Tarih: 3 Haziran 1998. Yer: Brezilya milli takımının
kamp yaptığı Paris yakınlarındaki Lesigny kasabası. Dünya Kupası’nın
başlamasına sadece 1 hafta kala kameraların karşısında ABD 94’ün en büyük yıldızı
Romario ve takım doktoru Lidio Toledo var. Romario hayal kırıklığı içindeki bakışlarıyla
etrafı süzüyor. Birkaç kelime etmeye kalkışıyor, onlara da gözyaşları engel
oluyor. Açıklamayı Toledo yapıyor: 32 yaşındaki süper yıldız, turnuvada forma
giyemeyecek. Gerekçe ise uzun süredir devam eden sakatlığı. Muhteşem Barcelona
dönemi sona ermiş, Flamengo ve Valencia’da geçirdiği formsuz 2 yılın üstüne
gelen sakatlıklar Romario’nun Rivaldo’lu Ronaldo’lu yeni jenerasyon karşısında
işini zaten fazlasıyla zorlaştırmıştı. Fiziksel olarak kötü durumdaydı ve üstelik
güç testlerini de geçememişti. Taraftarlar ile Brezilya medyasının büyük
baskısına rağmen teknik direktör Mario Zagallo, onu 22 kişilik kadroya almadı
ve Romario için Dünya Kupası büyük bir yıkım ile sona erdi. Daha sonraki
yıllarda Romario’nun kadroya alınmamasının asıl nedeninin sakatlık olmadığı
yönünde yorumlar da yapıldı. Konuyla ilgili konuşan Zagallo, “Kendini her şeyin
üstünde görüyordu. Alberto Parreira’nın kararlarını önemsemiyor, onun
üzerindeymiş gibi hareket ediyordu” ifadeleriyle yorumları destekliyordu.
Zagallo’nun bir nevi danışmanı pozisyonunda görev yapan Parreira da, “Brezilya’da
sadece bir yıldız olmalıydı, o da takım” sözleriyle 98’e atıf yaptı. 2009’da ve
43 yaşındaki temelli vedasına kadar birkaç defa futbol kariyerini noktalayan
Romario, 1000 gol barajını geçmeyi başardı.
Dünya Kupaları tarihinin belki de en dramatik
kaybedeni. 94 finalinde Brezilya’ya karşı kaçırdığı penaltı ve ardından donup
kalışı… Aslında Baggio’nun yer aldığı İtalya diğer iki Dünya Kupası’nda da
penaltılarla veda etti: 90’da yarı finalde Arjantin’e, 1998’de de çeyrek
finalde Fransa’ya elendiler. 90’ların sonuyla kariyerinde düşüş yaşasa da
“kutsal atkuyruğu” lakaplı yıldız, Brescia formasıyla adeta yeniden doğdu.
2000-2001 sezonunda attığı 10 golle takımını orta sıralarda tuttu. Sonraki
sezonu sakatlıklarla inişli çıkışlı geçirdi. İkinci devrede sadece 4 maça çaktı
ama ligin son haftasında Bologna karşısında 90 dakika oynadı ve gol attı. Ancak
bu Giovanni Trapattoni için yeterli değildi bu. “Hala sağlık sorunları var.
Sakatlığı tam anlamıyla geçmedi.” Otoritelerin ve taraftarların da baskısı
fayda etmedi ve Baggio kadroya alınmadı. İtalya 2. Turda ev sahiplerinden Güney
Kore’ye elenince, Trapattoni’ye yapılan en büyük eleştiri Baggio ile ilgili
oldu. Dünya Kupası’ndan sonra Brescia ile geçirdiği 2 harika sezonun ardından
37 yaşında emekliliğe ayrılan efsane yıldız, Trapattoni’nin kararının yanlış
olduğunu savundu. “Benim kadroya alınmam ne sorun yaratabilirdi ki? Hazırdım ve
4. kez olmalıydım Dünya Kupası’nda. Brezilya’da Ronaldo’nun da sakatlığı vardı
ama o götürüldü ve onun golleriyle kupa kazanıldı.”
26 Mayıs günü, yani Dünya Kupası’nın başlangıcına
sadece 2 hafta kala Güney Kore ile oynanan hazırlık maçı son Avrupa ve Dünya
şampiyonu Fransa’ya çok pahalıya mal oldu: Zinedine Zidane sakatlandı. Halbuki
bu maçtan sadece 11 gün önce Glasgow’daki Şampiyonlar Ligi finalinde Bayer
Leverkusen’e attığı muhteşem vole golüyle Real Madrid’e kupayı getiriyor,
formunun zirvesinde olduğunu gösteriyordu. Yapılan ilk açıklamada Zizou’nun ilk
2 maçı kaçıracağı yönündeydi. “Turnuvanın da Fransa’nın da Zidane’a ihtiyacı
var. Bunun kararını kendi verecek. Eğer kendini hazır hissederse oynayacak”
diyen teknik direktör Roger Lemerre umutluydu ama Fransa kupaya Zidane’sız
başladı ve ilk maçta Senegal’e 1-0 yenildi, ardından da Uruguay ile golsüz
berabere kaldı. Grubun son maçında Danimarka karşısında 90 dakika sahada kalan
Zidane, pek bir varlık gösteremedi ve 2-0’lık yenilgiye engel olamadı. Fransa
gol atamadan ve 1 puanla Dünya Kupası’na veda ederken bu başarısızlık 98 ve
2000’in şampiyon altın jenerasyonunun da sonu oluyordu. Zidane’nın sakatlığı
elenmedeki birinci neden olarak görüldü. Pek haksız bir kanı da sayılmaz. Zira,
1990’da Maradona’nın yaptığına benzer bir şekilde, 2006’da yetersiz görülen
kadroyu finale kadar taşıdı. Belki de kim bilir; Marco Materazzi’ye “o meşhur” kafayı
atmasaydı penaltılara kalan maçta Fransa’ya kupayı da ikinci kez getirecekti.
Dünya futbolunun tadı damağında yarım kalan, eksik
yaşanan bir peri masalıydı onunki. Sakatlıkların kariyerini erken bitirdiği
belki de en büyük futbolcuydu. 88 Avrupa Şampiyonluğu’nun yanı sıra muhteşem Ajax
ve Milan yılları... Johan Cruyff’un, “İşte yeni Cruyff” olarak sunacağı kadar
özel bir futbolcu. Ama “Utrecht Kuğusu” henüz 28 yaşında futboldan koptu. 1993
yılında Marsilya karşısında 1-0 kaybettikleri Şampiyonlar Ligi finalinden sonra
bir türlü toparlanamadı. Sonraki sezonu boş geçirdi. Hollanda ile birlikte
ABD’deki Dünya Kupası’na yetişebilmesi için defalarca bıçak altına yattı ama
olmadı. Yaklaşık 2 buçuk sene süren futbola dönüş çabalarının ardından pes etti
ve 17 Ağustos 2005’te 70 bin seyircinin önünde jübile yaptı. Milan başkanı
Adriano Galliani bu vedanın ardından, “Futbol, Leonardo Da Vinci’sini kaybetti”
diyecekti. Hollanda ise 94 Dünya Kupası’nda çeyrek finalde Brezilya’ya elendi.
Sahada yaptıklarının yanı sıra ve ötesinde ülkenin
en önemli süper starlarından olan David Beckham’ın Almanya 2006 yetişmesi için Ada’da
neredeyse seferberlik ilan edildi. Çabalar sonuç verdi ve kaptan takımın
başında sahaya çıktı. Özellikle duran toplarda ve asistleriyle katkı yaptı.
Beckham’ın formu takımını son 8 arasına taşımayı başarsa da, İngiltere çeyrek
finalde penaltılarla Portekiz’e elendi. Ancak 4 sene sonraki Dünya Kupası’nda
İngilizler sahada Beckham’sız kaldı. Mart ayında Beckham, Milan – Chievo
maçında aşil tendonundan sakatlandı ve yaklaşık 6 sahalardan uzak kaldı. İngiltere
için bu tam bir hayal kırıklığı oldu. 35 yaşındaki yıldızın öneminin farkında
olan teknik direktör Fabio Capello, Beckham’ı oyuncular ve teknik heyet
arasındaki ilişkilerde destek olması için Dünya Kupası’na davet etti. “Antrenör
kadromda olmayacak. Ancak Dünya Kupası sırasında bize yardım edebilir. O
herkese örnek olacak biri. Bizimle olmayı tercih ettiği için mutluyuz.” Ama
Beckham’ın kulübedeki varlığı zar zor gruptan çıkan takımın 2. Turda Almanya’ya
elenmesine engel olamadı.
Altın jenerasyonun Hristo Stoiçkov ve Emil
Kostadinov ile birlikte öldürücü hücum hattının santrforu. 89 yılında Kupa
Galipleri Kupası’nda CSKA Sofya’nın oynadığı yarı finalle kendini gösteren
kuşak, 1994 Dünya Kupası’nda zirve yaptı. Amcası Dimitar Penev’in teknik
direktörlüğünde yarı final oynayan Bulgaristan tarihinin en büyük başarısına
imza atarken, Lyuboslav Penev şubat ayından beri kanser tedavisi görüyordu.
Kanseri yenen Penev, Ekim 94’te sahalara döndü ve Valencia’daki 5 yılın
ardından Atletico Madrid’e transfer oldu. Harika bir sezon geçiren Bulgar
yıldız, Atletico Madrid’in La Liga’daki son şampiyonluğunda attığı 16 golle
büyük pay sahibi oldu. 94 Dünya Kupası’nda Bulgaristan ise Stoiçkov ve
Kostadinov’un yanında Nasko Sirakov’u oynattı. Turnuvayı 1 golle tamamlayan
Sirakov, 3’lüyü tamamlamakta zorlandı. Daha fazlası olabilir miydi Bulgaristan
için? Hristo Stoiçkov bunun için iddialıydı her daim. “Brezilya ile birlikte
Dünya Kupası’nın en iyi takımıydık” derken onu ne kadar andığı bilinmez ama
Penev’in sonraki yıllardaki İspanya Ligi’nde yaptıklarına bakınca takımın
gücünü bir seviye daha yukarıya çıkarması işten bile değildi.
Güney Afrika’da Lionel Messi ile birlikte
performansı büyük hayal kırıklığı yaratan diğer bir isim de Wayne Rooney oldu. Dünya
Kupası elemelerinde 9 gol atan, Manchester United formasıyla da 34 golle sezonu
kapatan Rooney, İngiltere’nin en büyük kozuydu turnuvada. Ancak 25 yaşındaki
golcü 4 maçta da hiçbir varlık gösteremedi ve takım 2. Turun ötesine gidemedi. Hücumda
zorlanan ve alternatifsiz olan İngiltere’de Rooney’ye biçilen rolü emekli golcü
Alan Shearer özetliyordu. “Rooney’nin performansı belirleyici olur.” Ancak
Rooney beklentilerin yanına bile yaklaşamadı. Harika bir sezonu geride bırakan
yıldız oyuncunun bu performansı bileğindeki sakatlığı akıllara getirdi. Manu’daki
hocası Alex Ferguson da formsuzluğun nedenini bileğinde devam eden sakatlığa
bağladı. Rooney bunu inkar etse de Ferguson ısrarlıydı ve bundan dolayı da
oyuncusuyla sorunlar yaşadığı yönünde haberler çıktı. Bilek sakatlığından 28
yaşında futboldan kopan Marco van Basten de Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde
Bayern Münih karşısında izlediği ve 55’inci dakikada oyundan çıkan Rooney’i
uyarmaktan geri kalmadı. “Onu o halde gördüğümde daha maçın 5’inci dakikasında
çıkması gerekiyordu. Ferguson’un onu oyunda tutmasına inanamadım. Kesinlikle
oynamamalı. Bileği sakat halde devam etmesi futbol hayatı için çok büyük risk.”
2001-2002 sezonunun 20. Haftasında Galatasaray,
Malatyaspor ile karşılaşırken maçın ilk yarısında sağ diz ön çapraz bağlarından
sakatlandı. Halbuki 5 yıldır devam eden seyyahlığının ardından en formda
sezonunu geçiriyordu Mircia Lucescu yönetimindeki Galatasaray’da. Lig ve
Şampiyonlar Ligi’nde hemen hemen her maçta oynadı ve sadece sezonun ilk
yarısında 9 gol attı. Ama bu sakatlıktan dolayı en az 4 ay sahalardan uzak
kalacaktı, bu da Dünya Kupası’nı kaçırdığı anlamına geliyordu. Teknik direktör
Şenol Güneş, Avusturya ile oynanan Play-off maçlarına kadroya çağırdığı Sergen’i
Dünya Kupası kadrosuna almayı düşündüğü dile getirmişti. “Talihsizlik.
Sergen’den yararlanmayı planlıyorduk.” Ancak Dünya Kupası’nda yakalanan tarihi
başarı ve 3’üncülük süper solağın yokluğunu akıllara getirmedi. Yeni sezonda
ise Sergen Yalçın hocası Mircia Lucescu ile birlikte Beşiktaş’a geçti ve 100.
Yıl şampiyonluğuna imza attılar. 30 yaşında ve futbolunun en olgun döneminde
ilk ve tek Dünya Kupası şansını kaçıran Sergen’in varlığı Uzakdoğu’da neler
değiştirirdi bilinmez. Ama böyle olağanüstü bir yetenek söz konusu olunca bronz
madalyadan daha fazlasının düşünmek hayal sayılmayabilir…
15 Mayıs günü oynanan İngiltere Federasyon Kupası
finalinde Kevin Prince Boateng, centilmenlik sınırlarını fazlasıyla zorlayan
müdahalesiyle Alman milli takım kaptanı Michael Ballack’ı Dünya Kupası’ndan
etti. Milli takım teknik direktörü Joachim Löw başta olmak üzere, futbol
kamuoyundan Boateng’e büyük tepki yükselirken panzerlerde büyük şok yaşandı. Ancak
tahmin edilenin ötesinde bu sakatlık Joachim Löw’e Jurgen Klinsman’ın milli
takımda başlattığı değişimi tamamlama fırsatı verdi. Mesut Özil, Thomas Müller,
Bastian Schweinsteiger ve Sami Khedira gibi daha genç kuşağın üzerine kadro ve
oyun sistemi kurma fırsatı doğdu. Özellikle de yeni yeni 11’de kendine yer
bulmaya başlayan Mesut Özil’in ne yapacağı merak konusuydu. Mesut turnuvaya çok
iyi başladı ve tüm kuşkuları bir anda ortadan kaldırdı. Panzerlerde Ballack’ın
yokluğunu çabuk unutuldu. Arjantin ile oynanacak çeyrek final maçı öncesinde
milli takımın eski kaptanlarından Lothar Matthäus da bunu kanıtlıyor gibiydi.
“Almanya Ballack’sız daha iyi futbol oynuyor. Löw gençlere sorumluluk vererek
doğrusunu yaptı.” Arjantin’e 4-0’lık tarihi bir mağlubiyet tattıran Almanya, yarı
finalde İspanya’ya 1-0 ile elendi. Boateng’in darbesi Ballack’ın milli takım
kariyerini bir anlamda bitirirken, Mesut Özil Dünya Kupası’ndaki performansıyla
Jose Mourinho tarafından Real Madrid’e transfer edildi.
Fransa’nın Eric Cantona’sı varsa İngiltere’nin de Gazza’sı
var… Daha fazlası olabilir ama daha azı değil. İngilizlerin “kusurlu dahisi”ni
Lazio’daki hocası Dino Zoff da benzer bir şekilde anlatıyor. “O bir dahi, bir
sanatçı ama yüreğimi de ağızıma getiriyor.” Zoff, sık sık sakatlanmasını da bir
futbolcu gibi yaşamamasına bağlıyor. “Kahvaltıda dondurma yiyor, öğle yemeğinde
bira içiyor, sakatlanınca da balina gibi şişiyor. Ama o bir futbolcu değil mi?”
Başarılı maçlar çıkardığı ama yarı finalde elendikleri EURO 96’dan sonra
nispeten istikrarlı bir sezon geçirdi. 1998 Dünya Kupası elemelerinde düzenli
oynadı. Ancak kupa zamanı yaklaştıkça sakatlıklar ve sakatlık sonrası tedavi
süreci sorunu ile başı yine derde girer. Bir de bunlara alkol problemi ve düzensiz
özel yaşamı eklenince milli takımdaki durumu kaçınılmaz olarak etkilendi. Dünya Kupası kadrosunun açıklanmasına bir hafta kala,
basında çıkan alkollü fotoğraflarının yanı sıra takım toplantısına ayakta zor
duracak halde gelmesi teknik direktör Glenn Hoddle’ın sabrını taşırır. Gazza
kadroya alınmaz ve bir daha milli takımda forma giyme şansı bulamaz. 98’in
sonbaharında Paul Gascoigne 2 haftalığına stres, depresyon ve alkol bağımlılığı
tedavisi için kliniğe yatırıldı. 2004 yılında ve 37 yaşında aktif futboldan
tamamen koptu.*FourFourTwo Dergisi Mart 2014 Sayısında Yayımlanmıştır.