28 Mart 2014 Cuma

DÜNYA KUPASINDA SAKATA GELEN YILDIZLAR*

Romario – Brezilya / 1998 Fransa
Tarih: 3 Haziran 1998. Yer: Brezilya milli takımının kamp yaptığı Paris yakınlarındaki Lesigny kasabası. Dünya Kupası’nın başlamasına sadece 1 hafta kala kameraların karşısında ABD 94’ün en büyük yıldızı Romario ve takım doktoru Lidio Toledo var. Romario hayal kırıklığı içindeki bakışlarıyla etrafı süzüyor. Birkaç kelime etmeye kalkışıyor, onlara da gözyaşları engel oluyor. Açıklamayı Toledo yapıyor: 32 yaşındaki süper yıldız, turnuvada forma giyemeyecek. Gerekçe ise uzun süredir devam eden sakatlığı. Muhteşem Barcelona dönemi sona ermiş, Flamengo ve Valencia’da geçirdiği formsuz 2 yılın üstüne gelen sakatlıklar Romario’nun Rivaldo’lu Ronaldo’lu yeni jenerasyon karşısında işini zaten fazlasıyla zorlaştırmıştı. Fiziksel olarak kötü durumdaydı ve üstelik güç testlerini de geçememişti. Taraftarlar ile Brezilya medyasının büyük baskısına rağmen teknik direktör Mario Zagallo, onu 22 kişilik kadroya almadı ve Romario için Dünya Kupası büyük bir yıkım ile sona erdi. Daha sonraki yıllarda Romario’nun kadroya alınmamasının asıl nedeninin sakatlık olmadığı yönünde yorumlar da yapıldı. Konuyla ilgili konuşan Zagallo, “Kendini her şeyin üstünde görüyordu. Alberto Parreira’nın kararlarını önemsemiyor, onun üzerindeymiş gibi hareket ediyordu” ifadeleriyle yorumları destekliyordu. Zagallo’nun bir nevi danışmanı pozisyonunda görev yapan Parreira da, “Brezilya’da sadece bir yıldız olmalıydı, o da takım” sözleriyle 98’e atıf yaptı. 2009’da ve 43 yaşındaki temelli vedasına kadar birkaç defa futbol kariyerini noktalayan Romario, 1000 gol barajını geçmeyi başardı.

Roberto Baggio – İtalya / 2002 Güney Kore - Japonya
Dünya Kupaları tarihinin belki de en dramatik kaybedeni. 94 finalinde Brezilya’ya karşı kaçırdığı penaltı ve ardından donup kalışı… Aslında Baggio’nun yer aldığı İtalya diğer iki Dünya Kupası’nda da penaltılarla veda etti: 90’da yarı finalde Arjantin’e, 1998’de de çeyrek finalde Fransa’ya elendiler. 90’ların sonuyla kariyerinde düşüş yaşasa da “kutsal atkuyruğu” lakaplı yıldız, Brescia formasıyla adeta yeniden doğdu. 2000-2001 sezonunda attığı 10 golle takımını orta sıralarda tuttu. Sonraki sezonu sakatlıklarla inişli çıkışlı geçirdi. İkinci devrede sadece 4 maça çaktı ama ligin son haftasında Bologna karşısında 90 dakika oynadı ve gol attı. Ancak bu Giovanni Trapattoni için yeterli değildi bu. “Hala sağlık sorunları var. Sakatlığı tam anlamıyla geçmedi.” Otoritelerin ve taraftarların da baskısı fayda etmedi ve Baggio kadroya alınmadı. İtalya 2. Turda ev sahiplerinden Güney Kore’ye elenince, Trapattoni’ye yapılan en büyük eleştiri Baggio ile ilgili oldu. Dünya Kupası’ndan sonra Brescia ile geçirdiği 2 harika sezonun ardından 37 yaşında emekliliğe ayrılan efsane yıldız, Trapattoni’nin kararının yanlış olduğunu savundu. “Benim kadroya alınmam ne sorun yaratabilirdi ki? Hazırdım ve 4. kez olmalıydım Dünya Kupası’nda. Brezilya’da Ronaldo’nun da sakatlığı vardı ama o götürüldü ve onun golleriyle kupa kazanıldı.”


Zinedine Zidane – Fransa / 2002 Güney Kore - Japonya
26 Mayıs günü, yani Dünya Kupası’nın başlangıcına sadece 2 hafta kala Güney Kore ile oynanan hazırlık maçı son Avrupa ve Dünya şampiyonu Fransa’ya çok pahalıya mal oldu: Zinedine Zidane sakatlandı. Halbuki bu maçtan sadece 11 gün önce Glasgow’daki Şampiyonlar Ligi finalinde Bayer Leverkusen’e attığı muhteşem vole golüyle Real Madrid’e kupayı getiriyor, formunun zirvesinde olduğunu gösteriyordu. Yapılan ilk açıklamada Zizou’nun ilk 2 maçı kaçıracağı yönündeydi. “Turnuvanın da Fransa’nın da Zidane’a ihtiyacı var. Bunun kararını kendi verecek. Eğer kendini hazır hissederse oynayacak” diyen teknik direktör Roger Lemerre umutluydu ama Fransa kupaya Zidane’sız başladı ve ilk maçta Senegal’e 1-0 yenildi, ardından da Uruguay ile golsüz berabere kaldı. Grubun son maçında Danimarka karşısında 90 dakika sahada kalan Zidane, pek bir varlık gösteremedi ve 2-0’lık yenilgiye engel olamadı. Fransa gol atamadan ve 1 puanla Dünya Kupası’na veda ederken bu başarısızlık 98 ve 2000’in şampiyon altın jenerasyonunun da sonu oluyordu. Zidane’nın sakatlığı elenmedeki birinci neden olarak görüldü. Pek haksız bir kanı da sayılmaz. Zira, 1990’da Maradona’nın yaptığına benzer bir şekilde, 2006’da yetersiz görülen kadroyu finale kadar taşıdı. Belki de kim bilir; Marco Materazzi’ye “o meşhur” kafayı atmasaydı penaltılara kalan maçta Fransa’ya kupayı da ikinci kez getirecekti.


Marco van Basten - Hollanda / 1994 ABD
Dünya futbolunun tadı damağında yarım kalan, eksik yaşanan bir peri masalıydı onunki. Sakatlıkların kariyerini erken bitirdiği belki de en büyük futbolcuydu. 88 Avrupa Şampiyonluğu’nun yanı sıra muhteşem Ajax ve Milan yılları... Johan Cruyff’un, “İşte yeni Cruyff” olarak sunacağı kadar özel bir futbolcu. Ama “Utrecht Kuğusu” henüz 28 yaşında futboldan koptu. 1993 yılında Marsilya karşısında 1-0 kaybettikleri Şampiyonlar Ligi finalinden sonra bir türlü toparlanamadı. Sonraki sezonu boş geçirdi. Hollanda ile birlikte ABD’deki Dünya Kupası’na yetişebilmesi için defalarca bıçak altına yattı ama olmadı. Yaklaşık 2 buçuk sene süren futbola dönüş çabalarının ardından pes etti ve 17 Ağustos 2005’te 70 bin seyircinin önünde jübile yaptı. Milan başkanı Adriano Galliani bu vedanın ardından, “Futbol, Leonardo Da Vinci’sini kaybetti” diyecekti. Hollanda ise 94 Dünya Kupası’nda çeyrek finalde Brezilya’ya elendi.  


David Beckham – İngiltere / 2010 Güney Afrika
Sahada yaptıklarının yanı sıra ve ötesinde ülkenin en önemli süper starlarından olan David Beckham’ın Almanya 2006 yetişmesi için Ada’da neredeyse seferberlik ilan edildi. Çabalar sonuç verdi ve kaptan takımın başında sahaya çıktı. Özellikle duran toplarda ve asistleriyle katkı yaptı. Beckham’ın formu takımını son 8 arasına taşımayı başarsa da, İngiltere çeyrek finalde penaltılarla Portekiz’e elendi. Ancak 4 sene sonraki Dünya Kupası’nda İngilizler sahada Beckham’sız kaldı. Mart ayında Beckham, Milan – Chievo maçında aşil tendonundan sakatlandı ve yaklaşık 6 sahalardan uzak kaldı. İngiltere için bu tam bir hayal kırıklığı oldu. 35 yaşındaki yıldızın öneminin farkında olan teknik direktör Fabio Capello, Beckham’ı oyuncular ve teknik heyet arasındaki ilişkilerde destek olması için Dünya Kupası’na davet etti. “Antrenör kadromda olmayacak. Ancak Dünya Kupası sırasında bize yardım edebilir. O herkese örnek olacak biri. Bizimle olmayı tercih ettiği için mutluyuz.” Ama Beckham’ın kulübedeki varlığı zar zor gruptan çıkan takımın 2. Turda Almanya’ya elenmesine engel olamadı.

Lyuboslav Penev – Bulgaristan / 1994 ABD
Altın jenerasyonun Hristo Stoiçkov ve Emil Kostadinov ile birlikte öldürücü hücum hattının santrforu. 89 yılında Kupa Galipleri Kupası’nda CSKA Sofya’nın oynadığı yarı finalle kendini gösteren kuşak, 1994 Dünya Kupası’nda zirve yaptı. Amcası Dimitar Penev’in teknik direktörlüğünde yarı final oynayan Bulgaristan tarihinin en büyük başarısına imza atarken, Lyuboslav Penev şubat ayından beri kanser tedavisi görüyordu. Kanseri yenen Penev, Ekim 94’te sahalara döndü ve Valencia’daki 5 yılın ardından Atletico Madrid’e transfer oldu. Harika bir sezon geçiren Bulgar yıldız, Atletico Madrid’in La Liga’daki son şampiyonluğunda attığı 16 golle büyük pay sahibi oldu. 94 Dünya Kupası’nda Bulgaristan ise Stoiçkov ve Kostadinov’un yanında Nasko Sirakov’u oynattı. Turnuvayı 1 golle tamamlayan Sirakov, 3’lüyü tamamlamakta zorlandı. Daha fazlası olabilir miydi Bulgaristan için? Hristo Stoiçkov bunun için iddialıydı her daim. “Brezilya ile birlikte Dünya Kupası’nın en iyi takımıydık” derken onu ne kadar andığı bilinmez ama Penev’in sonraki yıllardaki İspanya Ligi’nde yaptıklarına bakınca takımın gücünü bir seviye daha yukarıya çıkarması işten bile değildi.


Wayne Rooney – İngiltere / 2010 Güney Afrika
Güney Afrika’da Lionel Messi ile birlikte performansı büyük hayal kırıklığı yaratan diğer bir isim de Wayne Rooney oldu. Dünya Kupası elemelerinde 9 gol atan, Manchester United formasıyla da 34 golle sezonu kapatan Rooney, İngiltere’nin en büyük kozuydu turnuvada. Ancak 25 yaşındaki golcü 4 maçta da hiçbir varlık gösteremedi ve takım 2. Turun ötesine gidemedi. Hücumda zorlanan ve alternatifsiz olan İngiltere’de Rooney’ye biçilen rolü emekli golcü Alan Shearer özetliyordu. “Rooney’nin performansı belirleyici olur.” Ancak Rooney beklentilerin yanına bile yaklaşamadı. Harika bir sezonu geride bırakan yıldız oyuncunun bu performansı bileğindeki sakatlığı akıllara getirdi. Manu’daki hocası Alex Ferguson da formsuzluğun nedenini bileğinde devam eden sakatlığa bağladı. Rooney bunu inkar etse de Ferguson ısrarlıydı ve bundan dolayı da oyuncusuyla sorunlar yaşadığı yönünde haberler çıktı. Bilek sakatlığından 28 yaşında futboldan kopan Marco van Basten de Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Bayern Münih karşısında izlediği ve 55’inci dakikada oyundan çıkan Rooney’i uyarmaktan geri kalmadı. “Onu o halde gördüğümde daha maçın 5’inci dakikasında çıkması gerekiyordu. Ferguson’un onu oyunda tutmasına inanamadım. Kesinlikle oynamamalı. Bileği sakat halde devam etmesi futbol hayatı için çok büyük risk.”


Sergen Yalçın – Türkiye / 2002 Güney Kore - Japonya
2001-2002 sezonunun 20. Haftasında Galatasaray, Malatyaspor ile karşılaşırken maçın ilk yarısında sağ diz ön çapraz bağlarından sakatlandı. Halbuki 5 yıldır devam eden seyyahlığının ardından en formda sezonunu geçiriyordu Mircia Lucescu yönetimindeki Galatasaray’da. Lig ve Şampiyonlar Ligi’nde hemen hemen her maçta oynadı ve sadece sezonun ilk yarısında 9 gol attı. Ama bu sakatlıktan dolayı en az 4 ay sahalardan uzak kalacaktı, bu da Dünya Kupası’nı kaçırdığı anlamına geliyordu. Teknik direktör Şenol Güneş, Avusturya ile oynanan Play-off maçlarına kadroya çağırdığı Sergen’i Dünya Kupası kadrosuna almayı düşündüğü dile getirmişti. “Talihsizlik. Sergen’den yararlanmayı planlıyorduk.” Ancak Dünya Kupası’nda yakalanan tarihi başarı ve 3’üncülük süper solağın yokluğunu akıllara getirmedi. Yeni sezonda ise Sergen Yalçın hocası Mircia Lucescu ile birlikte Beşiktaş’a geçti ve 100. Yıl şampiyonluğuna imza attılar. 30 yaşında ve futbolunun en olgun döneminde ilk ve tek Dünya Kupası şansını kaçıran Sergen’in varlığı Uzakdoğu’da neler değiştirirdi bilinmez. Ama böyle olağanüstü bir yetenek söz konusu olunca bronz madalyadan daha fazlasının düşünmek hayal sayılmayabilir…


Michael Ballack – Almanya / 2010 Güney Afrika
15 Mayıs günü oynanan İngiltere Federasyon Kupası finalinde Kevin Prince Boateng, centilmenlik sınırlarını fazlasıyla zorlayan müdahalesiyle Alman milli takım kaptanı Michael Ballack’ı Dünya Kupası’ndan etti. Milli takım teknik direktörü Joachim Löw başta olmak üzere, futbol kamuoyundan Boateng’e büyük tepki yükselirken panzerlerde büyük şok yaşandı. Ancak tahmin edilenin ötesinde bu sakatlık Joachim Löw’e Jurgen Klinsman’ın milli takımda başlattığı değişimi tamamlama fırsatı verdi. Mesut Özil, Thomas Müller, Bastian Schweinsteiger ve Sami Khedira gibi daha genç kuşağın üzerine kadro ve oyun sistemi kurma fırsatı doğdu. Özellikle de yeni yeni 11’de kendine yer bulmaya başlayan Mesut Özil’in ne yapacağı merak konusuydu. Mesut turnuvaya çok iyi başladı ve tüm kuşkuları bir anda ortadan kaldırdı. Panzerlerde Ballack’ın yokluğunu çabuk unutuldu. Arjantin ile oynanacak çeyrek final maçı öncesinde milli takımın eski kaptanlarından Lothar Matthäus da bunu kanıtlıyor gibiydi. “Almanya Ballack’sız daha iyi futbol oynuyor. Löw gençlere sorumluluk vererek doğrusunu yaptı.” Arjantin’e 4-0’lık tarihi bir mağlubiyet tattıran Almanya, yarı finalde İspanya’ya 1-0 ile elendi. Boateng’in darbesi Ballack’ın milli takım kariyerini bir anlamda bitirirken, Mesut Özil Dünya Kupası’ndaki performansıyla Jose Mourinho tarafından Real Madrid’e transfer edildi.


Paul Gascoigne – İngiltere / 1998 Fransa
Fransa’nın Eric Cantona’sı varsa İngiltere’nin de Gazza’sı var… Daha fazlası olabilir ama daha azı değil. İngilizlerin “kusurlu dahisi”ni Lazio’daki hocası Dino Zoff da benzer bir şekilde anlatıyor. “O bir dahi, bir sanatçı ama yüreğimi de ağızıma getiriyor.” Zoff, sık sık sakatlanmasını da bir futbolcu gibi yaşamamasına bağlıyor. “Kahvaltıda dondurma yiyor, öğle yemeğinde bira içiyor, sakatlanınca da balina gibi şişiyor. Ama o bir futbolcu değil mi?” Başarılı maçlar çıkardığı ama yarı finalde elendikleri EURO 96’dan sonra nispeten istikrarlı bir sezon geçirdi. 1998 Dünya Kupası elemelerinde düzenli oynadı. Ancak kupa zamanı yaklaştıkça sakatlıklar ve sakatlık sonrası tedavi süreci sorunu ile başı yine derde girer. Bir de bunlara alkol problemi ve düzensiz özel yaşamı eklenince milli takımdaki durumu kaçınılmaz olarak etkilendi. Dünya Kupası kadrosunun açıklanmasına bir hafta kala, basında çıkan alkollü fotoğraflarının yanı sıra takım toplantısına ayakta zor duracak halde gelmesi teknik direktör Glenn Hoddle’ın sabrını taşırır. Gazza kadroya alınmaz ve bir daha milli takımda forma giyme şansı bulamaz. 98’in sonbaharında Paul Gascoigne 2 haftalığına stres, depresyon ve alkol bağımlılığı tedavisi için kliniğe yatırıldı. 2004 yılında ve 37 yaşında aktif futboldan tamamen koptu.

*FourFourTwo Dergisi Mart 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

27 Mart 2014 Perşembe

O ŞİMDİ NEREDE? ALİ CANSUN BEGEÇARSLAR*

EYÜPSPOR


2000 yılında Beşiktaş’ın alt yapısından A Takıma yükseldi. Az biraz görünmesiyle çabucak sevildi siyah beyazlı taraftarlarca. Ne de olsa saçları ve tipiyle “Sarı Fırtına” Metin Tekin’i andırıyordu. 100. Yıl şampiyonluğunda kadroda yer aldı. Sonraki sezonda Gençlerbirliği’ne transfer oldu ve bir daha Beşiktaş’a dönmedi. Gençlerbirliği’nin yanı sıra Sakaryaspor ve Gaziantepspor ile Süper Lig’de oynadı ama Beşiktaş’taki ilk çıkışıyla yarattığı beklentiyi bir türlü karşılayamadı. 

2008 yılında lig düşmesinin ardından Kocaelispor, Hacettepe, Diyarbakırspor, Adana Demirspor ve Eyüpspor’da devam etti futbol hikayesine. Sakatlıklar yaşadı ve kariyerini hiçbir döneminde 30 maçlı sezonlar geçiremedi. Attığı gol sayıları da sezon başı 5’i aşamadı. 3. Lig’de yaş sınırlamasının da dolaylı etkileri nedeniyle 1 sene futboldan uzak kaldı. Son olarak ocak ayındaki ara transfer döneminde tekrar Spor Toto 2. Lig Beyaz Grup ekiplerinden Eyüpspor ile sözleşme imzaladı. 32 yaşında ve liglerdeki yaş sınırlamasına karşı yürütülen kampanyada aktif rol oynadı. Her fırsatta yaş sınırlamasının insan ve çalışma hakkı ihlali olduğunu dile getirmeye devam ediyor.  

*FourFourTwo Dergisi Mart 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

26 Mart 2014 Çarşamba

SOFIANE HANNI: ARTIK SÜPER LİG ZAMANIM GELDİ*

Geçen sezon Kayseri Erciyesspor ile şampiyonluk yaşadın ama takımda kalamadın. Neler oldu o süreçte?
Elbette Süper Lig’de ve takımda kalmak istiyordum. Fakat yönetim, teknik ekip ve kadro değişikliğine gitti. Hazırlık kampına takımla birlikte gittim. Ama transferin bitimine 2 gün kala benimle devam etmek istemediklerini söylediler. Kalmak istersem de A2’ye gidecekmişim. Tabi ki A2’de kalamazdım ve kendimle ilgili başka kararlar almak zorundaydım.

Peki, kalamaz mıydın Süper Lig kadrosunda?
Takımın başına yeni teknik direktör geldi ve o kendi futbolcularını getirdi. Onlarla çalışmak istediğini söyledi. Sezon başı kampına gitmeden önce Fuat Çapa ile görüştüm. Beni 11’de düşünmediğini ama forma mücadelesi vermek istediğim takdirde takımda kalabileceğimi söyledi. Ben de bu nedenle Erciyesspor’da kalmayı düşündüm. Çok çalışıp kendime yer bulabileceğime inanıyordum. Ama kamptan sonra Fuat hoca yabancı sınırlamasının da etkisiyle beni kulüpte düşünmediğini söyledi ve transferin bitimine 2 gün kala bu gelişmeler oldu.

Ankaraspor’a gelişin nasıl oldu?
Erciyesspor’daki durum belli olunca çok hızlı bir şekilde görüşmeler yaptım. O süreçte de bazı takımların benimle ilgilendiğini biliyordum. Beni isteyen takımlar arasında Ankaraspor da vardı. Osman hocayla geçen sezon da çalışmış olmanın verdiği avantaj burayı tercih ettim. Osman Özköylü’nün burada olması hem benim transferimde, hem de takımın performansında en önemli etkendir. Ona çok güveniyorum. Geçen sezon da beraberdik, çok hırslı biri, her maçı kazanmak için takımı hazırlar. Kurduğu kadro ve oyunculardan beklediği de budur. Diğer taraftan ben de çok hırslı ve devamlı kazanmak isteyen biriyim. En iyisin yapmak ve kendimi geliştirmek adına çalışıyorum. Yani prensiplerimiz birbirine çok uyuyor. O yüzden de ona güvenerek geldim. Aklımda ve gönlümde hiçbir korku olmadan Ankaraspor’u seçtim.

Sezon başında Osman Özköylü ligi ilk 6’da götürüp son haftalarda ilk 2’yi yakalamayı hedeflediklerini belirtmişti. Takım olarak bu kadar erken ilk 2’ye girmeyi bekliyor muydun?
Bir takımda iyi oyuncular varsa, iyi bir teknik ekip varsa, iyi bir kulüp yönetimi varsa elbette ki iyi sonuçlar gelecektir. Futbol iyi sonuçlara endeksli bir oyun. Dolayısıyla Osman hocanın kafasındaki planları erken yakalaması çok normal. Burada çok kalitesi bir oyuncu grubu var. Ciddi çalışıyoruz ve çok iyi antrenman yapıyoruz. Yakalan başarı doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Çok normal bence. Ama elbette ki sezon uzun. Daha henüz bir şey başarmış değiliz. Umarım sezonu ilk 2’de bitiririz, önemli olan o. Lig uzun bir süreç. 5-6 tane çok güçlü ve şampiyonluk hedefi olan takım var. Ayrıca da ikinci devreler her zaman daha zor geçer. Şampiyonluğa ulaşmak istiyorsak grafiğimizi yükseltmeliyiz.

Şampiyon olmanız halinde bu kez takımla birlikte Süper Lig’de kalabileceğini düşünüyor musun?
Kişisel olarak öncelikli hedefim her sene kendimi geliştirmek. Her sezon futbolumun üzerine koymaya çalışıyorum. Sportif direktör Ender Yurtgüven benden memnun olduklarını ve Süper Lig’e yükselmemiz halinde takımda kalacağımı söyledi. Ben de bunu istiyorum, burada kendimi iyi hissediyorum. Süper Lig’e çıkma durumunda Ankaraspor’da kalabilirim diye düşünüyorum. Süper Lig’de oynamak istiyorum, artık kendimi orada kanıtlamak istiyorum.

Hazır mısın peki Süper Lig için?
Kesinlikle kendimi hazır hissediyorum. Süper Lig’de oynamadım ama kalitem, yeteneklerim, mental kapasitem doğrultusunda şunu net olarak söyleyebilirim ki; artık Süper Lig’de yerimi alma zamanım geldi. Uzun vadeli planlar yapmamaya ama çalışma tempoma ve gelişim seviyeme, geldiğim yere bakıldığı zaman iyi gidiyorum. Dolayısıyla bu şekilde sıkı çalışmaya devam edersem, Süper Lig’de oynamamam için hiçbir sebep yok. Ben çok çalışan bir futbolcuyum ve şuna inanıyorum ki; emek her zaman karşılığını alacaktır.

Türkiye’ye gelirken yaptığın kariyer planlamanın neresindesin? Böyle bir yol mu öngörmüştün kendine?
Futbola Nantes’ın alt yapısında başladım ve doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye’ye gelmek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Fransa’da devam etmek istiyordum. Ama bilemiyorsunuz işte, bir anda kendinizi başka yerde bulabiliyorsunuz. Ama pişman değilim ve iyi gittiğimi düşünüyorum. Kendimi geliştiriyorum. Türkiye’yi ve ülke futbolunu tanıdım. Bu bir süreçti benim için. Onları aştım ve şimdi her şey benim için iyi gidiyor. Memnunum gidişatımdan.


ÖZKÖYLÜ’NÜN ADAMLARI!

Ragıp Başdağ

“Yaşının bir önemi yok, böyle formda olduğu sürece onu gittiğim her takıma götürürüm” diyordu Osman Özköylü, Erciyesspor’daki şampiyonluktan sonra. Öyle de oldu. Ankaraspor’da sıfırdan kadro inşasına girişilirken ilk transferlerden biri de Ragıp’tı. Şampiyonluk hedefindeki takımın kaptanı ve lideri o oldu. Tıpkı Erciyesspor ve Denizlispor’da olduğu gibi. 36’sında ama hala çok fit durumda ve form grafiği çok yüksek.
Göksu Türdoğan

2010-2011 sezonunda Osman Özköylü yönetimindeki Elazığspor, 2. Lig Kırmızı Grup’ta şampiyon olurken Göksu Türkdoğan attığı 12 golle takımının en golcüsü oldu. Özköylü sonraki sezonun 5. haftasında takımdan ayrılsa da kurduğu kadro Süper Lig’e yükselmeyi başardı. Göksu Süper Lig’de forma bulmakta zorlanırken Osman Özköylü, yaklaşık 1 buçuk yıllık ayrılıktan sonra eski öğrencisini Kayseri Erciyesspor’a transfer etti.  Özellikle deplasmandaki Boluspor ve içerdeki Kartalspor galibiyetlerinde attığı gollerle Göksu yine şampiyonlukta kritik rol oynadı. Bu sezon yarı yarıya 11’de forma giyen 29 yaşındaki golcü skora yine önemli katkı yapmaya devam ediyor.
İsmail Şahmalı


Takımın az gol yemesinde en önemli pay elbette ki onda. İsmail de Osman hocanın 2011-2012 sezonunu geçirdiği Denizlispor’dan talebesi. Uzun yıllar alt liglerde kariyerini sürdüren 32 yaşındaki file bekçisi 2 yıllık Denizlispor sürecinden sonra Ankaraspor’a geldi. Özköylü’nün şüpheyle bakılan transferlerinden biri olmasına rağmen gösterdiği performans ile hocasının güvenini boşa çıkarmıyor. Formda ve takımına büyük güven veriyor. 

FOTOĞRAF: SİMGE KOCA
*FourFourTwo Dergisi Şubat 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

BU ÇOCUKTA İŞ VAR: FIRAT BİLEM*

Mevki: Sol bek / Kulüp: Balçova Belediyespor / Yaş: 18

Keşfedilişi
Doğuştan futbolcu tabiri bile onun için hafif kalabilir. Anne karnında o kadar çok tekmeler atmış ki, zaten futbolcu olması bekleniyormuş ailede. “Kendimi bildim bileli futbol oynuyorum. 4 yaşındayken evimizin bodrumu düzinelerce plastik topla doluydu” diyerek futbolla olan bağını anlatıyor. Mahallede duvarına işaretlediği hedefe şut çekerken onu gören amcası Kasımpaşa’nın seçmelerine götürmüş. 700 kişi arasından seçilmeyi başaran 2 kişiden biri olur. Sezon başında profesyonel oldu ve tecrübe kazanması için 3. Lig’e kiralandı. Düzenli 11’de oynuyor. 2013 Kasımından beri de genç milli takımlara çağırılıyor.

En önemli özellikleri
Topu ve hücumu seven ama oyunun çift yönünü de ihmal etmeden iyi oynayan bir sol bek. İdolü Real Madrid’li Marcelo olmasından da anlaşılacağı gibi çalımı da pek seviyor. Sevdiği kadar da beceriyor; birebirde çok etkili, asist katkısı yüksek. Güçlü fiziğine çocukluğundan gelen çalışkanlığı da eklenince tempo ve dayanıklılığını kolayca geliştiriyor. Savunmada fiziksel avantajını etkili kullanıyor. Oyun görüşü gelişkin olduğu için de özellikle pozisyon almada ve ters kademelerde başarılı.

Ne dedi?
Önümüzdeki sezon Kasımpaşa ile birlikte Süper Lig’de olmak kısa vadeli hedefi. Avrupa kulüplerinde futbol oynamak gibi bir hedefi yok şimdilik. Uzun vadeli amacı ise 3 büyükler ve A Milli takım. Mottosu da mücadeleci futbol kişiliğine uygun: “Vazgeçmeyi düşündüğün an, neden başladığını hatırla.”

*FourFourTwo Dergisi Mart 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

25 Mart 2014 Salı

Tavşanlı’nın genç tangocusu: Luciano Guaycochea*


Ocak 2013’te Süper Lig’in dibindeki Akhisar Belediyespor, Boca Juniors’un alt yapısından yetişen genç bir Arjantinli’yi sessiz sedasız transfer etti. Ligde kalma derdine düşmüş takımda ligin ikinci yarısında forma şansı bulamadı. Bu sezonun ilk yarısını da formadan uzak geçirince Hamza Hamzaoğlu’nun da isteğiyle TKİ Tavşanlı Linyitspor’a kiralandı. Gelir gelmez 11’de oynamaya başladı ve Hamza hocanın hiç yararlanamamasına rağmen neden hala kadroda tuttuğu hemencecik anlaşıldı. Düşme hattındaki Tavşanlı’nın orta sahasına dinamizm ve kalite kattı. Genç yaşına rağmen olgun oyun tarzı hemen dikkat çekiyor. Tam bir box-to-box orta saha kumaşında. Daha fazla oynamasıyla maç temposunu arttırıyor. Her maç yeteneklerini daha rahat sergileyemeye başladı. Önümüzdeki sezon Hamza Hamzaoğlu’nun Bilal Kısa’nın alternatifi olarak Süper Lig kadrosuna düşünmesi muhtemel…

Futbola nasıl başladın, hikayeni anlatır mısın?
Futbol oynamaya doğduğum şehir olan La Pampa’da başladım. 13 yaşındayken Boca Juniors’a transfer oldum ve yedi yıl orada oynadım. Tüm alt yaş kategorilerden geçtim ve 2013 yılına kadar Boca Juniors’ta kaldım. Boca köklü tarihi ile çok büyük bir kulüptür, ancak çoğu zaman altyapıdan yetişen oyunculara A Takımda oynama fırsatı verilmeyen bir kulüptür.

Türkiye’ye transferin nasıl gerçekleşti?
2013 yılı Ocak ayında Akhisar’ın bir temsilcisi beni aradı ve beni transfer etmek istediklerini söyledi. Süper Lig takımı olduğu için de kabul ettim. Hızlı gelişen bir süreçti. Türkiye ve Türkiye’deki futbol hakkında pek fazla fikrim yoktu. Ben de Franco Dario Cangele ile konuştum. Buradaki futbol ve yaşam hakkında pek çok konuyu bana anlattı. Sonra gelmeye karar verdim. Cangele’nin söylediği olumlu şeyler kararımda etkili oldu.

Süper Lig’de fazla forma şansı bulamadın. Nedeni neydi sana göre?
Akhisar’a geldiğimde ilk yarı sona ermişti. Ligdeki durumu kritikti, düşmeme mücadelesi veriyordu. Üstelik oturmuş kadro vardı ve şans bulmakta zorlandım. Farklı ülke ve kültüre geldim, bunun üzerine fazla oynayamayınca da biraz olumsuz etkilendim. Teknik direktör Hamza Hamzaoğlu bana çok destek oldu. Futbola biraz daha adapte olmam ve maçlarda katkı sağlamam için Türkiye Kupası maçlarında şans veriyordu.

Arjantin Ligi ve Türkiye Ligi arasında nasıl farklar var?
Türkiye’deki futbolun dünya futbolundan farklı olduğunu düşünüyorum. Arjantin’de futbol daha pozitif oynanır. Daha fazla pas yapılır. Teknik ve taktiğin Türk futbolundan daha önemli olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’de mücadele ön planda.

PTT 1. Lig’e ve TKİ Tavşanlı Linyitspor’a gelmeye nasıl karar verdin?
Tavşanlı beni istedi. Bu da daha çok maçta katkıda bulunmak ve deneyim kazanmak için çok iyi bir fırsattı benim için. Tavşanlı’nın ligdeki durumundan dolayı açıkçası kolay bir karar olmadı. Ama bu dört ay için gelmeye karar verdim. Takıma katkı sağlamak istiyorum. Tavşanlı’nın küme düşmemesi için elimden geleni yapacağım. Deneyim kazanmam için de önemli bir dönem benim için. Ama buraya kiralık olarak geldim ve nihayetinde Süper Lig’de oynamak için Akhisar’a geri döneceğim.

TKİ Tavşanlı Linyitspor’da gelir gelmez hemen oynamaya başladın, nasıl bir başlangıç oldu senin için?
Tavşanlı’ya geldiğimde doğrudan 11’de yer buldum kendime. İlk maçlar benim için kolay geçmedi, çünkü tamamen farklı yere ve takıma geldim. Ama maçlar geçtikçe adapte oldum. Gösterecek çok şeyim var ve kendi seviyemi yakalamak için biraz daha kendi istediğim şekilde oynamalıyım. Açıkçası bir yıldır çok fazla maçta oynamamam bir dezavantajdı ama artık formumu yakalıyorum.

Kısa bir zaman oldu bu lige geleli ama Süper Lig ile PTT 1. Lig arasında nasıl bir fark var?
Süper Lig’de daha pozitif futbol oynanıyor, daha iyi pas yapılıyor. PTT 1. Lig’de ise futbol daha sert oynanıyor. Daha fazla koşup, daha fazla mücadele etmek zorundasınız.

Takım ligde zor günler geçiriyor, düşmeme mücadelesi veriyorsunuz. Ligde kalabileceğinizi düşünüyor musun?
Çok dengeli bir lig burası. Her takım birbirini yenebilir. Takımların güçleri birbirine çok yakın. Bu nedenle Tavşanlı’nın PTT 1. Lig’de kalma umudunu ben de taşıyorum. Her maç daha iyiye gidiyoruz. Kolay pes etmeyeceğiz.

Kariyer planlaman nedir, orta ve uzun vadedeki hedeflerin neler?
Daha gencim ve şu an için sadece maçlarda daha fazla oynamaya ihtiyacım var. Temel amacım şimdilik bu. Süper Lig’de forma giyebilmek için çok daha fazla çalışmam gerektiğinin farkındayım. Bunu da başaracağımı düşünüyorum. O potansiyele sahip olduğuma inanıyorum. Türkiye’nin büyük kulüplerinde de oynamak hedeflerim arasında.

Akhisar’dan sonra Tavşanlı’ya geldin. Alıştın mı, uyum sağladın mı Tavşanlı’ya?
Akhisar’a çok güzel adapte olmuştum, orada çok arkadaşım var. Tavşanlı’ya gelmek çok zor oldu ama burada da çok iyi insanlarla karşılaştım. Çabuk alıştım ve artık Tavşanlı’da rahat ve mutluyum.

*FourFourTwoDergisi Mart 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

24 Mart 2014 Pazartesi

Şekerspor’lu futbolcular malzemelerini yaktı!*


Başkentin ve Türk futbolunun köklü kulüplerinden Şekerspor zor günler geçiriyor. 60’lı yıllardaki parlak 1. Lig yıllarını mumla arayan yeşil beyazlılar, 3. Lig 3. Grup’ta mücadele ediyor. Başkent temsilcisi şubat ayı içerisinde sportif konularla değil, Şeker Fabrikası tesislerinden çıkarılması ve futbolcuların bu uygulamaya verdiği tepkiyle gündeme geldi. Tesislerde kimsenin olmadığı bir saatte Şeker Fabrikası görevlileri takımının tüm malzemelerini tesis dışına çıkarınca futbolcular eşine az rastlanan bir tepki gösterdi. Futbolcular dışarı atılan malzemelerini tesislerin önünde ateşe verdi ve durumu protesto etti.


Görülmemiş protesto!
Kulüp ile fabrika yönetimi arasında tesis konusunda bir süredir devam eden sorun neticesinde Şeker Fabrikası Ankara Tesisleri’ni kullanan Şekerspor AŞ yargı kararı ile tesislerinden çıkarıldı. Şaşkınlığını ve tepkisini dile getiren kulüp başkanı Orhan Kapelman, fabrika yönetiminden sezon sonuna kadar sözlü izin aldıklarını ama bu durum karşısında da adeta şok olduklarını söyledi. “Liglerin bitmesine 13 hafta kala kapının önüne bırakıldık. Kira borcumuz var. Ama bizimle konuşulmuş ve sezon sonuna kadar bize izin verilmişti. O zaman geldiğinde de oturup bu konuyu konuşacaktık. 3 bin liradan 40 bin liraya çıkarılmasının ardından kira ödememeye karar verdik. Çünkü bu konuyu adli mercilere taşıdık. Bunun üzerine karşı taraf bize tahliye davası açtı ve daha çabuk sonuçlandırdı ve kapının önüne koydu. Biz de hukuki açıdan her konuda hakkımız arayacağız. Bu Türk futbolu için çık acı bir şey.”

Takım 3. Lig’de zor günler geçiriyor!

3 yıl önce Şekerspor’u 5 Milyon 700 Bin TL’ye satın alan Orhan Kapelman, 2 yıllık yapılanmanın ardından, “5 yıl içinde Süper Lig” sloganıyla hedef büyüttü. Ancak kulüpte işler sportif olarak da iyi gitmiyor ve takım 3. Lig 3. Grup’ta kümede kalma mücadelesi veriyor. Tesis ve ekonomik sıkıntıların yanı sıra ligdeki kötü gidişi durdurmak niyetiyle yeşil beyazlı yönetim, 22. Haftaya kadar 5 kez teknik adam değişikliğine gitti.

*FourFourTwo Dergisi Mart 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.

7 Mart 2014 Cuma

1. Lig’de şampiyonluk yarışına Yılmaz Hoca da karıştı…*

Rutin bir haberle karşınızdayız: Yılmaz Vural yeni takımıyla anlaştı. Hocanın bu kez durağı Mersin İdman Yurdu…
Diego Maradona’nın her yaptığının olay olması gibi, Lionel Messi’nin düzineleri aşan kırdığı rekorları gibi, Jose Mourinho’nun hiç bitmek bilmeyen laf atmaları gibi bir durum bu aslında… Tam artık sıradanlaşıyormuş gibi olurken, bir bakıyorsunuz yine habere konu oluveriyorlar. Yılmaz Vural da bir anlamıyla böyle bir figür Türk futbolunda. Takım çalıştırırken başka, boşta geçirdiği dönemlerde başka… Hepimizin çok çok iyi bildiği gibi her türlü ve her hali haberlerin konusu olmayı başarıyor… 28’inci kez olan bir şey haber olur mu? Her zaman ve her koşulda olmayabilir, ama söz konusu Yılmaz hoca ise, elbette ki olur! Başına geçtiği takımlar ve teknik direktörlük için gittiği şehirlerin haritası çizildi defalarca, her yeni imzada Türkiye haritası biraz daha doluyor. “Ha gayret hocam, yakında atlasta yer kalmayacak” diyesi de gelmiyor değil yani insanın!

21’inci şehirde, 23’üncü takımla 28’inci kez…
Süper Lig’de zor günler geçiren, düşme tehlikesi yaşayan ya da 1. Lig’de şampiyonluğa oynayan takımda, bazen de memleketinin takımı Sakaryaspor zor günlerinde teknik adam sorunu yaşadığında hemen ilk o gelir akla. 21’inci şehirde, 23’üncü farklı takımım başına geçti. Bazılarında 2’nci turu yapınca da, ki hatta Bursaspor’da üç, 28’inci defa teknik direktör olarak işe koyuluyor 61 yaşındaki futbol adamı.

“Hedef düşmeme değil hocam, şampiyonluk!”
Hocanın yeni durağı bu sezon Süper Lig’den düşen Mersin İdman Yurdu… Kırmızı mavililerde hedef, hiç yıl kaybetmeden düştüğü gibi geri çıkmak. Sezon başı kadro neredeyse sil baştan kuruldu, takımın başına da Hakan Kutlu getirildi. 8-10 tane güçlü kadro içerisinde ligi uzun süre ilk 3-4’te götürdü takım. Play-off hattının da dışına hiç çıkmadı aslında. Ama başkan Ali Kahramanlı ve yönetim doğrudan yükselmeyi beklerken, son haftalarda kötü sonuçlar alınınca hoca değişikliğine gitme kararı alındı. Bu arada, “Hocamızın arkasındayız” açıklamasının hiçbir inandırıcılığı kalmadığı memleket futbol ortamında Hakan Kutlu’nun gidişi ve Yılmaz Vural’ın gelişi Türk futbolunun kulüp – teknik adam ayrılık klasikleri arasına girdi bile. Başkan Ali Kahramanlı Çarşamba günü, “Hocamızın arkasındayız” demesinin üstünden 1 gün bile geçmeden Yılmaz Vural ile imza töreninde hocaya teşekkür ediyor ve şampiyonluk için mesaj veriyordu. “Kendisine Süper Lig takımları da dahil olmak üzere ciddi teklifler gitti ama sağolsun tercihini Mersin’den yana yaptı. Bu bizim için büyük bir onur ve gurur. Biz kendisine güveniyoruz. Son 10 haftada kenetlenmemiz lazım” Deneyimli bir kadroya sahip olduklarını söyleyen Yılmaz Vural da, hedeflerini açıklarken bu sezon ve şampiyonlukla yetinmedi. “Uzun vadede kulübümüz niye Süper Lig’de, UEFA Kupası’nda olmasın, Şampiyonlar Ligi’ne çıkmasın. Bu bir hayal değil. En canlı örneği Bursaspor”

Yılmaz hocayı zor rakipler bekliyor…
Mehmet Yıldız, Ali Tandoğan, Sinan Kaloğlu, Ben Yahia, Ahmet Şahin ve Murat Ceylan’ın da aralarında olduğu 15-16 tane Süper Lig tecrübesine sahip oyuncusu var Mersin İdman Yurdu’nun. İlk 2 ve Play-off için en güçlü rakipleri ise Ankaraspor, İBB, Orduspor, Balıkesirspor, Samsunspor, Manisaspor ve biraz geride kalmış olsa da Bucaspor. Daha önce Eskişehirspor, Sarıyerspor ve Antalyaspor ile bu ligde şampiyonluk yaşayan Yılmaz hoca, kalan 10 haftalık final koşusunda bu başarıyı tekrarlayabilecek mi bilinmez ama varlığı ile lige renk katacağı kesin… 

6 Mart 2014 Perşembe

Bayern Münih patentli forvet: Deniz Yılmaz*

Bu ligde artık bambaşka bir forvet var: Deniz Yılmaz!
Geçen sezonun ikinci yarısında SB Elazığspor’da parlayan ve transfer döneminde epey konuşulan Serdar Gürler olurken, bu sezon yeni bir yıldız adayı çıktı sahneye: Deniz Yılmaz. Aslında Süper Lig’de yeni bir isim olunca, öyle pek genç filan da sanılmasın; yaşı 26. Üstelik bilinmeyen biri de değil; U21 dahil alt yaş kategorilerinde 60’a yakın kez milli.

Patent Bayern Münih’ten!
Bayern Münih alt yapısı çıkışlı olması ve özellikle Bayern’in U19 takımıyla 2005-2007 yıllarında gösterdiği performans daha da dikkatli takip edilmesini sağladı. Ancak ilk dönemlerindeki bu çıkışını üst yapıya taşıyamadı, ta ki Mainz 05’in ikinci takımıyla bölgesel ligde geçirdiği 2011-2012 sezonuna kadar. 10 gol attı ve düzenli oynadı. Asıl ve daha güçlü dikkat çekişi ve Süper Lig’e transferini sağlayan ise ertesi sezon Bundesliga II’de SC Paderborn 07 ile geçirdiği sezon oldu. 25 maç oynadı, 5 gol attı. Geçtiğimiz yaz sessiz sedasız SB Elazığspor’a 4 yıllığına imza attı.

Penaltıcı, pasör, zeki ve total bir forvet…
Süper Lig’de sahaya çıktığı ilk iki maçta da gol attı. Sonrasında Okan Buruk’un gelişine kadar sessiz kaldı. Ve 13. haftayla birlikte gollerine başladı. 23 maçın 18’inde forma giydi ve 11 gol attı. Attığı gollerin önemli bir kısmı zor pozisyonlarda çıkardığı net vuruşlardan geldi. 4 tane de penaltıdan golü var.


İlk bakışta iki ismi andırıyor; Napoli’ni formda Arjantinli golcüsü Gonzalo Higuain ve Wolfsburg’un Hırvat forveti İvica Oliç. Kalıplı fiziğinin çok atletik olduğu söylenemez, belki ondandır da biraz ağırmış gibi görünmesi. Ama şu net: üst seviye bir oyun görüşü, çevre kontrolü ve futbol zekasına sahip. Topu hiç bekletmeden hızlı kullanması, pas trafiğinde neredeyse bir oyun kurucu gibi olması ve etrafındakilere pozisyon yaratması futbol zekasının ürünü. Bu özelliği, Elazığspor’un topu kapar kapmaz çıktığı hızlı ataklarında belirleyici oluyor. Pazar günkü Sivasspor maçından iki pozisyon; Onur’a yapılan penaltı öncesinde kapılan topta ilk olarak şut kararı verdi ama saliseler içinde vazgeçerek daha uygun pozisyondaki arkadaşına çıkardığı pas; Serdar Özkan’ın golünde sırtı dönük aldığı topu sağ ayağı ile kontrolü ve hemen sol ayağı ile verdiği ara pas onun için klasik örnek durumda. Attığı 4 penaltıyı da, ki 2’si aynı maçta, farklı vuruş tarzıyla ve her defasında değişik yere kullanması önemli bir özgüven, rahatlık ve ayak becerisinin göstergesi. Kuvvetli ve mücadeleci olduğu için defansla boğuşmaktan kaçmıyor. İştahlı, coşkulu ve savaşçı bir hali var sahada. Sağı ve solundaki koşucular, Serdar Gürler ve Serdar Özkan ile top alışverişi çok iyi. Devre arasında forvetin arkasına gelen Rodrigo Tello da 4’lü hücum hattının eksik parçasını tamamladı. 6 maçta 13 puan toplayan Elazığspor ikinci yarının en formda takımı olurken, Deniz 6 golle başrolü üstlendi. Devre arasında Bursaspor, onu tesislerine kadar getirtti ama imza attıramadı ve elinden kaçırdı. Sezonu bu form durumuyla tamamlarsa önümüzdeki yaz yurtiçi transferin 1 numaralı ismi olması muhtemel…

4 Mart 2014 Salı

Altınordu “Lider Benim” dedi… Altınordu geliyor…*

Bucaspor Futbol Akademisi’yle yarım kalan işi tamamlamak için yaklaşık 2 sene önce Altınordu armasıyla yoluna devam eden Seyit Mehmet Özkan ve “dev” ekibinin yaptıkları cılız da olsa değer görmeye başladı yavaş yavaş memleketin futbol ortamında! FourFourTwo dergisi de sık sık, adım adım gelen bu futbol devrimini sayfalarına taşıyor… Ama öte yandan yarışmacı olan A Takım şimdiden planlamanın ilerisine geçti bile… Tertip - düzen yılı olarak öngörülen geçen sezonda dahi planları bozdu ve 3. Lig’de şampiyon oldu.

2. Lig Beyaz Grup’ta liderlik geldi..,
Ankargücü, Alanyaspor, Bandırmaspor, Bugsaşspor, Nazilli Belediyespor, Diyarbakır BŞB gibi güçlü şampiyonluk adaylarının olduğu 2. Lig Kırmızı Grup’ta ne yapacağı merak ediliyordu Altınordu’nun… Takım ligin başında biraz sendeledi ve ilk 7 haftada sadece 11 puan toplayabildi. Ancak 5-0’lık Güngören maçıyla çıkış başladı ve 16. Haftada liderlik koltuğuna oturdu…

Ankaragücü karşısında da “lider benim” dedi…
Gökhan Karadeniz’in öncülüğünde lige ağırlığını koyan Ege ekibi, 24. Haftada şampiyonluk yolundaki en büyük rakiplerinden Ankaragücü’nü ağırladı İzmir Alsancak’ta… Mehmet Çakır’lı, Selim Teber’li, Erhan Güven’li, Serhat Akyüz’lü Süper Lig patentli oyuncuların başını çektiği Ankaragücü karşısında ilk yarı tutuk kaldı Altınordu’nun gençleri. Ancak maçın ikinci yarısında ligin üstünde kalitede bir futbol vardı sahada. Takımın ve ligin yıldızı Gökhan Karadeniz yine bir frikik golüyle takımın öne geçirdi. 66’da Mehmet Erdem’in kırmızı kart görmesiyle Ankaragücü 10 kişi kaldı. Artık maçın kopması beklenirken sarı lacivertliler çok iyi bir tepki verdi ve Emre Taşdemir ile eşitliği sağladı. Altınordu Halil İbrahim ile tekrar öne geçse de, 88’de bu defa frikikten Selim Teber eşitliği sağladı. Ancak Gökhan Karadeniz yine taşıdığı yıldız potansiyelinin gereğini yaptı ve final pozisyonu oynama becerisiyle galibiyeti getirdi. 24 yaşındaki solak, 90 artı 4’te skoru belirlerken ligdeki 20’nci golüne imza attı. Son 10 haftaya girilen ligde Altınordu, ikinci sıradaki Alanyaspor ile puan farkını 4’e, üçüncü Ankaragücü ile 6’ya çıkartarak liderliğini sürdürdü.

Kulüp plan ve hedefler altüst!

Şampiyonluk için büyük avantaj yakalayan teknik direktör Hüseyin Eroğlu’nun öğrencileri, geçen sezon olduğu gibi kulüp planlamasını bozacak gibi görünüyor! Zira, Altınordu’nun sportif planlamasında PTT 1. Lig için hedef yılı 2017. Yani takım, bu performansıyla öngörülenden 3 yıl önce 1. Lig’de olmaya doğru ilerliyor. “İyi Birey, İyi Vatandaş, İyi Futbolcu” nitelikleriyle donanmış “Gerçek Profesyonel Futbolcular” yetiştirmek için yola koyulan Altınordu, 2 yıl bile dolmadan yarışmacı bir takım oluşturmayı şimdiden başarmış gibi görünüyor. Kulüp hedeflerinde Süper Lig için belirlenen yıl ise 2020. Ama kim bilir, böyle giderse, çok değil, sadece 2-3 sezon sonra Altınordu’yu Süper Lig’de görmemiz işten bile olmayabilir. 

2 Mart 2014 Pazar

Terim’in yeni “Vedat İnceefe”si: Birol Parlak!*

A Milli takımın İsveç ile oynayacağı özel maçın aday kadrosu açıklandığında sürpriz bir isim hemen öne çıktı: Birol Parlak. Tarzıyla İbrahim Toraman’ı çağrıştıran, gündeme gelişiyse de Vedat İnceefe’yi andıran bu genç stoper büyük merak uyandırdı…

Eski forvet, yeni stoper…
Mersin İdman Yurdu’nun alt yapısından yetişen Birol Parlak, aslında sadece 1 yıllık stoper. Orijinal mevki forvet ve ön kenarlar. İlyas Tüfekçi döneminde 16 yaşında profesyonel oldu. 1. Lig’e yükseldikleri 2008-2009 sezonunda 14 maçta forma giydi, hatta 1 maçlığına bile olsa, Süper Lig’in eski golcülerinden Zafer Biryol’u kesti. Ama 17’sinde önçapraz bağlarını kopartınca 1 seneye yakın futboldan uzak kaldı. Nurullah Sağlam döneminde Süper Lig’e çıkan kadroda kendine yer bulamadı ve tekrar çıkışa geçeceği 3. Lig’deki Tepecikspor’a kiralandı. Mevki değişimi yaşayacağı ve Fethiyesepor’a transfer olmasını sağlayan ise geçen sezon 2. Lig Beyaz Grup’ta Çamlıdere Şekerspor ile gösterdiği performans oldu. Şikayetçi değil değişen pozisyonundan. “Bünyamin Süral hoca takıma gelince mevkimi değiştirdi ve beni stope çekti. Çabuk alıştım oraya ve o sayede PTT 1. Lig’e transfer oldum. Eksiklerim var ama sonuçta daha 1 yıllık stoperim. Daha iyi olacağımı düşünüyorum.”  

En önemli özellikleri…
İlk bakışta fizik ve stil olarak İbrahim Toraman’ı andırıyor. Pozisyon sezgisi, zamanlaması ve birebir mücadele becerisi yüksek. Yakın oynadığı santrforu yoran, yıpratan ve deyim yerindeyse forvetine yapışan cinsten. Takım kaptanı Onur Okan ise kişilik ve oyun olgunluğuna vurgu yapıyor. “Genç yaşına rağmen çok olgun biri. Defansta liderlik özelliği var. Soğuk kanlı ve topu çok iyi kullanıyor.” Forvet orjinli olmanın verdiği avantajla top tekniği gelişkin, bu nedenle de defanstan oyun kurma ve top çıkarma katkısı yüksek. Terim’in Birol’u tercih etmesinde hem hamleci, hem de topla iyi bir stoper olmasının payı olduğunu söylemek zor değil. PTT 1. Lig’den doğrudan A Milli takıma seçilmesi yüksek özgüvenini sarsmışa benzemiyor şimdilik. “Artık çok daha fazla göz önünde olacağımı biliyorum. Ama bu bende baskı yaratmıyor. Hatta daha fazla motive bile olacağım. Sezonun geri kalanına, kariyerime ve transfer dönemine iyi etki edeceğini düşünüyorum.”

Yeni Vedat İnceefe mi?
Fethiyespor’un 24 yaşındaki stoperinin Fatih Terim ve ekibi tarafından A Milli takıma çağırılması, Terim’in 18 yıl önce benzer bir seçimini akla getirdi. 1996 Avrupa Şampiyonası’na hazırlanan milli takımda, Fatih Terim 2. Lig’de Karabükspor’da forma giyen ve çok tanınmamayan genç stoper Vedat İnceefe’yi kadroya çağırdı.
Nisan 1996’da oynanan Azerbaycan hazırlık maçıyla ilk kez ay yıldızlı formayı giyen 22 yaşındaki Vedat İnceefe, EURO 96’daki performansıyla parladı. Hırvatistan maçında başının yarılması ve kanlar içinde mücadeleyi tamamlaması hafızalara kazındı. Turnuvadaki 3 maçta da 90 dakika oynadı ve transfer döneminin çok konuşulan ismi oldu. Avrupa Şampiyonası sonrasında Galatasaray’ın başına geçen Fatih Terim, yeni gözdesini de hemen yanına aldı. Galatasaray’da 3 buçuk sezon kaldı, şampiyonluklarda pay sahibi oldu.
“Ben çok net hatırlamıyorum o dönemi ama herkes bana Vedat İnceefe’nin milli takıma çağırılmasını anlatıyor” diyor Birol Parlak ve gelişmeler karşısındaki şaşkınlığını gizlemiyor. “Büyük sürpriz oldu. Aslında A2 Milli takımına çağıralacağım diye söylenmişti bana. Ama sonradan kulübe A Milli takım için yazı geldi. Çok mutlu oldum, gurur duydum.” Fethiyespor’un başına gelişiyle Birol Parlak’ı düzenli 11’de oynatan teknik direktör Engin İpekoğlu da, espriyle yaklaşmış genç oyuncunun A Milli takıma seçilmesine. 
“A2’ye gidiyordun sen. Herhalde yanlışlık oldu.”