının 3 çeyrek finali var!
1988-1989 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası’nda
Galatasaray’ın oynadığı yarı final Türk futbol tarihinin en büyük başarısıydı,
ta ki 2000 yılındaki UEFA Kupası zaferine kadar. İki sezon önce Fenerbahçe’nin
UEFA Avrupa Ligi’ndeki yarı finali de bu büyük başarılar arasında sayılabilir. Şampiyonlar
Ligi’ne baktığımızda ise Türk takımlarını 3 kez çeyrek finalde görüyoruz. İlki
UEFA ve Süper Kupa zaferlerin devamı sayılabilecek dönemde, 2000-2001 sezonunda
Galatasaray’la geldi. Sonraki çeyrek finalist 2008’de Zico’nun Fenerbahçesi oldu.
Türk takımlarının son kez çeyrek finale çıktığı sezon ise 2012-2013’tü. Galatasaray,
Jose Mourinho yönetimindeki Cristiano Ronaldolu, Mesut Özilli, Angel di
Marialı, Xabi Alonsolu Real Madrid’i İstanbul’daki unutulmaz rövanşta elinden
kaçırdı ve yarı finalin kapısından döndü. İçinde bulunduğumuz sezonda ise tek
temsilcimizin yer aldığı Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray, Borussia Dortmund,
Arsenal ve Anderlecht’in gerisinde kalırken grupların ötesine geçmeyi
başaramadı.
*TRT Spor Digital Dergi Aralık 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder